14 Mayıs 1960 Demokrasi Bayramı'dır

Mayıs ayı Türk demokrasi tarihi açısından çok önemlidir.

14 Mayıs 1960 Demokrasi Bayramı'dır
14 Mayıs 1960 Demokrasi Bayramı'dır
GİRİŞ 09.05.2014 13:55 GÜNCELLEME 09.05.2014 18:05
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Demokrat Parti'nin liderlerinden biri hiç şüphe yok ki Celal Bayar. Demokrasimize büyük hizmetleri geçmiş ve sonunda Yassıada'da idama mahkum edilmiş olan Bayar'ı ve öncülerinden olduğu çok partili hayata geçiş sürecini yakından tanımak için kızı Nilüfer Gürsoy'a kulak vermek lazım. Derin Tarih dergisi genel yayın yönetmeni Mustafa Armağan'a konuşan Gürsoy o dönem yaşanan olaylara ışık tutuyor.

İşte Cumhuriyet'in kara sayfası 27 Mayıs darbesi ve 'Yassıada Rejimi'nin gerçek yüzü!

Demokrat Parti hangi saikle kuruldu? Babanız Celal Bayar başta olmak üzere DP'nin kurucuları neden başlarını ortaya koyarak bir demokrasi mücadelesine giriştiler?

"ATATÜRK İKİ DEFA TECRÜBE ETTİ"

Çok partili döneme geçiş kolay olmamıştır. Atatürk döneminde iki defa tecrübe edildi. Başarılı olunamayınca bu DP'ye nasip oldu.

Bizde demokrasinin başlaması 1945-46'ya rastlar. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra demokrasinin yıldızı yükselmiştir. Diktatörler devri nihayet bulmuş, Mussolini ve Hitler'in iktidarı yıkılmıştır. Türkiye'nin demokrasi yoluna girebilmesi için dıştan baskılar olmuştur. İç baskılar da söz konusu.

46'DAN 50'YE GİDEN YOL KOLAY OLMADI

İlk önce dört kurucu, Halk Partisi içinde ıslahat gayesiyle Dörtlü Takrir vermiş, anti-demokratik kanunların kaldırılması için öneri sunmuşlar. Fakat bu Meclis tarafından makbul bulunmamış, tenkide uğramış. Takriri verenler hücum ve hakarete uğramış. Adnan Menderes ve Fuad Köprülü, sonra da Refik Koraltan CHP'den atılmıştır. Bayar ise önce milletvekilliğinden, sonra da partiden ayrılmıştır. Bunlar daha sonra DP'yi kurma teşebbüsüne giriştiler; 1945'in sonu, 46'ın başı... Ama 46'dan 50'ye giden yol hiç de kolay olmamıştır. İktidar bunu kolay kolay hazmedememiştir. İnönü demokrasiyi istese de, ikinci partinin muhalefette kalmasını istemiştir.

Yani iktidarda olmadığı müddetçe muhalefete izin veriyor.

Evet. Kendi fikirlerini öne sürsün, fakat istediği, Halk Partisi'nin gölgesinde sözde bir muhalefet partisi. DP uzun müddet mücadele etmiştir bununla.  DP'nin içinden "Muvazaa yapılıyor" diyenler çıkmıştır. Bu yüzden partiden ayrılarak Millet Partisi'ni kurmuşlardır. Daha sonra ayrı sebeplerle DP'den Hürriyet Partisi doğmuştur.

O günün şartlarını bilmeyenler "DP kurdurulmuştur" dese de bu tamamıyla yanlıştır. Demokrasinin başlangıcı dört kurucunun iradeleriyle oluşmuştur. Bu muhalefet, yıllar içinde ciddi taarruzlara maruz kalmıştır. 1946 seçimlerini hatırlarsak, şaibeli bir seçimle DP önlenmeye çalışılmıştır. Hatta DP'nin kuruluşunda partinin tüzük ve programı devrin Cumhurbaşkanına götürülür. İnönü şöyle der: "Celal Bey, Doğu'da parti kurmasanız, nasıl olur?" Bu sözüyle kısıtlı bir muhalefet partisi istediğini ortaya koymuş oluyordu. Bayar cevap olarak "Bölge halkı biz vergi vermiyor muyuz, askerlik vazifemizi yapmıyor muyuz, demez mi?" der. Bunun üzerine Bayar'ın haklılığını kabul eder.

1950 SEÇİMLERİ VE DP'NİN ZAFERİ

Anladığım kadarıyla DP ciddi olarak mücadele etmiş ve halkın desteğini de almış.

O dönemde acılar, yoksulluk, hatta onur kırıcı baskılar olmuş; özellikle jandarma baskısı. Bütün bunlar halkta tepkiye neden olmuştur. 46'daki seçim hilelerinin halkın gözünden kaçmadığını hatırlatmak gerekir. Bütün bunlar neticesinde 1950 seçimleri DP'nin zaferiyle nihayetlenmiştir.

Kuruluştan beri kadınlar vardı

Biz de dergimizin Nisan sayısında Senirkent işkencelerine değinmiştik.

Ben o sıralarda DP'nin Çankaya Kurulu üyesiydim. Senirkent'te işkence görenler DP merkezine şikayete geldiklerinde tesadüfen oradaydım. Yaralılar, dayak yiyenler vardı aralarında.

1946 saçimleri nasıl bir havada yapılmıştı?

46 seçimleri yapıldığı sırada DP'deydim. Önce telefonlar müspet geliyordu. Geç saatlere doğru sandıkların kaçırıldığı gibi ters haberler gelmeye başladı. Açık oy, gizli tasnif usulü vardı. Sandıklar kaçırıldı, mülki idarenin gözetimi altında sayıma başlandı. Kaymakam varsa, kaymakam başındaydı. Hatta illerde valiler müdahale etti. Böylece seçimler iktidarın lehine sonuçlanmış oldu. Yapılan itirazlara da kulak asılmadı.

"ATATÜRK ZARARLARINI GÖRDÜ VE ÇARELER ARADI"

CHP devletle birlikte kuruldu, şeklinde düşünebiliriz. Valiler parti başkanı sayılıyordu. Atatürk bunun zararlarını gördü ve çareler aradı. Triumvira (üçlü yönetim) hadisesi vardır, Hasan Rıza Soyak'ın hatıratında anlatılır. Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini başta. Devrin başbakanı İnönü, CHP sekreteri Recep Peker'i Almanya ve İtalya'ya gönderir. Peker gider, inceler ve oralardaki rejime benzer doğrultuda bir rapor hazırlar. Türkiye'de de Triumvira düşünülmektedir: Cumhurbaşkanı, parti başkanı ve parti sekreteri. Atatürk'ün bundan haberi yoktur. Soyak'a, Atatürk'e takdim etmesi için bu rapor teslim edilir. O da Atatürk'ün odasına dosyayı bırakır.

"ATATÜRK DEMOKRASİ İSTEMEKTEDİR"

Ertesi gün Hasan Rıza Bey, Atatürk'ün yanına gittiğinde kızgın olduğunu görür. Atatürk "Kimdir bu zorbalar! Onları kim seçecek!" diyerek itirazını belirtmektedir. Rapor gündeme girmez, Atatürk demokrasi istemektedir. Serbest Fırka'yı kurdurmasıyla da bunu görüyoruz.

1946'daki seçim faciası sonucunda halk ve DP infiale sevk edildi. DP buna rağmen geri çekilmedi. Halkla buluşmak için gayret etti. Bu mücadele nihayet 1950'de meyvesini verdi. 1946-50 arasında neler oldu peki?

