Kaygılı değil endişeliyim!

  • GİRİŞ30.06.2013 09:28
  • GÜNCELLEME30.06.2013 09:28

Tarif edilen acıya sahip değilseniz veya tarif edilen sınıfta yer alan bir şahıs değilseniz, ne acınızın kıymeti vardı, ne de siz bahsedilmeye değerdiniz.

Memleketin ötekileştirilmiş, itilmiş, yok sayılmış, insan yerine konulmamış çoğunluğu olarak bizi diri tutan acılarımız oldu.

Bize soluk aldırmadığını düşünenlerin aksine, yok sayılmamıza sebep olan özelliklerimize, inancımıza, kimliğimize, varlığımıza sarıldık.

Ülkenin 'toplumsal değeri' olarak nitelendirdiğiniz şeylerin hiçbir zaman seviyemize inemeyen elitist bakışınızdan mülhem 'seçme değerler' olduğunu hiç unutmayacağız.

Evet, aranızdan bazıları hakikaten memleketin 'bazı' değerleri için hayatı boyunca mücadele etti. Çünkü onları seçmişlerdi.

Ve aynı şekilde aranızdakilerin birçoğu memleketin çoğunluğunun değerlerinden bazılarını seçerek imtina ile karşı durdu.

Saygı mı!

Bize mi!

Değerimize mi!

Siz mi!

Kusura bakmayın ama bunları yemeyecek kadar yakın tarihimize hakimiz.

Unutmuyoruz. Yanımızda duranı da, bizi karşısına alanı da unutmuyoruz.

Meraklanmayın.

Unutmadığımız bir şey daha var; bir kavme olan kinimiz biz adaletten uzaklaştırmaz...

Şimdi siz 'kaygılıyız' diye eyyam ediyorsunuz ya, biz en başta o kavramı kabul etmiyoruz. Öz Türkçe kavramınızdan daha deruni 'endişe'miz var bizim.

Biz #endişeliyiz.

Yanlış anlamayın. Sizin gibi değil. Endişe, bizi yaşatan duygulardandır.

Endişeliydik, endişeliyiz ve hep de endişeli olacağız.

Kendimiz için, kardeşimiz için, komşumuz, yolcumuz, fakirimiz, öksüzümüz, yetimimiz, zenginimiz, siyasetçimiz, hepimiz, hepimiz ve istisnasız hepiniz için endişeliyiz.

Kimsenin kimseye hakkı geçmesin, ihtiyaç sahibine ulaşılsın, zalimin karşısında durulsun, ses çıkarılsın, sessizin sesi olunsun diye endişeleniriz ve sadece endişelenmekle de kalmayız.

Çabalarız, yol ararız, zorlarız, zorlanırız, elimizle-dilimizle düzeltmeye çalışırız ve dua ederiz.

İstisnasız hepimiz ve hepiniz için dua ederiz.

Endişemiz, bizi ayakta tutan acılarımızdan daha diri olan bir şey için; başkalarını da içine alan büyük ailemiz için...

Ne diyorsunuz 'kaygılıyız' derken:

Sanat, hayatımızı diri tutan, bizi acılarımızdan arındıran, soluk almamızı sağlayan nefes borumuzdur. Bu ülkenin toplumsal değerlerine, acılarına her zaman yakın durmuş, sorunlarını gözlemlemiş, bu çabaları sayesinde toplumca ödüllendirilmiş veya bu uğurda acılar çekmiş sanatçılar olarak diyoruz ki: Ortada yine bir öfke ve nefret kokusu var. Sanatı ve sanatçıyı değersizleştirme, hedef gösterme, itibarsızlaştırma, suçlama, baskı altına alma girişimleri olanca hızıyla sürüp gidiyor. 'Ayaklar baş oldu' sözünü sakınmadan söyleyen dil, topluma nefret tohumları ekiyor. 'Siz ve biz' söylemi, toplumsal kutuplaşmayı keskinleştiriyor. Biz aşağıda imzası olanlar toplumda yeni mağduriyetler yaşanmaması için nefret dilinin sona ermesini, sanatçıların ve sanat eserlerinin hedef gösterilmemesini ve toplum üzerindeki baskıların kaldırılmasını istiyoruz.

Peki kimler imza atmış bu bildiriye:

Yaşar Kemal, Ara Güler, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Nuri Bilge Ceylan, Fazıl Say, Ferzan Özpetek, Murathan Mungan, Ayşe Kulin, Sırrı Süreyya Önder , Halit Kıvanç, Tarık Akan, Elif Şafak, Emrah Serbes, Haldun Dormen, Filiz-Fikret-Otyam, Ahmet ümit, Halit Ergenç, Rutkay Aziz, Çetin Tekindor, Okan Bayülgen, Serra Yılmaz, Volkan Konak, Ayfer Tunç, Nebil Özgentürk, Yavuz Bingöl , Sunay Akın, Haluk Bilginer, Can Dündar, Erdal Beşikçioğlu, Ataol Behramoğlu, Cahit Berkay, Levent Üzümcü, Devrim Erbil, Selçuk Yöntem, Vedat Sakman, Erol Demiroz, Mustafa Alabora, Zeynel Oral, Gürer Aykal, Latife Tekin, Halil Ergün, Ece Temelkuran, Derya Köroğlu, Müge İplikçi, Edip Akbayram, Cihan Ünal, Müjde Ar, Ferhan Şensoy, Leyla Erbil, Onur Akın, Ahmet Telli, Bejan Matur, Yılmaz Odabaşı, Zeki Alasya, Mehmet Aksoy, Ahmet Say, Müjdat Gezen, Yüksel Aksu, Ferhan-Ferzan Önder, Gülsin Onay, Leman Sam, Musa Kart, Metin Üstündağ, DemetAkbağ, Kürşat Başar, Ahmet Güneştekin, Menderes Samancılar, Sermiyan Midyat, Ercan Kesal, Bulutsuzluk Özlemi, Ömer Faruk Sorak, Musa Eroğlu, Osman Şahin, Harun Tekin, Kardeş Türküler (BGST), Kudsi Ergüner, Duman, Bedri Koraman, Nejat İşler, İdil Biret.

Emin olun aranızdan bazılarını sanatçı olarak nitelemek sanata haksızlık.

Ve emin olun aranızdan bazıları, bu ülke sanatı açısından çok kıymetli.

Ve ülkemin sanatçılarının toplumsal hareketler, siyasi üslup ve genel manzara ile ilgili açıklama yapması, harekete geçmesi de ancak takdir edilir.

Bu mecrada ve daha birçok mecrada defaatle dile getirdiğim gibi sanatçı, tarafsızlık adına toplumuna yabancı kalamaz. Tarafsızlık, vicdansızlığın modern ifadesidir. Her insan gibi, toplumsal vazifeyle mükellef olan sanatçılar da taraf olmak zorundadır. Tarafını dile getirme yöntemi olarak sadece sanatı konuşturması da yeğdir, haricen konuşması, konuşturması ve açıklamalara imza atması da.

'Kaygılıyız' başlığıyla imza attığınız metinle alakalı tepkim, memlekette zaten mevcut olan şeyleri yeniymiş gibi dile getirmeniz.

Burnunuza yeni gelen nefret ve öfke kokusunu 80 sene yaşadık desem, 'acı yarıştıran' olurum.

Tamam da sizin çığlık atmanıza sebep olan bu ortamdan çok daha vahimini yaşarken 'biz', neden sessizdiniz 'siz'!

Bu soruları dile getirmek en tabii hakkımız.

Evet, "Ayaklar ne zaman baş oldu" açıklamasını ilk duyduğumda ben de tepki gösterdim. Sosyal medyada biraz geçmişe giderseniz notlarımı görürsünüz.

Eleştiriyse hep beraber eleştirelim.

Lakin sizin şimdi nefret tohumları ekildiğini iddia ettiğiniz 'toplum', -sadece ve sadece- kendi çevrenizden ibaret.

Yani hala göremediğiniz bir 'çoğunluk' var toplum olan ve siz hala kendi azınlığınızı tek başına toplum olarak nitelendiriyorsunuz.

"Nefret dilinin sona ermesi" için önce aranızdaki bazı 'sanatçı'ların bu dili bırakması lazım.

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil.

Lakin bir sanatçı, toplumun değeri olan herhangi bir unsuru hakir göremez, hedef gösteremez ve saygı duyar.

Saygı duymak zorundadır.

Aranızda saygı denen mevhumdan bîhaber olanlar var. Çok iyi biliyoruz. Fakat yine de genellemek istemiyoruz.

Derdimiz o değil zaten.

Olamaz da...

Bizim sanatçılardan beklentimiz önce vicdanlı ve tutarlı olmaları.

Toplumun geniş kesiminin temsilcisi olan seçilmiş siyasetçilere 'şalvarlı müftü', 'kavuklu hoca' muamelesi yapanınızla, halkın bir kesiminin tercihi olan bir müzik tarzına ilgi duymanın 'vatan hainliği' olduğunun düşünecek kadar sanatın göreceliliğinden habersiz ve sanatçının kutsamaması gereken insan yapımı organlara aşırı alaka duyanınız birbirinden farksız.

Saygı duymayan, hakir gören, tepeden bakan, kurtarılmış bölge olarak sanat alanına kendini hapseden ve bu yolla da sanatı/sanatçıyı kendi kıstaslarıyla belirleme çabasında olanlarınız sebebiyle o bildirinin altına imza atmayız.

Hoş zaten sinema emekçisi, yazar, gazeteci olarak sizin nazarınızda sanat alanına dahil olamayacak bir dünya görüşüne sahip olduğumu anlamışsınızdır.

Lakin aranızdan birçoklarının sanatçılığının, 'memleketin eşek zamanında' bu alana dahil olmaktan ibaret olduğunu da bildiğimizden, ben ve benim gibilere sanatçı sıfatını layık görmemeniz de çok şey ifade etmiyor.

Bakın, altını kalın kalın çizerek vurguluyorum; 'endişeleriniz'i paylaşmamak değil mesele. 'Kaygı' diye ifade ettiğinizin seçilmiş alanınızda hissettiğiniz rahatsızlıktan ibaret olmasının ortaya koyduğu komikliğe dikkat çekmeye çalışıyorum.

Toplum içinde öfke ortamı olmamasını elbette istiyoruz.

Lakin acaba bahsettiğiniz kişiler mi, yoksa Gezi Parkı'nı bahane ederek sokağa dökülen ve bilmem kimin askerleri olduğunu ifade ederek kendi gibi olmayanlara ve -doğrudan hedef de gözeterek- mütedeyyin insanlara saldıranlar mı öfke ortamına katkı sağlıyor?

Şimdi beni tarafgirlikle suçlayabilirsiniz.

Evet, tarafım.

Ve bunu suç itham, iltifat olarak alırım.

Tarafsızlık olarak ifade edilen vicdansızlık ve zulme/haksızlığa karşı susma riyakarlığıyla nitelenmektense, doğru bildiğim gibi yaşamak ve insanıma da bunu anlatmak olarak algıladığım tarafgir etiketini gururla taşırım.

Evet tarafım.

Hiç ama hiç ayırmadan bütün halkım için haksızlık namına ne varsa onu dillendirmenin ve doğru bildiğim istikamet üzere olmanın tarafındayım.

Kürt kardeşimin haksızlığa uğramasına da isyan ettim, ağaç kesilmesine de, AVM çılgınlığına da...

İşte sizden farkımız tam da burası. Zira bunlar için siz de sesinizi yükseltiyorsunuz.

