Şehzade Mustafa nasıl öldürüldü?
Şehzade Mustafa’nın Kanuni tarafından katlettirilmesi hala tarihçiler arasında en çok konuşulan konular arasında gelir.
Osmanlı tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri olarak kabul edilen Şehzade Mustafa’nın babası tarafından katlettirilmesi, 16. yüzyıl Osmanlı dünyasında büyük yankılar uyandırmıştı. Prof. Dr. Abdülkadir Özcan bu elim olayı Şehzade Mustafa’nın vefatının 461. yıldönümünde Ekim sayısında Derin Tarih okurları için yazdı.
MUSTAFA'YA KUMPAS
Şehzade Mustafa’nın karşısında sadece Hürrem Sultan yoktu. Saltanat damadı kubbe veziri ve sonra da veziriazam olan Rüstem Paşa ile bunun zevcesi ve Kanuni’nin bir dediğini iki etmediği sevgili kızı Mihrimah Sultan da vardı. Bunlardan özellikle Rüstem Paşa’nın bu kumpasta etkili olduğu çağdaş kaynaklardan öğrenilmektedir. Paşa’nın Padişah’a, “Askerin Mustafa’yı tahta geçirmek amacıyla ayaklanacaklarına” dair sözleri Sultan Süleyman’ı çileden çıkarıyordu. Kafasında dedesi II. Bayezid’in başına gelenlerin geleceği endişesi hüküm sürmeye başlamıştı. Bilindiği üzere Sultan II. Bayezid oğlu Yavuz tarafından tahttan indirildikten sonra Dimetoka’ya giderken şüpheli bir şekilde aniden vefat etmişti. Rüstem Paşa’nın, Şehzade Mustafa’nın İran şahıyla haberleştiğine dair düzenlettiği sahte mektuplar bardağı taşıran son damla oldu.
MUSTAFA, EREĞLİ YOLUNDA
Sefer kararı alan Sultan Süleyman yaşlılık söylentilerine son vermek amacıyla 1553 Ağustosu sonlarında bizzat İran (Nahcivan) seferine çıktı. Yanında çok sevdiği hastalıklı oğlu Şehzade Cihangir de vardı.
Kanuni Konya Ereğlisi civarındaki Aktepe (Akhöyük) menzilinde Şehzade Mustafa’nın gelmesini bekledi. Başta annesi Mahıdevran Sultan olmak üzere yakınları Mustafa’ya Ereğli’ye gitmemesini söylediler. Bir süre sonra ordugâha gelen Mustafa devlet adamları tarafından karşılandı. Bir rivayete göre ikinci vezir Kara Ahmed Paşa’nın, karşılaşabileceği tehlikeyi bildirerek gelmemesi hususunda Şehzade’yi uyardığı fakat Mustafa’nın bu ikaza aldırmadığı nakledilir.
Otağını babasının otağının iki mil kadar uzağına kurdurdu. O sırada ordugâhtan kendisine oklu bir mektup geldi; burada babası tarafından öldürüleceği yazıyordu. Mustafa bunu Rüstem’in bir hilesi zannederek fikrini değiştirmedi. Bazı yakınları padişahla açık alanda ve at üzerinde görüşmesini, otağ-ı hümayuna kendinden başka kimsenin giremeyeceğini hatırlattılarsa da o, “Babasına karşı kusur işlemediğini, Rüstem Paşa’nın veya bir başkasının kendisi hakkında ölüm fermanı verdirecek derecede etkili olamayacağını” söyledi. Otağa yaklaştığında bir çavuşun kılıç ve hançerini istemesi kendisini şaşırttı fakat istediklerini verdi.
BABA- OĞUL OTAĞDA
Otağ-ı Hümâyun’a yalnız girdi. Karşısında babasını göremeyince şaşırmıştı. O sırada kapıcılardan biri, “Kımıldama! Hünkâr hazretlerinin iradesi icra edilsin” diyerek şehzadenin üzerine atladı. Üç dilsiz de boynuna kement attı. Mustafa bir süre kendini savundu ve hatta bir ara onları yere yıkarak kaçmaya çalıştıysa da elbisesinin ucu ayaklarına dolaşınca sendeledi. Perde arkasında bulunan Kanuni’nin cellatlara, “Çabuk olun!” diye bağırdığı Batı kaynaklarında nakledilir. O sırada Kapıcı Mahmud Ağa tarafından ayağından yakalandı ve yetişen cellatlar tarafından kementle boğuldu (6 Ekim 1553).
Naaşı bir süre otağın önünde teşhir edilen Mustafa, Ereğli’de cenaze namazı kılındıktan sonra Bursa’ya götürülerek Muradiye’de II. Murad’ın türbesi civarına defnedilmiştir. 1573 yılında Şehzade Mustafa ile oğlu Mehmed’in üzerine II. Selim tarafından türbe yaptırılmıştır.
Kanuni’yi bu hazin olaya sevk eden sebep oğlunun devlete ve saltanata ihanet edeceğine inanmış olmasıdır. Şehzade Mustafa’nın Rüstem Paşa’ya karşı kalabalık askerle gelmesi, Paşa tarafından tertip edilen ve babasına karşı İran şahı ile mektuplaşması meselesi, asker ve halk arasında kendisinin yaşlandığı, sefere çıkamaz hale geldiği söylentilerinin dolaşması, babası Yavuz Sultan Selim tarafından tahttan indirilerek Dimetoka’ya gönderilen ve muhtemelen zehirlenen dedesi II. Bayezid’in durumuna düşme endişesi bu gazi padişahı çileden çıkarmış olmalıdır. Oğlunu öldürttükten sonra hüngür hüngür ağladığı minyatürlere yansıyan Sultan Süleyman’ın hadiseye çok üzüldüğü anlaşılmaktadır.