1946-50 DÖNEMİ BÜYÜK MÜCADELE DÖNEMİ

1946-50 arası mücadele dönemi olmuştur. Mitinglerde demokrasi anlatıldı. Fakat demokrasinin yerleşmesi kolay değildir. Bunun için kültürün olgunlaşması gereklidir. İlginç bir şey söyleyeyim size, kuruluşundan itibaren DP'de kadınlara yer verilmişti. Ocaklarda bile kadın üyeler yer aldı. Bunlardan biri de bendim. Benim gibi birçok kadın vardı. 1950'deki yerel seçimlerde DP'den seçilen Mersin Belediye Başkanı Müfide İlhan'ı da belirtmek gerek.

"KADINLAR AKTİF SİYASETE DP İLE GİRDİ"

Bu, çok önemli bir gösterge. Atatürk ve daha az olmakla birlikte İnönü döneminde kadın milletvekilleri vardı elbette. Ama siyasette kadın yoktu. Siyasî hayatın kadınlara açılması DP'yle başlar. Bunu biraz babamın anlayışına yoruyorum. İş Bankası'nın kuruluşu da kadın memurlarla başladı. Hatta Bursa'da, İttihad ve Terakki Teşkilatı'nda bulunduğu sırada kadın işçilere yolu açmıştır.

Kadınlar aktif siyasete DP ile birlikte girmiş oldu. O zamana kadar siyasete müdahil olmamış toplum ya da uzak tutulan köylüler de söz sahibi olmaya başladılar.

"HÜRRİYETLER KESİLDİĞİ ZAMAN DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLEMEZ"

Ocak, bucak teşkilatları vardı. Bunlar tıpkı kılcal damarlar gibi uzak köylere kadar ulaşıyordu. 27 Mayıs darbesiyle birlikte bunlar kaldırıldı. Tabanla buluşmayan bir demokrasi düşünülemez. Her ferdin o toplumda söz sahibi olduğunu hissetmesi bir olgunluktur. Hürriyetler kesildiği zaman demokrasiden söz edilemez.

"Müstakil grup" diye Halk Partisi'nin içinden danışıklı bir muhalefet çıkarma girişimi var İnönü'nün. Onu hatırlıyor musunuz?

Onlar Halk Partisi içinde bir gruptu. Demokrat Parti ile hiçbir alakası yok. Hatta babama DP'nin kurulmasından evvel önünü kesmek için meclis başkan vekilliği teklif edildi. Ricacılar evimize kadar geldiler. Babam kabul etmedi.

50-60 mebustan müteşekkil bir muhalefet partisi olsun, sorun çıkarmasın, iktidara da talip olmasın. Yeter ki dışarıya karşı bizde demokrasi var diyebilelim. İktidarın niyeti buydu, değil mi?

Sözde bir demokrasi arzusundaydı devrin iktidarı. Ve iktidardan ayrıldıktan sonra kendilerini bir an evvel yeniden iktidarda görmek için birtakım yollara tevessül ettiler.

14 Mayıs 1950'de tek dereceli bir seçim yapılacağı ve hakim teminatının olacağı ilan edildi. O günlerde Türkiye'de nasıl bir hava vardı? DP'nin iktidara geleceği belli miydi?

Çok mücadeleli bir dönemden geçilmişti. Bir kere seçim kanununun değişmesi, açık oy-gizli tasniften gizli oy-açık tasnife geçmek önemli hadiselerdi. Sonra siyasî partiler ve partilerin kuruluş şekli de çok önemli. Bunda da DP'nin çalışmaları oldu.

Seçimlerde hakim teminatının getirilmesi başlı başına büyük bir değişiklikti. O devrin parti kongreleri çok hareketliydi, teşkilat hakkını korumaya azimliydi. Mesela hatırlarım, DP'nin 2. Büyük Kongresi'nde Genel İdare Kurulu'nun bir kontenjanı var. Muayyen miktarda milletvekili teklif edebiliyor Genel İdare Kurulu. O sayının artırılmasını istiyor. Çünkü seçilemeyecek, kenarda köşede kalmış fakat siyasetin içinde görmek istediklerini koyabilmek için miktarın biraz artmasından yana. Ama teşkilat haklarına sahip çıkmış ve kontenjanın artmaması isteklerini kongreye kabul ettirmişti.

