Bölgedeki canavar..
- GİRİŞ16.05.2021 09:14
- GÜNCELLEME16.05.2021 09:14
İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi adeta bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. 10 kilometrelik bu dar şeritte yaklaşık 2 milyon Filistinli yaşıyor. İsrail saldırıları hem sivilleri hedef alıyor, hem de gündelik yaşamı felç ediyor. Dolayısıyla İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının “savaş suçları” kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor. ABD’nin desteği sayesinde İsrail onlarca yıldır neredeyse rutin şekilde Gazze’ye saldırılarını sürdürüyor.
Sözde insan haklarını dış politikasının merkezine koyacağını ilân eden Biden Yönetimi İsrail’i dizginlemek yerine cesaretlendirmeye devam ediyor. Trump havuç politikasıyla birkaç Arap rejimine İsrail ile anlaşma yaptırmıştı. Trump’ın Ortadoğu politikasını yürüten Damadı ve Başdanışmanı Jared Kushner Filistinliler’i devre dışı bırakan bu anlaşmalar sayesinde bölgeye kısa süre içerisinde barış geleceğini savunmuştu. Tam aksine İsrail ise bu anlaşmalardan cesaret alarak Batı Şeria ve Kudüs’te yaşa dışı Yahudi yerleşimlerini genişletmeye devam etti.
Trump’ın politikasını değiştirmeyen Biden Yönetimi Gazze’de sivilleri katleden İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu duyurdu. Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Partili Başkanı Nancy Pelosi ve önemli komitelerin başkanları aynı nakaratı tekrar ettiler. Cumhuriyetçiler de tam tekmil İsrail’in yanındalar. Bugün Gazze’de ve Kudüs’te yaşanan olaylarda siyaseten dahli olan Trump ise yaptığı bir açıklamada Biden’ı İsrail’e zayıf bir destek vermekle suçladı.
Son birkaç yıldır Demokrat Parti içinde İsrail’e verilen koşulsuz destek tartışılıyor. Bu yılın başlarında GALLUP’un yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre Demokrat Parti’ye oy veren seçmenlerin yüzde 53’ü ABD’nin Filistinlilerle barış yapması için İsrail’e baskı uygulaması gerektiğini düşünüyor. 2008’de yapılan araştırmaya kıyasla bu oran yüzde 20 artış gösterdi..
Demokrat Parti’nin İlerici-Sol kanadı İsrail desteğinin koşullara tabii tutulması için Biden’a çağrı yapıyorlar. Bu çağrılar temel insan haklarını ihlal ettiği sürece İsrail’e askerî yardımın durdurulmasını da içeriyor. Biden ile “İlerici Demokratlar” arasında ciddi bir ihtilaf yaşanıyor. Demokratlar’ı bölen bu ihtilaflara rağmen Biden koşulsuz İsrail desteğinden vazgeçmiyor.
ABD her yıl İsrail’e yaklaşık 4 milyar dolar askerî yardımda bulunuyor. İsrail ayrıca diğer ABD yardımlarından da istifade ediyor. ABD, bölgedeki rejimlere silah satışlarında bile İsrail onayı arıyor. Bu onayın gerekçesiyse İsrail’in bölgedeki askeri üstünlüğüne halel getirmemek. Oysa
İsrail 1979’de Mısır ile barış anlaşması imzaladı. İsrail Ürdün ile de benzer bir anlaşma yaptı. “İsrail Lobisi”nin baskısıyla ABD Irak’ı işgal ederek paramparça etti. Nobel Ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz ve Harvard profesörü Linda Bilmes 2010’da yayınladıkları bir makalede Irak Savaşı’nın maliyetinin 3 trilyon doları geçtiğini belirtiyorlar. Makaleye göre Irak savaşı hem ABD’nin federal borcunu artırdı ve hem de 2008’deki finansal krizi çok daha şiddetlendirdi.
Bütün bu gelişmelere rağmen ABD yönetimleri İsrail’e askeri yardımın oranını artırdılar. İsrail ABD’nin koşulsuz askeri, ekonomik ve siyasi desteği sayesinde Filistinlilere hayatı zehir eden yıkıcı bir savaş makinesine dönüştürüldü. ABD’nin sözde barış projeleriyse Filistin meselesini çözüme kavuşturmaktan ziyade zamana yayma ve oyalama politikalarından öteye geçmedi.
İsrail ABD desteğiyle ırkçı bir rejime dönüştü. Bu durum İsrail’in kurulmasını onaylayan Birleşmiş Milletler’in gerekçeleriyle de çelişiyor. ABD’nin veto desteği yüzünden BM’nin İsrail kararları da uygulanamıyor. İlhâkçı Yahudiler Kudüs’te ve diğer şehirlerde “Araplara ölüm” sloganlarıyla Filistinlilere saldırmaya başladılar. Netanyahu Hükümeti’nin Yahudi toplumunu giderek radikalleştiren politikalarının nasıl bir sürece evrileceğiyse ortada.
Sonuç itibariyle İsrail bütün bölgeyi kitleyen bir canavara dönüştü. İsrail’in bu hale gelmesindeki en büyük hisse ABD’ye ait. İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu ilân eden Joe Biden’ın dili Filistinlilerin yaşamlarının da değerli olduğunu bir türlü söyleyemiyor. Bu sessizlik suç ortaklığı değil midir? İsrail tarafından katledilen mazlum Filistinli kadınların ve çocukların kanından ABD de mesuldür. ABD ellerini yıkayarak bu vebalden yakasını sıyıramaz.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol