Teğmenler olayında; ne, nedir?

  • GİRİŞ08.02.2025 09:06
  • GÜNCELLEME08.02.2025 09:06

5 teğmenin, kılıç kuşanarak, eski yıllarda okunan bir yemini etme ısrarları sonrasında ihraç edilmeleri, tartışılmaya devam ediliyor..

Öyle algı operasyonları ile gerçekler öylesine tahrif ediliyor ki, şaşıp kalıyoruz..

Kısa kısa hatırlatmalarla, teğmenler konusunda “ne, nedir” anlatalım..

Hiçbir teğmen, “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sloganı attığı için ihraç kararı verilmedi. Çünkü bu sloganı atan teğmen sayısı 5 değil, 100 civarında idi.. Bu sloganı seslendirdiği için teğmenler atılmış olsaydı, onlarca teğmenin ihraç edilmesi gerekirdi..

5 teğmen, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı attıkları için değil, kılıç kuşanarak yapılan eski tarihli yeminin tekrarını, organize ettikleri için, komutanların “hayır” dedikleri bir işi, 6 defa dillendirip, sonunda aksi emredildiği halde, yine de komutanları takmayıp istedikleri şekilde hareket ettikleri için ihraç edildiler.. 

Peki, 5 teğmene ihraç cezası verilirken, 100’e yakın teğmen de, bunların yasadışı organizasyonuna katıldıkları için niçin ceza verilmedi?

Bu soru haklı bir soru.. Organizasyonda bulunmasalar da, defalarca talep edildiği halde komutanların izin vermediğini bilerek, bu eylemde ısrar edenler kadar ağır bir suçları olmasa da.. Eyleme katılan teğmenler de, bir disiplin cezası almalı idiler. Bu uyarma olabilir, kınama olabilir. Ama mutlaka bir ceza almalı idiler. Eğer bugüne kadar o teğmenler için bir disiplin süreci başlatılmadı ise, bundan sonraki süreçte başlatılması da oldukça zor görünüyor.. Bu durum, soruşturmanın eksik yanı olarak, not düşülmelidir.

Deniyor ki, 5 teğmenin komutanlarına, “Daha önce izin vermedikleri kılıç kuşanma eyleminin, yine de yapılmasında ısrar edileceği hususunu öngörmemeleri sebebi ile ihraç edilmeleri hukuksuzluktur. Öngörmemek, ihraç cezası ile karşılanamaz.”

Tartışmaya hiç girmeye gerek yok.. Öngörmeyi bir kenara bırakın.. O komutanlar, kılıç kuşanma sırasında orda idiyseler, niçin engel olmadılar.. Niçin, dakikalarca süren o eylemi seyrettiler.. Niçin, eylemin hemen ardından, disiplin soruşturmasını başlatmadılar? Bu sorulara cevap verebilseler, kendilerinin o kanunsuz eyleme dahil olmadıklarını ispatlamış olurlar.. Ama seyrettiler ise, ki seyrettiler.. Disiplin soruşturması da, kamuoyu isyanı sonrasında başlamış ise.. Üç komutan da, kusura bakmasın, teğmenler kadar suçludur..

Deniliyor ki, “Disiplin yönetmeliğinde birçok ceza var, niçin en ağırı tercih edildi, bu yanlıştır.”

Bunu söyleyenlerin içinde, ne yazıktır ki, hukukçu diye geçinenler de var.. Oysa, ceza kanunlarında, suçta ve cezada “kanunilik” prensibi geçerlidir.. Yani, hangi fiilin suç olduğu, hangi suça hangi cezanın verileceği, kanunda yazılı olmalıdır. Disiplin hukukunda da, ceza hukuku anlamında sert olmasa da, suç ve cezanın önceden belirlenmiş olması gerekir.. Bir eyleme, uyarmadan, ihraca kadar takdire dayalı ceza verilmesi diye bir şey asla sözkonusu değildir.. Uyarma verilecek suçlar bellidir.. İhraç verilecek eylemler bellidir. İhraç cezası verilecek bir eyleme, takdir gereği uyarma cezası verilmez, verilemez.. Bunu söyleyenler, hukukçu değil, olsa olsa hokkabazdırlar.. 

Deniyor ki, 5 teğmene verilen ihraç cezası çok ağırdır.. 

27 mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan acı tecrübeleri göstermiştir ki, seçilmişlere yönelik bu tür tehditlerin affı, ülkeye çok büyük maliyetler çıkarmaktadır.. 27 Mayıs öncesindeki kıpırdanmalara yeterince ceza verilmediği için, bu ülke 27 Mayıs’a muhatap olmuş ve yıllarca acısını yaşamıştır. Diğer darbeler de aynı hoşgörünün sonucunda yaşanmıştır.. 28 Şubat sürecinde Tuğgenaral Osman Özbek, Anayasal kurallara göre başbakan koltuğuna oturmuş olan Necmeddin Erbakan için, “Başbakan değil istersen bilmem ne bakanı ol” dediği gün, ihraç edilmediği için. Bazı siyasi partilerden destek aldığı için. Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı’ndan, hatta o tarihteki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den “boşalma hakkını kullanmış-Ağzına fermuar mı çekelim” destekleri aldığı için, sonrasında bakanlar askeri tehditlerle istifa ettirilmiş ve hükümet istifa etmek mecburiyetinde bırakılmıştır..

Demek ki, askeriyede küçük küçük ve iyiniyetli hoşgörü, ülkeye iyilik değil, büyük faturalar getirmektedir. 

Deniyor ki, “Kılıç kuşanmanın siyasi iktidar ile bir ilgisi yok. Edilen yeminin, siyasi iradeye yönelik olduğu bir varsayım..”

Bunu söyleyenler, Tuzla Piyade Okulu’ndaki teğmen arkadaşlarını dövmeye kalkan teğmenler için de, “Kavganın siyasi yönü yok. Sadece Atatürk fotoğrafının yakaya iğnelenmemesi ile ilgili” demişlerdi. Sonrasında WhatsApp grubundaki, ısrarcı ve siyanürle zehirlemeye varacak kadar vicdansız ve haince yazışmalar ortaya çıkmıştı. Benim tahminim o ki, 30 Ağustos kılıç kuşanma olayında da, benzer bir yapılanma var. Ancak korundular.. WhatsApp yazışmaları ortaya çıkarılmadı. Hodri meydan diyorum.. 5 teğmen, masum olduklarında ısrarcı iseler, olay öncesindeki WhatsAppp yazışmalarını çıkartsınlar. Bakalım, siyanürle zehirleme var mı, yok mu. Bakalım, kılıç kuşanmayı kime karşı planlamışlar.. Gerçekten masum iseler, WhatsApp yazışmalarında, mutlaka kendi lehlerine olacak ifadeleri de vardır, buyursun, göstersinler..   

Deniliyor ki, “Harbiyeli suç işlemez, Harbiyeli yanlış yapmaz.”

27 Mayıs darbesinden, 12 Eylül darbesinden başlayın, 28 Şubat’ta kadar, 27 Nisan e-muhtırasına kadar, birçok Harbiyeli suç da işlemiştir, yanlış da yapmıştır..  Hatta bu ülkenin başına bela edilen PKK terör örgütünün nüvelenmesinde, kanun dışı uygulamaları ile bazı Harbiyeliler isteyerek veya istemeyerek rol oynamışlardır. Bu ülkede hiç kimsenin kabul edemeyeceği Diyarbakır Cezaevindeki işkencelerin sorumlularının başında maalesef bazı Harbiyeliler gelmektedir.. Köylü vatandaşa dışkı yedirilme işlemi de maalesef, Harbiyeli bir binbaşının işidir. Harbiyeliler Harbiyeli oldukları için kötüdür iddiası ne kadar akıldışı, önyargılı ve yanlış ise, Harbiyeliler hiçbir şekilde suç işlemez yargısı da yanlıştır. Harbiyelilerin, her insan gibi, içlerinde suç işleyenler de vardır, işlemeyenler de vardır. Vatanını savunmak için canını verenler de vardır, ideolojisini öne çıkartıp, kendi teğmen arkadaşını siyanürle zehirlemek isteyecek kadar hainleşenler de vardır, olabilir.. Harbiyeli suç işlemez ise, siyanürle hem de Harbiyeliyi zehirlemeyi planlayan için ne diyeceksiniz, buyrun anlatın..

Ve ilginçtir.. Dün, Harbiyeliyi, askeri yerden yere vuran ne kadar solcu var ise.. Diyarbakır işkencelerini, köylüye dışkı yedirmeyi, daha başka yanlışları hukuk devleti içinde yargılanmasını istemek yerine, askeriyeyi genel olarak suçlayan, devleti genel olarak suçlama bahanesi yapan ne kadar solcu var ise, bugün hepsi ihraç edilen teğmenlerin yanında saf tutuyorlar.. TSK’ya “PKK’ya karşı kimyasal silah kullanıyor” diyen vicdansızlar, onlarla birlikte hareket eden ne kadar ulusalcı var ise, şimdi hepsi ihraç edilen teğmenleri savunuyorlar..

Ben de soruyorum: “Acaba niye?”  

Ve son giriftlik. 

Teğmenlerin avukatları, “Müvekkillerimize kesin bir yapmayın emri verilmedi, hatamız yok. İhraç yanlış” diyorlar.. 

Teğmenlerle birlikte ihraç edilen üç komutanın avukatı ise, “Teğmenler, müvekkillerimizden iki defa talepte bulunmuşlar, olmaz cevabı almışlar. Ama diğer komutanlara 6 defa müracaat edilmiş ise de, müvekillerimizin bundan haberi yok” diyor.. 

Yani teğmenlerle, komutanları, birbirlerini yalanlıyorlar.. 

Buyursunlar, bir cevapları varsa, versinler..  

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat