‘Proooof doktoooor’dan suça tahrik!
- GİRİŞ12.02.2025 08:16
- GÜNCELLEME12.02.2025 08:16
2005 yılında yapılıp yürürlüğe giren Ceza Kanunu’nun mimarlarından profesöör doktooor Adem Sözüer, o kanunun 10 maddesinin değişik tarihlerde Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa’ya, insan haklarına aykırı bulunduğu için iptal edildiği gerçeği karşısında, yüzü kızarıp, utanç duyup, “Birçoğu hukukçu bile olmayan Anayasa Mahkemesi üyeleri, yıllarca Ceza Hukuku kürsü başkanlığı yapmış, benim gibi bir ceza profesörünün öncülük ettiği kanunda Anayasa’ya aykırılıklar bulmuş, ben bu dünyada nasıl yaşarım. Öğrencilerimin yüzüne artık nasıl bakarım.. Ben bu utançla nasıl yaşarım” diyeceğine..
“Anayasa Mahkemesindeki Hukuk Fakültesi değil, Kara Harp Okulu mezunu subay Serdar Özgüldür bile, benim yazdığım ceza kanununda, Anayasaya aykırılık bulup, iptali yönünde oy kullandı. Ben böyle bir utancı nasıl taşırım” diyeceğine..
Yine bu “profesööör, doktoooor”un öncülüğünde hazırlanan Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 12 değişik maddesi, Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasaya aykırı bulunup iptal edilmesi karşısında.. Bu çok bilmiş hukukçu, “Ben başımı duvarlara vurmayayım da, kimler vursun? Benim gibi hukukçu akademisyen olmayı boşverin, İktisat Fakültesi’nden, Siyasal Bilgiler Kamu Yönetimi’nden mezun olan üyeler, benim hazırladığım kanundaki Anayasaya aykırılıkları bulup iptal ettiler.. Ben başımı duvarlara vurmayayım da kimler vursun” diyeceğine..
“Bu ülkede kadın cinayetlerinden dolayı, toplumda cezasızlık algısı varsa, bunun sorumlusu benim.. Kadın cinayetlerinden de öte, genel olarak insan öldürenlerin, kısa sürede cezaevinden çıkması gerçeği karşısında, verilecek cezayı belirleyen Ceza Kanunu da, cezaların infazı ile ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu’nu da, birçok açıklamamda söylediğim gibi, benim eserim. Bu cinayetlerden, ben sorumluyum” diye utanç duyacağına..
“Fuhuş diye bir suçu bile kaldırdık, kadınların vücutlarını satması, ilk insan, ilk peygamberin adını taşıyan benim yazdığım Ceza Kanunu’nda suç olmaktan çıkarıldı” diyerek, utanç duyacağına..
“Ben niye rektör olamadım. Ben niye Adalet Bakanı olamadım. Üstelik ben de Cumhurbaşkanı gibi Rizeliyim..” diyerek, başlattığı isyan hareketini sürdürüyor..
Yalan onda. Sahtekarlık onda..
Hakaret olsun diye söylemiyorum, yalancılığını, sahtekarlığını tescil etmek üzere söylüyorum..
Söyleyip bırakmıyorum, delillendiriyorum.
Diyor ki, “Sadece bireysel başvuruyla ilgili kararları değil, kanunlarla ilgili iptal kararlarının gereği de yerine getirilmiyor. AYM bir kanunu iptal ediyor, ama iktidar iptal edilen kanunu yine kanunlaştırıyor.”
Çıksın bana bir tane, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği kanunun, iptal gerekçesine uyumlu şekilde düzenlenmeden veya bu yönde bir çalışma yapılmadan yeniden çıkarıldığına dair örnek versin..
Veremez.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesine uyumlu olarak, yeniden düzenleme yapılmıştır, ama tam isabet kaydetmiştir, kaydedememiştir.. Kaydedemedi ise, AYM alsın kanunu, 15 dakikada iptal etsin, elini bağlayan mı var.. İptal ederken de, “Süre vermiyorum. Resmi Gazete’de yayını ile birlikte yürürlüğe girer” desin..
Var mı engel? Yok.
Ama hukuk profesörü diye ortalıkta dolaşan, gerçekte ise fitnenin ordinaryüslüğünü yapan Adem Sözüer, “İptal edilen kanun yeniden kanunlaşıyor” diyerek sahtekarlık yapıyor..
Bakın utanmazlığı hangi rezilliğe taşınmış durumda..
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Anayasa Mahkemesi arasındaki tartışmada, şunları söylüyor Sözüer: “AYM üyeleri hakkında terörle bağlantılı suç duyurularında bulunuyorsunuz. O da yetmiyor, üzerine hem en tepe noktadaki siyasetçiler hem de medya bu insanları hedef gösteriyor. Bu AYM üyeleri de insandır değil mi yani!”
Peki bu rezil adam, Ekrem İmamoğlu YSK üyeleri için ahmak dediğinde, bilirkişi ücreti alıp, “suç yok” raporu hazırlamıştı değil mi?
“YSK üyeleri insan değil mi” diye bir cümle kurmasını beklerken, AYM için kurduğu cümleyi, bir başka yüksek mahkeme için kurmayan bu adamın, daha başka hangi sahtekarlığını yüzüne vuralım?
Alın her Karadenizlinin utanacağı, Amerikan uşaklığını bile yapıyor, hem de Trump’ın “Gazze’yi alıyorum. Gazzeliler başka yerlere gitsin” dediği günün ertesinde, bakın Adem Sözüer ne diyor:
“Trump, Yüksek Mahkeme bir karar verdiği zaman ‘uygulamam’ diyemiyor. Amerika’daki garabetler Türkiye ile karşılaştırılmaz. Amerika’daki hukuk treni de bazen yanlış yöne gidiyor ama orada hala ‘kırmızı çizgiler’ var. Kimse Yüksek Mahkeme’nin kararını uygulamama gibi bir şeye teşebbüs edemedi henüz. Bizde ise hukuk treni tamamıyla raydan çıkıp devrilmiştir.”
Sahtekar adam, söylesene, “1,5 milyon insanın yaşadığı toprağı, bir çırpıda, ‘alıyorum’ diyen bir ahlaksız başkana sahip olan Amerika’nın kırmızı çizgisi nedir?”
Nedir ki, bize Amerikan propagandası yapıyorsun..
“Benim ülkemde cezaevine koyarsam, yargılanırım. O zaman cezaevine koymak istediklerimi, Guantanamo’da hapse atayım” ahlaksızlığını yapanların, kırmızı çizgisi mi olur, utanmaz adam?
Ki, Amerikan ahlaksızlığı ile Türkiye’yi kıyaslamaya ve Türkiye’yi kötü göstermeye çalışıyorsun?
Profesör olmuş ya.. Sözümona hukuk tahsil etmiş ya.. Bana diyecek ki, “Bu söylediklerin içinde, Anayasa Mahkemesi kararına aykırı davranmak yok..”
He güzel iş.
ABD Başkanı, Anayasa Mahkemesi’ne emir versin, “Guantanamo hakkında karar verme” desin. O satılık hakimler de, karar vermesin. Dolayısı ile “Anayasa Mahkemesi kararına aykırı davranmamış olsun” öyle mi, hukuk cambazı?
Kendini tilki sanıyorsun, öyle mi?
Ssiz tilki falan değil, direkt çakalsınız..
Uşaklığını yaptığınız ABD de çakal, siz de çakalsınız..
Ve “turpun büyüğü heybede’” sözünü ispatlarcasına..
Adem Sözüer rezilliğini zirveye taşıyor:
“Diyelim ki Osman Kavala’yı üç kişi silah zoruyla kaçırmış bir yere kapatmış, Osman Kavala’nın o kişilerin elinden kaçması nasıl kendini kurtarma ve meşru savunma sayılacaksa, haksız yere tutulduğu cezaevinden kaçsa da aynı şekilde meşrudur.”
Biz bu mantığı nereden hatırlıyoruz?
Binlerce on binlerce silahlı saldırıya imza atmış terör örgütlerinin, militanlarını motive etmek için uydurduğu gerekçelerden..
“Bu bizim hakkımız” dedikleri, “Bu hükümet gayri meşru, onu devirmek bizim yasal hakkımız” şeklinde yaptıkları anlatımlardan hatırlıyoruz..
DHKP-C’li teröristler, aynı mantıkla, İstanbul Adliyesi’ni basıp, bir savcımızı rehin alıp, sonrasında da şehid etmişlerdi.
Ne diyorlardı, “Bu mecbur bırakıldığımız eylem şekli idi.”
Tıpkı Adem Sözüer’in dediği gibi..
Hatta.
Sözüer’le kıyaslarsanız, profesörden daha masumlar.
Çünkü Sözüer “meşru müdafaa” diyor..
Suç işlemeyi, cezaevinden kaçmayı kaçırılmayı, ona yardım etmeyi, bir hak olarak görüyor.
Bizde haksızlık yok..
Gerekçesini de verelim, Adem beyin. “Çünkü” diye başlıyor:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iki kez karar vermiş. ‘Bu davada kişinin tutuklamasını ve mahkumiyetini gerektirecek şüphe sebebi olabilecek bir delil yok’ diyor. Anayasaya göre, Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre bu kararı uygulayıp bu kişiyi serbest bırakman lazım. Serbest bırakmadığın zaman ne oluyor? Ceza Kanunu’ndaki ‘kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’ suçu oluyor. Kavala ve arkadaşları şu an bu suçun mağduru olarak cezaevinde. İşte demin örneğini verdim ya, üç kişi gelmiş kaçırmış şeklinde. Burada da öyle.”
Sözüer ya bilerek yalan söylüyor. Ya da bunamış..
AİHM, tutuklanmayı gerektirecek delil yok diyor ama. Şu an o aşama geçilmiş, kişi hakkında mahkumiyet kararı verilmiş. Birinci kararı at çöpe.. Onun aşaması bitmiş. İkinci karar mı? AİHM siyasi bir karar vermiş.. Peki o kararda, “Kavala’yı tahliye edin” ifadesi var mı?
Yok.. O zaman Sözüer, neresinden uyduruyor, “serbest bırakman lazım” cümlesini?
Ben hatırlatayım, Sözüer’in bu rezil yorumu kabul edilecek olursa, “Dünyanın hiçbir erinde 5816 sayılı kanun benzeri bir özel kanun yok” diyen bu suçun mahkumları, “Benim cezaevinden kaçma hakkım var” der. Gardiyan, “benim de onu kaçırma hakkım var” der..
Sonucu mu?
Ne ben söyleyeyim, ne de siz sorun..
Yeni Akit
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol