Mazlum ve Garip Sultan Vahideddin, Bugün tahta Çıktı

  • GİRİŞ04.07.2017 07:20
  • GÜNCELLEME05.07.2017 07:25

Bugün 4 Temmuz. Bundan tam 99 sene evvel 4 Temmuz 1918 Perşembe günü saat 11,30’da son Osmanlı Padişahı Sultan Mehmed Vahideddin Han, boynu bükük, dizleri ağrılı, gönlü bir gece evvel abisini kaybetmenin verdiği hüzünle kırgınbir şekilde Topkapı Sarayı’nda tahta çıktı.

Herşeyin. Her türlü siyaasi entrika ve iftiranın ötesinde kimdir bu garip ve zavallı insan:

2 Ocak 1861’de doğan Mehmed Vahideddin, 16 Mayıs 1926'da San Remo'da Allah'ına kavuştu. 4 aylıkken, Babası Sultan Abdülmecid Han vefat etti, yetim kaldı, 5 yaşında annesi vefat etti, öksüz kaldı. Bakımını üvey annesi Tir-i Müjgân Kadın ve ağabeyi Sultan Abdülhamid Han üstlendi. Annesiz ve babasız büyüyen Sultan Vahideddin Han, her daim saray nimetlerinden hep en az istifade edendi. 

4 yaşında “Âmin Alayları”yla beraber okula başladı. 5 yaşında okuma yazmayı öğrenen her şehzade gibi dinî ve müsbet ilimler ile hemhâl oldu. 10 yaşında başladığı Şehzadeler mektebinden Piyano, musiki, Fransızca gibi derslerden kaçarak gizli gizli halkın kullandığı tramvaylarla İstanbul’un “Fatih”  semtindeki medreselere kaçar, burada Farsça, Arapça, Hadis, Kelam, Fıkıh gibi derslere girerdi. Bu sayede döneminin en mühim Fıkıh âlimlerinden biri oldu. Padişahlığı esnasında kendisine sunulan fetvaları usûlden ve esastan bozacak, geri gönderecek ve şeyhülislamlara Fıkıh dersleri verecektir.  

Genç denilecek bir yaşta evlendi. Dinî ilimlerde zirveyi yakalamış olan Sultan Vahideddin  Han, Edebiyat, Güzel Sanatlar ve Musiki alanında da ciddî çalışmalarda bulundu. Usta denilecek düzeyde piyano ve tambur çalabiliyordu. Bugün T.R.T. repertuarlarında 41 tane piyano ve tambur ile çalınabilen bestesi mevcuttur.

Ömrü boyunca hiçbir zaman çok parası olmadı. Hayalini bile kurmadı. Ağabeyi Sultan Abdülhamid Han Hazretlerinin düğün hediyesi olarak verdiği Çengelköy’deki evi dışında hiç gayrimenkulu olmadı. Kendisini tamamen Tasavvuf ve ilim dolu bir hayata gark eden Sultan Vahideddin, 57 yaşında 3 temmuz 1918’de Ağabeyi Sultan Mehmet Reşad Han’ın vefatı üzerine 4 temmuz 1918 Perşembe günü sabah 11,30 da taht’a oturdu. Oturduğu an etrafında bulunan herkese;

“--- Ben kendimi bu vazife için hazırlamadım. Şaşmış ve korkmuş bir haldeyim. Bana dua ediniz” demiştir.  

Taht’ta çıkışından 2 ay 26 gün sonra, bir grup cahil maceraperestin hatasından dolayı girdiğimiz 1. Dünya Savaşı’nın faturasını bize kesmek üzere emperyalist güçlerce tezgahlanan “Mondros Ateşkes Antlaşması” imzalandı.  1. dünya savaşının faturasını bize kesmek üzere emperyalist güçlerce tezgahlanan bu antlaşmayı, Sadrazam Tevfik Paşa’ya, meşhur “Bahçe Telgrafı” olarak bilinen telgrafla Mustafa Kemal Paşa tarafından;

            “-- Muhakkak bu insanı Bahriye Nazırı yapın” diye  tavsiye ettiği  “Rauf Orbay” imzalamıştır. 

 Padişah Mehmed Vahideddin Han’ın;  

             “… Sert ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokacak maddelerle karşılaşırsan asla imzalama ve derhal geri dön” diye telkin ve ihtarda bulunmasına ve imzalanmasını asla istememesine rağmen, şimdi bazı çehreler ve çevreler bu antlaşmadan dolayı memleketin parçalanmasının faturasını bu zavallı padişahın omuzlarına yüklüyorlar. Halbuki ülkenin parçalanmasına sebep olan bu antlaşmayı imzalayan Rauf Orbay, ilerleyen zamanlarda Meclis Başkanı ve hatta Başbakan bile olacaktır… Tarihin cilvesi denen şey bu olsa gerek. Bir gün, Yıldız Sarayında Sultanın çalışma odasından başlayıp bütün sarayı saran meşhur yangın esnasında nöbetçilerden biri saraya bakar ve ağlar. Bu durumu gören Sultan    Vahideddin Han  nöbetçiye hitaben;

“…Ne ağlıyorsun be adam benim memleketim yanıyor. Sarayım yanmış, evim yanmış ne ehemmiyeti var.” der

Sonradan Mustafa Kemal Paşa’nın yanına geçen ve İstanbul’da Ankara hükümetinin

casusluğunu yapan Sultan Vahideddin Han’ın emir subayı Neşet Bey, Sakarya Meydan Muharebesinin zaferle neticelenmesi üzerine Sultanın yaşlı gözlerle gökyüzüne bakıp; 

“…Allah’ım sana çok şükür” dediğini anlatacaktır. Bu hadiseyi bizlere nakleden Neşet Bey cumhuriyet sonrası Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kadar yükselecektir.     

Saltanat Şurasında Sevr antlaşmasının görüşmeleri esnasında rahatsızlanan  ve meclisi terk eden Sultan Mehmed Vahideddin Han, ilerleyen zamanlarda Mustafa Kemal Paşa’nın yanına Anadolu’ya geçen ve İstanbul’da Ankara hükümetinin casusluğunu yapan damadı İsmail Hakkı Okday, Başkâtibi Ali Fuat Bey ve Veliaht Abdülmecid Efendi’nin koluna girip sendeleye sendeleye salonu terk ederken merdivenlerde dengesini kaybeder, ve düşecek gibi olur. Hüngür hüngür ağlayarak; 

“—Yarabbi bana yardım et, ülkem bölünüyor ve ben karılar gibi ağlıyorum başka da bir şey yapamıyorum” diyecektir.

Bu yazı böyle uzar gider ama, bu mevzuda ezcümle:

Sultan Vahideddin Han’ı anlamak herşeyi anlamak olacaktır.

 

Yorumlar4

  • hasan 7 yıl önce Şikayet Et
    tıynettin senin kafan chp lilerin olduğu gibi en kötü lastik olarak tanımlanan, siyah plastik imalatında olduğundan fazla düşünme, faydası yok
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Tıynettin 7 yıl önce Şikayet Et
    Kime yarandın, şimdi...
    Cevapla
  • Nurettin ASLAN 7 yıl önce Şikayet Et
    Rabbim ruhunu şad etsin mekanı cennet olsun. Amin
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • tedyak 7 yıl önce Şikayet Et
    Emeği geçenlerde allah razı olsun,insanlar bu yazıyı okuyunca sultan vahdettinin vatan pervermi yoksa hayinmi oluğunu anlarlar
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat