Bugün kimseyi eleştirmesek, umutlarımızı yazsak!
- GİRİŞ23.01.2025 09:17
- GÜNCELLEME23.01.2025 09:17
Bugün kimseyi eleştirmeyeyim.
Ne CHP’li belediye başkanlarını..
Ne AK Parti içinde yaramazlık yapanları..
Ne de “Ben ben” diyenleri..
Hayalimi yazayım..
Geleceğimizin nasıl inşa edilmesine yönelik umudumu belirteyim..
Kartalkaya faciası üzerinden, neler yapmamız gerektiğini, nasıl bir dünya inşa etmemiz gerektiğini yazayım..
Üç günlük dünyada, birbirimizle uğraşmasak, işimizi hakkı ile yapmaya çalışsak..
Bu dünyanın değil, ahiretin kalıcı olduğunu bilerek, kendimizi ona hazırlasak..
“Ne kazandık, neyi başardık”dan ziyade.
“Neyi; en güzel şekilde yapabilmek için, nasıl çalıştık”la kendimizi yoğunlaştırsak..
Haksızlık kimden gelirse gelsin, ona karşı çıkabilsek..
Mazlumun elinden tutabilsek.
Arkamızdan “Mazlumun gözü kulağı idi” diye bir hoş seda bırakabilsek.
Kamu görevlilerimizden, özel işyerlerinde çalışanlara varıncaya kadar. Herkes işini hakkıyla yapsa..
Bir küçücük hatamızın, insan hayatına mal olabileceğinin bilinci ile dikkati azami noktaya taşıyabilsek.. Tedbirlerimizi hem kendi hayatımız için, hem başkalarının hayatları için, alsak, alsak, alsak.. İhmalkarlıktan kaçınsak..
“Bu benim işim değil” cümlesini lügatımızdan çıkarsak..
İnsanlığa faydası olacak her işe sarılsak..
İnsanlığa zararlı her şeyden de kaçınsak..
Bizim menfaatimize de olsa, kaçınsak..
“Sen dedin, ben dedim” kavgasını sonlandırsak..
Şu dünyada, misafir olduğumuzun bilincine varsak..
Vademizin dolacağı güne kadar, kimseyi kırmadan, kimse ile kavga etmeden, kimsenin ayağına basmadan yaşabilmeyi kendimize rehber edinsek..
Hazreti Peygamber buyuruyor, “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır”..
Bu ilke ile insanlığa faydalı olmak için çalışsak, çalışsak, çalışsak..
Yalanı asla tercih etmesek..
Hz. Peygamber’in dürüstlüğünü kendimize örnek alsak.
Düşmanlarının bile, “dürüstlüğüne güvendiği” insan olabilsek..
Emanete hıyanet etmeyi, asla aklımıza bile getirmesek.. Emanete hıyanetin, yarın bize de ihanet olarak karşılığı olabileceğini düşünsek..
Hata yapmış isek, başkalarına suç atmak yerine, kabul etsek..
Özür dilesek.. Dileyebilsek.
Sadece insanların değil, hayvanların, bitkilerin bile sesi olabilsek..
Onların acılarını hissedebilsek..
“Ben iyi isem, dünya yanmış bana ne” mantığından uzaklaşsak..
Dünya ile birlikte, iyi olmanın arayışı içinde olsak..
Bugün kendimizi ne kadar güçlü hissedecek olursak olalım, bir muhalif rüzgar ile her şeyimizin yok olabileceğinin bilincinde olarak, başkalarının dertleri ile de dertlenebilsek..
Üzüntüleri paylaşarak, azaltmanın arayışında olsak..
Büyüklerimizin sözlerine değer versek..
“Sıralı ölüm” demiş, böyle dua etmiş analarımız, babalarımız.
Ne kadar önemli..
“Allah çocuklarımızın acısını bize göstermesin” denilmiş..
Ne kadar büyük bir imtihan.
Ama, özellikle küçüklerin vefatında, şefaat dinimizde vardır-yoktur tartışmasından bağımsız olarak, “Allah anne-babasına, ceddine şefaatçi kılsın” demiş atalarımız..
Ne büyük bir sabır kaynağı..
Hayatımızın bir pamuk ipliğine bağlı olduğunun bilinci ile.. Allah rızası için yaşasak..
Gerçekten, her gün akşam yastığa başımızı koyduğumuzda, “Bugün Allah için ne yaptım” diyebilsek..
Cevap verebilsek..
“Allah rızası için, nefsimin istediği neleri yapmadım. Nelerden kaçındım. Sırf Allah rızası için, neyi yapacakken, son adımı atmadım” sorusuna, içimizi acıtan değil, sevindiren cevaplar verebilsek..
Şu parti, bu parti kavgalarını belli bir dozda tutabilsek..
Kimseye, haksız isnatta bulunmasak..
İftira atmasak..
Kul hakkına girmekten kaçınsak..
Yanlış olduğunu bildiğimiz halde, gerçekleri çarpıtmasak..
Ehliyete/liyakata önem versek, bunun hem kendimiz için, hem de toplum için zorunlu olduğunun bilincinde olsak..
Bugün ehliyet esasına aykırı davranırsak, bir başka gün de, bize benzer muamelenin reva görülebilineceğini düşünebilsek..
“Kişi, kendi nefsi için istediğini, kardeşi için de istemedikçe, kamil iman etmiş olmaz” hadisi şerifini hayatımızın temeline koysak..
Yazı için masaya oturduğumda, neler düşünüyordum..
Şimdi neler yazıyorum..
Kartalkaya’daki faciayı yazacaktım..
Başlığım da hazırdı: “Sorumlu kim!”
Bolu Belediye Başkanının ilk gün söyledikleri ile büyükşehir belediyesi olmadığını, belediyenin yetkisiz olduğu açıklaması ile sonrasında çıkan Bolu Belediyesi’nin mührünü taşıyan belgeler üzerinden, eleştiri, eleştiri eleştiri yapacaktım.
Bolu Belediye Başkanının medya grubumuza yönelik, “İnsan değiller” sözlerinin nasıl boşa çıktığını, işin gerçeğinin ne olduğunu, tane tane yazacaktım..
Ama vazgeçtim..
Bu yazdıklarım, her biri samimi düşüncelerim..
Bu düşünceler, biraz da karşılık bulabilirse sürdürülebilir olur..
Evet, karşılık bulmasa da sürdürülmesi, kimsenin ne yaptığına bakmadan doğru bildiğimizi yapmamız, en doğrusu..
Ama, işte böyle bir dünyada yaşıyoruz..
En azından bir günlüğüne, temennilerimizi yazalım, umudumuzu dillendirelim, olması gerekenin ne olduğunu samimiyetle ifade edelim diye düşündüm..
TAZİYE, SABIR DİLEĞİ
Dünyanın her yerindeki mazlum insanlarla hemhal olduğuna, kimsesiz çocuklarla ilgilendiğine, onların sesi olmaya çalıştığına, geceyarılarında dahi “Şu mazlumiyeti mutlaka haberleştirin” uyarılarına bizzat şahitlik ettiğim/edeceğim Demir İnal ağabeyin iki torunu ve gelininin, Kartalkaya faciasında vefat ettiklerini öğrendim.
Demir İnal ağabey ile rahmetli Hasan Karakaya ağabey aracılığı ile tanışmıştım.. Hasan abi vefat ettikten sonra, onun yerine artık bizi zaman zaman arar, mesaj atar, dünya çocuklarının mazlumiyetleri ile ilgili haber olabilecek konuları aktarır, emekliliğinde de insanlık hissiyatını ayakta tutmaya devam ettiğini ispat eden ve bize örneklik eden bir ağabeyimiz... Allah, masum küçücük torunlarını kendisine ve ailesine şefaatçi kılsın.. Allah sabır versin.. Allah yardımcısı olsun.. Tüm aileye, tüm vefat edenlere başsağlığı dileğimle..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol