Tevafuka bakın: 28. yaşımızda, darbecilerin rütbeleri söküldü!
- GİRİŞ12.09.2021 09:39
- GÜNCELLEME12.09.2021 09:39
28 yaşına girdik..
12 Eylül 1993’de çıkmıştık yola.
Günlük bir gazete, ne yalan söyleyeyim, çok uçuk bir hedefti..
Ama ağabeyim Mustafa Karahasanoğlu’nun cesareti, onunla birlikte yola çıkan bir avuç gazetecinin desteği ile, haftalık çıkmakta olan Cuma dergisinin yanı sıra, günlük olarak Beklenen Vakit gazetesini de çıkarmaya başladığımızda, “İnananların yüz akı” olmaya kararlıydık.
Çekirdek kadro, gazetenin her şeyinden sorumlu Mustafa Karahasanoğlu, işletmeden sorumlu Nuri Karahasanoğlu..
Gazetenin idaresi tamam da..
Gazetecilik noktasında, yazıişlerinin idaresi noktasında tecrübeli bir isim gerekiyor.
İşte o da, yazıişlerinin tamamının teslim edildiği rahmetli Hasan Karakaya..
Yazar olarak kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim: Abdurrahman Dilipak..
Ve...
Hasan Hüseyin Maden ve Kemal Güler abi ile birlikte, geçtiğimiz ay vefat eden Atilla Özdür abi..
Çizgileri ile gazetenin havasını değiştiren Yalçın Turgut abi..
Cezaevinden çıkıp, tekrar gazeteciliğe dönen Yılmaz Yalçıner abi..
Bir inanılmazı başardılar..
Bu ülkede, 28 Şubat sürecini yaşatan darbecilerin, dün itibari ile rütbelerinin söküldüğü, mahkumiyet kararını veren mahkemeye bildirildi.
Tabii ki, “Bu sonucu tek başına Akit başardı” megalomanlığına soyunacak değilim..
Ama..
Refah Partisi’nin kapatılması davasında Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, esas hakkındaki mütalaasına; Akit gazetesindeki, hem de okur köşesindeki mektupları alarak muhafazakar medyayı kimin temsil ettiği noktasında bize bir delil sunduğu gibi..
Sadece Türkiye Cumhuriyeti değil, dünya tarihinde de, bir ordunun hemen tüm generallerinin bir gazeteye dava açtığı tek örnek olan “312 general davası”na muhatap oluyor isek.. O davada..
312 generalin avukatı Bilgin Yazıcıoğlu’nun, bir embedded gazetecinin “Siz Akit’e dava açmışsınız ama. Onlar bir yolunu bulur, davayı kazansanız bile tazminatı ödemezler. Tazminatı tahsil edebileceğinize inanıyor musunuz” şeklindeki kışkırtıcı sorusuna verdiği cevaptaki, “Ben başka avukatlara benzemem. Gazetenin yöneticilerinin parmaklarındaki yüzüklere kadar alırım” sözüne muhatap oldu isek..
28 Şubat darbesinin mimarlarından Güven Erkaya öldüğünde, hiç ezilip büzülmeden, hiç lafı evirip çevirmeden, direkt manşetten..
“Hakkımızı helal etmiyoruz” başlığını kullanmış isek..
Kullanabilmiş isek..
Bir general, Mehmet Akif Ersoy’un dini yönünü eleştirmek için bazı sözler sarfedip, sonrasında dindar insanlara sözü getirerek, “Biz bunları belliyoruz” dediğinde..
Birkaç gün, birkaç hafta sonra değil..
Sözün tesiri yatıştıktan..
Konu dağıldıktan sonra değil..
Hemen ertesi günkü gazetemizin birinci sayfasında, “Bellendiniz paşam” manşetini atabildi isek..
28 Şubat davasında, Çevik Bir’den Çetin Doğan’a, Erol Özkasnak’tan Ahmet Çörekçi’ye.. Fevzi Türkeri’den İlhan Kılıç’a..
Darbenin asli failleri şimdi cezaevine girdiler ise..
Cezaevine girmeleri de, benim için çok önemli değil..
Mahkum olmaları, benim için yeterli..
Ve mahkumiyetle birlikte, rütbelerinin sökülmesi önemli..
İşte o rütbeler, tam da biz Akit olarak 28 yaşımıza girdiğimiz bu günlerde, söküldü ise..
Ego tatmini ile değil..
Dünyevi menfaatleri gözeterek değil..
“Ben ilerde başarılı olacakların yanında durdum, sen yanlış yerde durdun” kavgasının sonunda, başarılı olma sevinci ile değil..
“Hakkı üstün tutma”nın gururu ile..
“Zalime boyun eğmeme”nin onuru ile..
“Başaramayabiliriz ama.. Hz. İbrahim’in atılacağı ateşe ağzında su taşıyan karınca misali, vazifemizi yapmış olma” zorunluluğunun şuuru ile..
Biz yolumuzdan asla dönmeden, kararlı adımlarımızı attık.
Mahallemizdeki birçok önemli kişinin, “Bunlar mahallenin delisi” dediğini de biliyorduk.
Aleyhimizde haksız isnatlarda bulunduklarının da farkında idik.
Ama şunu da biliyorduk..
Solcular.. Ateistler.. Laikçi kesimin hemen tamamı..
Herhangi bir konuda, “Dindar insanlar ne düşünüyorlar” diye merak ettiklerinde..
Akit’i alıp, büyük bir titizlikle okuyorlardı.
Ve Akit’in o yayınları ile..
Darbecilerin zulümlerinde bir nebzecik şiddet azalmış ise..
Ne mutlu bize..
Zalimler, “Biz bugün bu vicdansızlığı dindar insanlara yapıyoruz ama.. Yarın, olmaz ya, bunlar iktidara gelirlerse, biz ne yaparız” diye düşünerek, vicdansızlıklarında bir küçük geri adım attılar ise..
Ne mutlu bize.
Adım adım hayata geçirilen başörtü yasağında..
Memurlardan sonra üniversiteli kızlara..
Sonrasında pazarda alışveriş yapan öğretmene kadar, bu yasağı getirenler..
“Sokaktaki sivil insana da başörtü yasağı uygulamaya kalkarsak.. Akit’in manşetlerinde kendimizi buluruz” diyerek, küçücük bir çekingenlik yaşadılar ise..
“Zalime karşı çıkma, mazlumun elinden tutma” yolunda, bizler vazifemizi yapmış sayılırız.
Aktüel bir olay ile, yazımı sonlandırayım..
İzmir’in kurtuluşu, Cumhuriyet’in ilanı, 10 Kasım törenleri, 23 Nisan ve 19 Mayıs anmaları..
Hemen hepsinde, klasik seremonilerdir, çarşaflı kadınların, birden o giysiyi çıkarıp, sözde çağdaş kıyafetlerle görünüp, yeni Türkiye fotoğraflarının halk huzurunda, resmi yetkililerin önünde tekrar tekrar gösterilmesi..
Akit haber yapardı, “Çarşafa bu saygısızlığınız niye?”
Sorardı; “Kurtuluş Savaşı’nı, çarşafı çıkarmak için mi yaptık? Yoksa çarşaflı kadınların cepheye destekleri ile mi kazandık” diye..
Riyakarlıklarını yüzlerine vururdu..
Ama, her sene, yine aynı sahneler, fütursuzca tekrarlanır, dururdu.
Bu sene de..
Balıkesir Edremit’te, benzer bir sahne yaşandı.
Ama elhamdülillah, Akit’in yayınları, yıllar sonra halk ve devlet nezdinde karşılık bulmuş olmalı ki..
O gösteriyi yapanlar, şimdi suçu birbirlerine atıyor.
CHP’liler, “Ne halt ettiniz? Tam da SP’yi kafa kola almıştık.. Deva’yı, Gelecek’i kapımıza bağlamıştık.. Milliyetçi geçinen İP’i resmen ittifak içine çekmiştik.. Bizim gerçek yüzümüzü gösteren bu görüntüler bir daha tekrarlanmasın” diye, şimdi hayıflanıyor..
Biz ise..
Onların niyetlerini, riyakarlıklarını deşifre etmeye..
28 yıl önce olduğu gibi..
28 yıldır olduğu gibi..
Her daim deşifre etmeye devam edeceğiz..
Söz veriyoruz.
Yorumlar7