Hakim teminatına dönersek, parti içinde görüşüldü, "Hakim teminatına rağmen  hile yapmak isteyen yapmaz mı?" şeklinde tenkide uğradı. Fakat Bayar bunda da ısrarcı oldu ve o sistem bugüne kadar geçerli oldu. Demokrasinin sağlam işleyebilmesi için taşların oturtulmasında DP'nin büyük rolü var. Bunu açıkça görüyoruz.

DEMOKRASİNİN ZAFERİ

Yavaş yavaş 1950'ye doğru gidiyoruz. Türkiye'de bir beklenti var. Ama 27 yıllık da bir iktidar var, bırakmak istemiyor. Seçim günü iktidar bu kadar büyük bir oy patlamasını beklemiyordu, değil mi?

Seçim neticesini iki taraf da tahmin etmiyordu. 1950 seçimlerinde sandık görevlisiydim. Eşim de Kütahya'da seçim mücadelesindeydi. Herkes kendi mücadelesinde, fakat neticesi ne olacak, hiç düşünmüyorduk. Bir mücadele havası vardı sadece. 46 seçiminde yapılan haksızlıklara, hilelere karşı bir reaksiyondu 50 seçimindeki patlama. Haksızlığa karşı milletin direnmesiydi.

VE DP TAHMİNLERİN ÜZERİNDE OY ALDI

Bu, hoş bir sürpriz oldu. Tekrar etmekte fayda var, amaç iktidar olmak değildi hiçbir şekilde. Demokrasinin yerleşmesi heyecanı vardı. Bu farkı çok iyi gözetmek lazım. Halk Partisi'nde de "Biz nasıl olsa iktidarız, yine iktidar oluruz" havası hakimdi. Demokrasinin zaferidir bu seçimler.

DP'nin şöyle bir özelliği olduğunu söyleyebilir miyiz: Kendisi bir tecrübenin üzerine oturmuyor ve bir örnek oluşturmak zorunda kalıyor. Kendisinden sonra da demokratik bir tecrübe yok.

Saf ve temiz bir zihniyetle iktidara geldi ve o saf ve temiz zihniyettir ki, 27 Mayıs darbesinin geleceğini göremedi. Çünkü 27 Mayıs bir ilktir Türkiye tarihinde. İktidardakilerin aklından geçmiyordu, askerin böyle bir şey yapabileceği. Yeraltı faaliyetlerini sezdi belki fakat önleyemedi. Tahayyülünün dışındaydı yani.

TÜRK ASKERİ DARBE YAPAMAZ DİYORLARDI

'Olmaz böyle bir şey, Türk askeri darbe yapmaz' diyorlardı, değil mi? Yakıştıramıyorlardı.

Evet, evet.

Fakat biz 1957 seçimlerinden sonra ihtilal hareketlerinin başladığını görüyoruz.

57'den sonra yeraltı faaliyetleri de başladı. Tarihleri aşağı yukarı DP'nin oy kaybettiği dönemlere rastlamakta. Tabii bunu yalnızca iç örgütlere de bağlayamayız; dış tesirleri de mevcut.

DARBE ÇOK İNCE DÜŞÜNÜLMÜŞ BİR HAREKETTİ

Mesela nereden şüpheleniyorsunuz? Hangi ülkeden?

Darbeyi yapanların hüviyetleri teşhis olmuş değil. Muhtelif tandanslı kişiler var. Eğer onlara bakacak olursak, kimi Rusya'ya yakın, kimi Amerika'ya. Nasıl bir formasyondan geçtiler? Nasıl bir araya geldiler? Halk Partisi ile bağlantıları neydi? Bütün bunlar el'an aydınlığa kavuşmuş değil.

27 Mayıs'a gelmeden önce, 21-22 Mayıs gecesi Çankaya Köşkü'nde babanızın başkanlık ettiği bir toplantı yapıldı. Bu konu daha sonra çok istismar edildi. Güya babanız orada "Harbiye'yi topa tutun, Harbiye'yi bombardıman edin!" demiş. Aslı nedir?

Bayar sert biri olarak takdim ediliyor, buna hiçbir zaman katılmam. Prensip adamıydı, her şeyin kanunlar çerçevesinde yapılmasını isterdi ve açıklıktan yanaydı. Sonrasında da bunları defalarca yalanladı zaten. Harbiye'yi topa tutanlar daha sonra ortaya çıktı. Zaten bununla birlikte pek çok şey ortaya çıktı. Bütün o tertipler yalanlar, iftiralar... Bir parti hakkında bu kadar yanlış propaganda tarihte görülmüş şey değildir. 1957'den 60'a kadar iğne oyası yapılır gibi en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, teşkilatlı ve organize bir hareketti 27 Mayıs.

1960 darbesi sizi Ankara'da, Çankaya Köşkü'nde yakaladı. Orada babanızla beraber bunu yaşadınız, daha sonra annenizle birlikte Çeşme'ye gönderildiniz, çoluk çocuk tecrid halinde yaşadınız. Tam bu sırada Akis dergisinde sizin ve annenizin verdiği beyanat var. Bu nasıl olabildi?

Annemin o konuşması çok dikkat çekici ve önemlidir. Hareketi yeniçeri isyanlarına benzetiyor, öne sürülen iftiraları kesin bir şekilde reddediyordu. Darbeye karşı ilk çıkış diye kabul ediyorum onu. Hakkında tahkikat açtılar. Yassıada mahkemesinde başsavcı olarak göreceğimiz ve o günlerde İzmir'e yeni tayin ettikleri Ömer Altay Egesel ifade almak için eve geldi. Niyetleri annemi alıp Yassıada'ya göndermekti. Götürmek üzereyken son anda vazgeçiyorlar.

ANNEM TRENDE VEFAT ETTİ

Nasıl?

Bir tertiple annemi alıp Yassıada'ya götürmek istediler; sırf o sözlerinden dolayı. Diyebilirim ki 27 Mayıs'a başkaldıran, iftiralara karşı sesini ilk duyuran annem olmuştur.

Annenizin vefatı da çok hazin, değil mi?

Evet, babamı ziyarete giderken trende vefat etti. Vefatı ve cenaze töreni büyük bir hadise oldu Ankara'da. Halk çok büyük bir teveccüh gösterdi. Kalabalığın bir ucu Hacı Bayram Camii'nde, diğer ucu Cebeci'de. Tüm yollar tıklım tıklım dolu... Kendiliğinden meydana gelen hissiyatla orada toplanıyorlar.

CHP DARBENİN YOLUNU AÇTI

Bugünden baktığınızda 27 Mayıs olmasaydı DP nasıl devam ederdi yoluna? Ve demokrasimiz açısından nasıl bir manzarayla karşı karşıya kalırdık?

27 Mayıs muhakkak ki Cumhuriyet tarihinde başta demokrasi tecrübesi acısı olmak üzere büyük ve onarılmayacak bir kesinti yaratmıştır. Bundan yalnız DP ve sivil idare değil, asker kesimi de mağdur olmuştur. Bir ordudan 5 bine yakın subayla birlikte 250 generalin emekli edilmesi muhakkak ki üzerinde durulması gereken bir konudur. Rejim sarsılmıştır, onarılması güç bir yola gidilmiştir ki, bugün de hâlâ o çalkantılar yaşanıyor.

Darbe olmasaydı 1961 yılında seçim yapılacaktı. Ama "Efendim, DP'nin oyu azalmıştı, halk desteği kalmamıştı arkasında" diyorlar.

İyi ya, o zaman bir seçim yapılsaydı kendiliğinden gidecekti zaten. Darbe yapmaya ne gerek vardı?  İktidara gelmek için seçime gitmeyi belki de göze alamadıklarından bir an evvel el koydular hükümete. İstedikleri seçim  zamanını beklemek falan değildi.

DEMOKRAT PARTİ'NİN MİRASI

Böylece Türkiye yaklaşık 15 yıllık bir Demokrat Parti tecrübesi yaşadı. Ne kaldı geriye?

Tesirleri günümüze kadar geldi. Bana kalırsa bu sürecin bir laboratuvar incelemesine tabi tutulması lazım. DP nasıl iktidar olmuştur? İktidar ne yapmıştır, muhalefet ne yapmıştır, hükümet ne yapmıştı? Toplumda askerin yeri nedir? Sivil toplum nedir? Eğer bunlar incelenerek objektif kıstaslarla ele alınıp tahlil edilmezse daha pek çok husus açığa çıkmayacak, yani sisli bir tarih yaşanmış olacaktır. 27 Mayıs hadisesi öyle basit bir askerî operasyon değildir.

DP ATATÜRK'ÜN YARIM KALAN İŞİDİR

İçeriden biri olarak Demokrat Parti tecrübesini nasıl yorumluyorsunuz?

Demokrat Parti'nin en büyük özelliği, Cumhuriyet'in çok partili sisteme girdiği bir devrenin başlangıcında yer alması ve hızını Atatürk'ten alan bir parti olmasıdır. Atatürk zamanında Bayar'ın Başbakan olarak yapmak istediği, programına aldığı, gerçekleştirmek üzere olduğu, hatta mali portesini bile temin ettiği plan ve projelerin yeniden tatbik edilmek istenildiği bir dönemin başlangıcıdır DP. Yani Atatürk zamanında yarım kalan işlerin devamıdır.

DARBENİN MAĞDURU CUMHURİYET'TİR

Peki darbeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demokrat Parti icraatının kesintiye uğratılması, askerî cuntanın ve muhalefetin menfi propagandalarıyla tezgâhlanmış bir hadisedir. Dış tesirler de vardır, iç tesirler de... Ve bugün 27 Mayıs'ın gerçek manada tahlili yapılmamış, olay aydınlığa kavuşmamıştır. Dolayısıyla oradan alınacak dersler alınmamıştır. Bunun mağduru DP gibi görünse de aslında Cumhuriyetimiz olmuştur.

Evet, Cumhuriyet rejimine vuruldu. Halk Partisi belki tek başına bir darbe yapamazdı, asker de tek başına yapmazdı. Darbeyi yapan, askerin içinden çıkan cuntaydı. Birbirlerine destek olmuşlardır. Tam organize etmeseler bile Halk Partisi yolu açmıştır, asker de arkasından gitmiştir.

Maalesef 27 Mayıs Cumhuriyet'in kara sayfasıdır. Darbeyle Cumhuriyet'in hızı kesilmiştir. Küçük kızlarım bile Çeşme'de hapis kaldığımız dönemde "Madem demokrasi var, niye seçim beklenmemiş?" diye konuşurlardı.

YORUMLAR 1
  • yusuf kenan 10 yıl önce Şikayet Et
    Sene olmuş 2014 halen Mustafa kemali savunuyor adam. Yaz bak arkadaşım belgelerlegerçektarih, o zamanki gazete küpürlerinden oku tarihini, meclis konuşmalarına bak. Bir Ateist savunur bu adamı anlarım ama Müslümansan sana ne oluyor.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Son dakika: Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sert uyarı: Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız!
SGK’nın yeni emeklilik reformuyla sistem değişiyor! Çok çalışan ödüllendirilecek