Ama siz (imza atanların büyük bir kısmı) mütedeyyin insanların mağduriyeti için sesinizi çıkarmazsınız. Aksine bazılarınız 'bizim' mağduriyetlerimizle gurur duydu. Mağduriyetimizi ortaya koyan uygulamaları alkışladı, mağdur edenleri destekledi ve kimi zaman da mağdur eden oldu.

Farkımız bu ki, zalime de mazluma da kimliğini sormuyoruz.

Sizin mağduriyet dediğiniz ve toplumun bir kesiminin yaşadığını ifade ettiğiniz şeyleri kurtarılmış bölgenizin daraldığı algısından başka bir şey değil.

Aranızdan birçoğunun sanatçı sıfatıyla, kendi gibi olmayan/düşünmeyen bazı sanatçıları görmezden geldiğini ve varlık alanı bırakmadığını da biliyoruz.

Satırlara sığamayacak bir meseleden bahsediyoruz.

Aranızdan bazılarına hakikaten kıymet versem de genel manasıyla dile getirdiğiniz 'kaygı haykırışı'na katılmam mümkün değil.

Zira itiraz ettiğiniz sadece siyasi iradenin üslubu değil, onun temsil ettiği kesimin giderek genişleyen icra alanı.

Öfkelendiğini iddia ettiğiniz toplumsal kesimin hazmedemediği de bu.

Evet, 'kaygılı' değil, endişeliyim.

Emin olun oturup karşılıklı konuşup ortak endişelerimizi dile getirmeye bile varız.

Ancak aranızdaki bazı meyveciler, say/ısızlar, serbes/tler, temel kuramayanlar ve tarihin her döneminde alabora olmaya mahkumlar varken bu çok zor.

Kimse kusura bakmayacak.

'Sizin cenah'ta militan tavır sergilenince 'sanatçı hassasiyeti', 'bizim taraf'a gelince 'dogmatik travma'...

Sizin adaletiniz bu.

Ve biz bu anlayış sebebiyle endişeliyiz.

-Tarihin her döneminde olduğu ve hep olacağı gibi- endişemiz size endeksli değil. Endişe, bizi ayakta tutan soluk borumuz.

Bizi diri tutan çimdiğimiz, endişemiz.

Kendimiz, toplumumuz, insanlık ve dünyamız için endişeliyiz.

Sizin anlayacağınız, derdimiz büyük. Dert etmeyin.

Abdulhamit Güler - Haber7

abdulhamitguler@gmail.com

twitter: @_hayirlisi_

Yorumlar2

  • murat yılmaz 11 yıl önce Şikayet Et
    Onların okuması. hiç önemli değil, ben okuyorum ve burada duruyorum, alanımızı kaybetmeyeceğiz. Her şeyin en iyisini Allah bilir. Bize düşen zaten Allah'ın emirleri doğrultusunda hareket etmek.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • ali_kerem 11 yıl önce Şikayet Et
    Kendi kendimize. Ben hep şuna üzülüyorum; bu kadar güzel yazılar, yorumlar yazılıyor ancak bunları yine biz okuyoruz, kendi kendimize "evet, güzel yazmışsın","güzel olmuş" diyoruz. Yazıda zaten esas olarak belirtildiği gibi tepeden baktıkları, karşı düşüncedekileri hakir gördükleri ve sözlerini değersiz buldukları için okumayanların okuması gerekirken, yine biz okuyoruz. Ki artık, okusalarda fayda etmeyeceğini düşündüğüm için çok da mühim değil diyorum. Ne de olsa Allah (C.C) bunu zaten çok sade bir şekilde belirtmiş; "(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler." . Yani zaten boşa nefes tüketiyoruz ama içimizde hep bir umut belki aralarında bu ayeti kerimenin dışında, Allah'ın kalbini mühürlememiş olduğu kişiler için fayda olur.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat