Osmanlı evrakının hazin hikayesi
Osmanlı Devleti’nin son savaşına girişinin 100. yıldönümünde önemli belgeler ortaya çıktı.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ve Osmanlı Devleti’nin son savaşına girişinin 100. Yıldönümünde, Derin Tarih Dergisi saklı Osmanlı belgeleri dosyasını açtı. Çoğu yakılan, bir kısmı da uygun olmayan şartlarda çürümeye bırakılan Osmanlı evrakının hazin hikayesi, derginin Haziran sayısında Gültekin Yıldız’ın kaleminden paylaşıldı.
HAPİS BELGELER
Önümüzdeki seneler tarihimize mâl olmuş pek çok siyasî, askerî ve sosyal olayı 100. yıldönümleri sebebiyle anıyor ve tartışıyor olacağız. Çanakkale Zaferi, Sarıkamış Faciası, Ermeni Tehciri, Kutülamare Zaferi, Arabistan İsyanı, Bakü’nün fethi, Kudüs’ün kaybı, Medine Müdafaası, Mondros Mütarekesi, İstanbul’un işgali, TBMM’nin açılışı, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferleri ve Cumhuriyet’in ilanı gibi… Ancak devlet ve toplum hayatımızda büyük kırılma ve değişimlere yol açan 1911-23 arası döneme ilişkin derinlemesine bir tarihi muhasebe yapmamızın önünde büyük bir engel duruyor. 1928’deki alfabe değişikliği ile birlikte çok az bir kısmı yakılmaktan ve satılmaktan kurtulup bu güne kadar saklanabilen Osmanlı Harbiye Nezareti belgeleri, bugün Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı arşiv depolarında hapis tutuluyor!
1870-1920 OSMANLI HAFIZASI SAKLI TUTULUYOR
Yakın dönem askerî tarihimiz için çok önemli olan ve Cumhuriyet’in 91. senesinde sivil ya da asker hiçbir araştırmacının erişemediği bu kurtarılmış belge ve defterlerin en son Eskişehir’e, oradan da Ankara’ya gönderildiği biliniyor. Osmanlı askeriyesinin son 70 yılının kayıtları, 12 Eylül İhtilâli sonrasında İhsan Doğramacı tarafından Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağışlanarak Lodumlu/Beytepe’deki arazide kurulan depolara taşındı. 1982 yılı Nisan ayına gelindiğinde artık bütün tarihî evrak MSB Arşiv Müdürlüğü’nün içerisinde bulunduğu Beytepe Kışlası’na intikal etmişti. Günümüzde General Şefik Erensü Kışlası olarak bilinen bu kampüste yer alan hangar şeklindeki depolar, söz konusu belge ve defterlerin tasnif edilmiş halde ama sivil-asker bütün araştırmacılara kapalı olarak tutulduğu bir yer.
Her ne kadar MSB Arşivi’nde sadece Osmanlı kara kuvvetlerinin 1870’lerden 1920’lere subay, astsubay ve er özlük dosyaları ile Anadolu’daki askerlik şubelerine ait evrakın bulunduğu söyleniyorsa da, hem 1. Dünya Harbi’ne, hem de öncesine ait çok önemli resmî kayıtlar burada yok yere kapalı olarak bekletiliyor. Subay ya da er birinci derece yakını hakkında bilgi isteyenlere dahi gösterilemeyen “özlük dosyaları” ise üzerinden 100 sene de geçse “umuma açılmaz şahsî bilgi” statüsünde kabul ediliyor.
ERMENİ TEHCİRİ VE AŞİRET İSYANLARI AYDINLATILABİLİR
Kurtarılmış belgelerin diğer bir bölümünün saklandığı Ankara’daki sözde açık, özde kapalı Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi ise, irade ve karar defterleri ile 31 Mart da dahil olmak üzere divan-ı harb ve örfî idare tutanakları ile 1853-1918 arası Osmanlı muharebelerine ilişkin kayıtları barındırıyor. Bu arşivin depolarında 100. yıldönümünde hala kaba tasnif ile 5776 dosya içinde bulunan 1. Dünya Savaşı belgeleri, bürokratik engeller ve zorluklar ile sivil asker araştırmacılara ancak “sadaka kabilinden” gösteriliyor. Oysa harekat konularından istihbarat meselelerine, propaganda ve sansür faaliyetlerinden esirlere, ordunun lojistik sisteminden sağlık hizmetlerine, kara kuvvetlerinden ilk hava birliklerine, amele taburlarından aşiret isyanları ve Ermeni Tehciri’ne kadar pek çok önemli konu, bu belgelerin sağlayacağı veriler ışığında aydınlatılabilir.
“100. yıldönümünde 1. Dünya Savaşı’na katılmış devletlerden üzerinde en az araştırma yapılabilmiş askeriye, Osmanlı askeriyesidir. Böylesi önemli bir tarihte askerî arşivlerinde en küçük bir hazırlık yapılmayan, Askerî Müzesi’nde 1. Dünya Savaşı’na dair olağandışı bir sergi ya da kültürel etkinlik düzenlenmeyen tek büyük ülke Türkiye’dir. Oysa 1. Dünya Savaşı bizler için sadece bir büyük harp değil, imparatorluktan ulus-devlete geçişin yaşandığı dramatik bir süreçtir” diye yazan Gültekin Yıldız, Cumhurbaşkanlığı makamının biri Başbakanlığa, diğeri Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bu iki arşivdeki bütün Osmanlı evrakının İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne devredilmesi için talimat vermesi gerektiğini zira bu belgelerin, evrensel bilim camiasının ortak malı olduğunu belirtiyor.
MUALLİM CEVDET BEYİ ÖLDÜREN ÜZÜNTÜ
Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde devlet geleneğimizde meydana gelen büyük kırılma ve kopukluklar, Osmanlı askeriyesinin 1870’lerden 1922’ye kadar ürettiği resmî yazışmalar, yani Harbiye Nezareti (Savaş Bakanlığı) ve ona bağlı Erkân-ı Harbiyye-i Umumiyye Riyaseti (Genelkurmay Başkanlığı) evrakına da büyük zarar verdi kuşkusuz. Evrakın talihsiz hikayesi ile ilgili erişebildiğimiz en önemli ipuçlarından biri, Muallim Cevdet (İnançalp) Bey’in dönemin Başvekili İsmet Paşa’ya gönderdiği mektuplar.
Muallim Cevdet Bey, Osmanlı tarihi ve Osmanlı arşivleriyle ilgilenen pek çok kişinin az çok adını duyduğu bir isim. Sultanahmet’teki 25 kubbeli Hazine-i Evrak (arşiv) binasında bulunan kıymetli tarihî vesikaların İstanbul Defterdarlığı yetkililerince hurda kâğıt kabul edilip Haziran 1931’de “okkası 3 kuruş 10 paradan” Bulgaristan’a satılmasına karşı başlattığı kampanya, en azından tarihçilerimiz ve arşivcilerimizce iyi biliniyor. Aslında o bu yöndeki çabalarına daha önceleri başlamış ve 1929’da Ayasofya Müzesi’nin merdivenlerinde tarumar edilmiş bir halde duran binlerce evrakın Topkapı Sarayı Müzesi’ne taşınmasını sağlamıştı. Benzer şekilde İstanbul Tapu İdaresi’nde bodrum katlarda kendi haline bırakılmış binden fazla eski defterin fihristini çıkartıp Hazine-i Evrak’a, yani arşive intikal etmelerini sağlayan da odur.