Selefilik'ten IŞİD'e radikal akımların tarihi

Geçtiğimiz haftalarda Irak’ta başlayan IŞİD saldırıları, tüm coğrafyanın gözünü bu terör örgütüne dikti.

Selefilik'ten IŞİD'e radikal akımların tarihi
Selefilik'ten IŞİD'e radikal akımların tarihi
GİRİŞ 06.07.2014 09:37 GÜNCELLEME 06.07.2014 09:37
Bu Habere 2 Yorum Yapılmış

Geçtiğimiz haftalarda Irak’ta başlayan IŞİD saldırıları, Ortadoğu’da durulmak bilmeyen çatışmalara bir yenisini daha ekledi. Derin Tarih dergisi, IŞİD’i tanıyabilmek ve bölgedeki yeni gelişmeleri sağlıklı analiz edebilmek amacıyla Temmuz sayısında konuyu kapağa taşıdı. Dosyada Müfid Yüksel, Ortadoğu uzmanı James L. Gelvin, Selefî grupları ve bölgeyi yakından takip eden Ömer Turan, İhsan Şerif Kaymaz ve Fatih M. Şeker’in konuyu farklı perspektiflerden inceleyen yazıları yer alıyor.

RADİKAL İSLAMCI AKIMLARIN TARİHÎ KÖKENLERİ

Silahlı Selefî çizgideki marjinal örgütlerden biri olan IŞİD’in faaliyetlerini anlayabilmek, ancak tarihî kökenlerini, itikadî referanslarını ve ideolojik bağlantılarını bilmekle mümkün olabilir. Dergi bu amaçla kapak dosyasında öncelikle Müfid Yüksel’in yazısıyla örgütün geçmişini, dinî-felsefî kaynakları ve etkisinde kaldığı modern ideolojiler boyutuyla masaya yatırıyor.

SELEFÎLİKTEN IŞİD’E RADİKAL İSLAMCI AKIMLARIN SERÜVENİ

Müfid Yüksel’e göre IŞİD, Kur’an ve Sünnet’in hiçbir yorumuna bakmaksızın, bunların sadece zahiri anlamıyla uygulanmasını savunan Selefî anlayıştan beslenmektedir. Selefî gelenek mensupları her türlü İslamî geleneği,  içtihadı ve kıyası “şirk” veya “bidat” kavramları kapsamında değerlendirmektedir. İslam tarihindeki bu eğilimin ilk örneğini Hz. Ali ile savaşan Hariciler oluşturmaktadır. Günümüzdeki Selefî hareketlerin beslendiği en önemli referans kaynağı 13. yüzyılda yaşayan âlimlerden İbn Teymiyye’nin eserleridir.

Vehhabilik Doğuyor

Marjinal Selefî grupların ortaya çıkışındaki faktörlerden biri 18. asrın başlarında Necid civarında İbn Abdilvehhab liderliğinde başlayan ve kısa sürede büyüyerek bölgede Osmanlı hâkimiyetine zor anlar yaşatan isyandır. Hâkim olduğu bölgelerde şehirleri, tarihî eserleri talan eden Vehhabi isyanı kendisi gibi düşünmeyen halka hayat hakkı da tanımamıştı. “Kur’an’a ve öz’e dönüş” fikri etrafında Abduh ve Reşit Rıza tarafından şekillendirilen modernist İslamcılık da Selefî hareketlerin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Müfid Yüksel yazısında Osmanlı Devleti’nin dağılışıyla Hilafet ve medrese gibi geleneksel kurumların tasfiyesinin, Fransız-İngiliz sömürüsüyle hırpalanan İslam dünyasında otorite boşluğuna yol açarak, faklı fikirlerin tezahürüne zemin hazırladığını belirtti.

“OSMANLI ORTADOĞU’DAKİ SON SİYASÎ ŞEMSİYE İDİ”

ABD’li Ortadoğu uzmanı James L. Gelvin kendisiyle yapılan röportajda IŞİD saldırılarının sebep olduğu güncel gelişmeleri tarihî ve siyasî bir çerçevede değerlendirdi. 1. Dünya Savaşı ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının bölgede İngiliz-Fransız manda yönetimlerinin hakim olmasına, İsrail-Filistin sorununun doğuşuna ve İslam dünyasında milliyetçilik akımlarının güçlenmesine yol açtığını ifade eden Gelvin, istikrar adına Osmanlı’nın bölgedeki son şemsiye olduğunu vurguladı.

Yapay sınırlarla büyüyen sorunlar

Gelvin’e göre dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de Fransa ve İngiltere’nin ellerinden çıkan yapay sınırların bölgeye yönelik olumsuz etkileri. Yapay sınırlarla inşa edilen Arap devletleri İslam dünyasının geleneksel bütünlüğünü parçaladı. Arap milliyetçiliğinden beslenen otoriter cunta yönetimleri Ortadoğu halklarının beklentilerini karşılayamadığı gibi siyasî kutuplaşmaların sertleşmesine sebep olmuştur. Bugün ise bölge etnik ve mezhepsel gerilimlerle daha mikro siyasî yapılara bölünmektedir.

ABD işgalleri problemleri kronikleştirdi

Soğuk Savaş yıllarında petrol, İsrail’in güvenliği ve SSCB’nin bölgedeki nüfuzunu kontrol edebilmek amacıyla ABD Ortadoğu’yla yakından ilgilenmeye başladı. Demokratikleştirme söylemleri etrafında bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışan Amerika’nın özellikle 11 Eylül sonrasında “terörle mücadele” politikaları Afganistan ve Irak işgalleriyle sonuçlandı.

Arap Baharı sürecinde Obama hükümetinin tutarsız ve ikiyüzlü politikalar sergilediğini belirten yazara göre bunun temelinde Ortadoğu politikalarındaki değişimler yer almaktadır. Yeni dönemde kendi çıkarı doğrultusunda ülkeleri ve problemleri ayrı ayrı değerlendirmek yoluna giden ABD, kendi demokratik söylemleriyle çelişmekten de çekinmemiştir.

Ortadoğu’yu gelecekte neler bekliyor?

IŞİD’in el Kaide çizgisinde bir yapılanma olduğunu vurgulayan Gelvin, örgütün mikro bir siyasî yapılanmayı tercih ettiğini ve ulus-devlet sistemini hedef aldığını vurguladı. Ayrıca silahlı kuvvetlerinin 8-10 bini geçmediğini ve bölge halklarının geleneksel ve dinî yaşantılarıyla örtüşmeyen bir yaşam tarzını dayatmasından dolayı örgütün bölgede çok güçlenemeyeceğini ileri sürdü. Son olarak Gelvin, IŞİD’in bölgedeki etkisi konjonktürel olacağını belirtti.

OSMANLI BARIŞI SONRASINDA ORTADOĞU 

Dosyaya katkıda bulunan yazarlardan İhsan Şerif Kaymaz yeni gelişmeleri, Osmanlı’nın bölgede sağladığı istikrar döneminin ardından, sömürge yönetimleri tarafından kurulan düzenin sonu olarak değerlendirdi. Batı emperyalizmin bölgenin sosyal, siyasî, kültürel kodlarıyla uyuşmayan dayatmalarının başarısızlığına dikkat çekerek, bu politikaların yol açtığı travmalara değindi. Kaymaz, makalesinde IŞİD saldırılarının bölgede bağımsız bir Kürdistan’ın kuruluşuna zemin hazırlayacağını da ileri sürdü.

MODERN ÇAĞIN HARİCÎLERİ

Dosya yazarlarından Metin Turan, İslam dünyasındaki marjinal örgütlerin ortaya çıkmasında Afganistan ve Irak işgallerinin oynadığı rolü masaya yatırdı. El Kaide’nin ortaya çıkması ve Ortadoğu’da benzer örgütlerin kuruluşuna etkisi üzerinde duran Turan, IŞİD’in de bunlardan biri olduğunu belirtti. Yazar IŞİD’i “modern çağın Haricîleri” olarak niteleyerek Selefî hareketlerin kendi içlerinde dahi homojen olmadıklarını, “tekfirci” tutumları nedeniyle ortak hareket edemediklerini dikkat çekti.

SELEFÎLİĞİN BABASI İBN TEYMİYYE

Derin Tarih dergisinin kapak dosyası IŞİD saldırıları başladığından itibaren en çok duyulan isimlerden İbn Teymiyye’yi, Fatih M. Şeker’in kaleme aldığı bir portre çalışmasıyla tanıttı. Sonrasındaki kuşaklara tesirleri açısından çok farklı gruplara ilham kaynağı olan İbn Teymiyye bir kriz dönemi âlimiydi. Fatih M. Şeker,  Moğol saldırıları altında siyasî bütünlüğü parçalanmış, birbirine düşmüş İslam dünyasının dertlerine deva arayışında bir zihin olan İbn Teymiyye’nin klasik ilmî gelenekten beslendiğine dikkat çekiyor. İbn Teymiyye yaşadığı dönemdeki siyasi krizin fikrî parçalanmadan kaynaklandığına inanmaktaydı ve bu sebeple Müslümanları tekrar bir araya toplayacak bir formül peşindeydi. Bunun yolunu zamanla bidat ve şirke yaklaşan unsurları temizlemekte gören İbn Teymiyye, Selefî yorumların yolunu açtı. Fatih M. Şeker İbn Teymiyye’nin doğru anlaşılabilmesi için yaşadığı çağa, karşılaştığı problemlere ve beslendiği ilmî geleneği dikkat edilmesini vurgulayarak, Osmanlı’nın tutumunun örnek alınması gerektiğini belirtti.

YORUMLAR 2
  • Muzaffer ozkan 9 yıl önce Şikayet Et
    Bunlar selefi ve vahhabiler gibi inanmayan herkese kafir diyor hatırlayın Niğde'de askerimizi şehit ettikten sonra hepiniz kafirsiniz demişlerdi
    Cevapla
  • Bülent ACIKÖK 10 yıl önce Şikayet Et
    çağdaş harici. hariciler Hz..Aliye bile kafir demişlerdir ve öldürmüşlerdir.73 fırka sadece birisi doğru o da Kurana sünnete tam uyan ehli sünnet vel-cemaat.gerisi ayeti,hadisi yanlış yorumlayanlardır örnekleri her tarafta var.bunlar hadiste geçen Kuran okuyupta Kuranın kalbine inmediği ve okun çıktığı gibi dinden çıkanlar.. olabilir.tarihteki büyük itikad mezhepleri şu anda var bazıları aynen bazılarıda değişik versiyonla.ışid-harici,halkımız-mürcie,ilahiyatçılar ki bende onlardanım-mutezile,şia-şia vs
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Genel Sağlık Sigortası borçları silinecek
Yusuf Dikeç'ten Annesiyle İlgili Gelen Çirkin Yorumlara Tokat Gibi Yanıt!