Sevr Antlaşması İmzalandı Diyenler Cahildir “3”
- GİRİŞ26.08.2017 06:03
- GÜNCELLEME28.08.2017 07:02
Cuma Gününden Devam;
Sevr’in resmi adı Barış Antlaşması idi. Müttefik ve ortak devletlerle Türkiye arasında imzalanmıştı. Müttefik Devletler; İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’dır. Ortak devletler ise; Belçika, Polonya, Romanya, Hicaz, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti, Çekoslovakya, Portekiz, Yunanistan ve Ermenistan idi. Antlaşma metninde Osmanlı için Türkiye diye bahsediliyordu. Bizde yaygın olarak bilinenin aksine Sevr’in altında o zamanın Sadrazamı olan Damat Ferid Paşa’nın imzası yoktu. Antlaşmaya Türkiye adına Bern’deki olağanüstü temsilci ve tam yetkili ortaelçi Reşad Halis Bey ile her ikisi de Ayan Meclisi üyesi yani senatör olan Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı) ve Hadi Paşa imza koymuşlardı.[1]
Sevr, her ne kadar uluslararası platformda antlaşma olarak adlandırılmışsa da o bir antlaşma değil, imzalanmadığı için “proje” olarak kalmış bir plandır.[2] Nitekim Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta;
“…Efendiler! Mondros’tan sonra Türkiye’ye galip devletler tarafından dört defa sulh şartları teklif edilmiştir. Bunlardan biri Sevr Sulh Projesidir. Bu proje, hiçbir müzakerenin mahsulü olmayıp İtilaf devletleri tarafından Yunan Başbakanı Mösyö Venizelos’un da iştirakiyle tanzim ve Vahideddin Hükümeti tarafından 10 Ağustos 1920 de imza edilmiştir. Bu proje, TBMM’ce bir münakâşa konusu bile addedilmemiştir.” Demektedir.[3]
Dikkat edilirse M. Kemal Paşa, bu metni daima proje diye isimlendirmekte ve projenin imzalanışını Vahidedin’in Hükümeti tarafından diyerek Vahideddin Han’a değil, hükümete izafe etmektedir.[4] Hatta İsmet İnönü bile kendi hatıralarında Sevr’den bir anlaşma olarak değil, bir proje olarak bahsetmektedir.[5]
Sultan kendi ifadesi ile “her kötülüğün kendisi” olan bu Sevr paçavra projesini, Damat Ferid Paşa’nın zorlamasına rağmen sultan tarafından imza edilmemiş bulunduğu devrin İç İşleri Bakanı Ahmet Reşit Rey, tarafından hatırlarında açıkça ifade edilmektedir;
“Zat-ı Şahane’nin bu metni Sadrazam Ferid Paşa’nın, telkin ve zorlamasına rağmen, tasdikinden kesin bir şekilde kaçındığı şüpheden uzaktır.”[6]
Sultan’a hain damgası vurulmasına sebep olarak gösterilen Sevr Projesi’nin Sultan tarafından onaylanmadığı Avrupa tarafından bilinen bir gerçekti. Nitekim o günlerde Almanya’da çıkan; “Deutsche Tageszeitung Gazetesi”nin de satırlarında yer bulmuştur;
“İtilaf devletleri tarafından Türk İmparatorluğu için hazırlanan Barış Antlaşması Türkler tarafından daha imzalanmamıştır bile… İngiltere’nin İstanbul’u işgal etmesinden hemen sonra, zaten, gerçek hükümet küçük Asya’ya gitmiş ve Ankara’da yerini almıştır. Sadece İtilaf Devletlerine boyun eğen ve hiçbir şey söyleme yetkisi olmayan Sadrazam, birkaç kişi ile İstanbul’da kalmıştır. Birkaç gün içinde
Paris’e gidip, Anlaşmayı imza edeceğini söylemiştir.[7]
Peki, bu kadar belge ve bilgi Sultan Vahideddin Han’ın, bu antlaşma, belge ya da projeye imza atmadığı noktasında ortak bir ses halinde “Sultan bu belgeyi onaylamamıştır.” ana fikrinde buluşuyor olmasına rağmen bu, Sultan Sevr’i onaylamıştır fikri de nereden çıktı. Dilerseniz gelin şimdi de bu konuyu o günlerin en yakın şahitlerinden biri olan İsmail Hakkı Bey’in hatıralarından inceleyelim;
“Türkiye’ye çok ağır şartlar getiren Sevr Sulh Projesini görüşmek için, Sarayda
bir şura toplanması kararlaştırılmıştı. Zira o sırada Meclis-i Mebusan kapatılmış bulunuyordu. Saltanat Şurası adı verilen bu şurada pek ağır maddeler ihtiva eden Sevr, güya memleket büyükleri ve aydınlarının oylarına sunulacak ve verilen karar gereğince hareket olunacaktı. Hâlbuki Sadrazam Ferid Paşa o toplantıya katılacak olanların kendi eseri olan Sevr muahedesinin mutlaka lehinde oy kullanmalarını temin için çalıştı. Bunun için bir hileye bile başvurdu şöyle ki;
Ferid Paşa, çıkış kapısının hemen yanında bir yer hazırlattığı padişaha, açılış nutkunu okutup meseleyi orada bulunanlara bildirdikten sonra vereceği bir işaret üzerine kalkıp yandaki odaya çekilmesini ve neticeyi orada öğrenmesini arz ettiğini, şurayı ondan sonra toplamış olduğunu haber aldık.
Memleketin kalburüstü gelen vezir, paşa, eski nazır, ayan ve eşrafı adına İstanbul’da bulunan kim varsa davet edilmişlerdi. İlk sözü sadrazam söyledi. Sonra Sevr’den bahsetti. Sonra orada bulunanlara evet ya da hayır demelerini söyledi. Hiçbir madde değiştirilemez ya da esnetilemezdi. Ya kabul olnunacaktı veyahut reddolunacaktı.
Davet olunanlar arasında Veliahd Abdülmecid Efendi de bulunuyordu. Dikkat ettim, yüzü heyecan ve teessürden bembeyaz kesilmişti. Daha sonra konu ile ilgili olarak birkaç ayan üyesi söz aldı ve konuştu. Uzun ve sert görüşmelerden sonra nihayet projeyi kabul edenler ayağa kalksın denildi. Oylama esnasında orada bulunmasının gereği olmadığını düşündüğü Sultan’a, Damad Ferid Paşa, bu sırada salonu terk etmesi için işaret verdi. Bu toplantı öncesi bayılan ve doktor tedavisi gören kayınpederim Sultan Vahideddin dışarı çıktı. Yandaki odaya geçti. Padişah salondan çıkmak için ayağa kalkınca da hazır olanlar Hünkâr’a bir saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini bu şekilde selamladılar. Öyle ki bu ayağa kalkış projenin kabulü manasına mı geldiği, yoksa padişaha hürmeten mi yapıldığu açık olarak anlaşılmadı. Hatta o ara salonda bulunan Ayan Meclisi Azalarından Topçu Feriki ( Kor-Orgeneral) merhum Rıza Paşa;
“…Biz Padişah’a hürmeten ayağa kalktık. Müahedeyi kabul ettiğimizden değil…” diye haykırarak, Sadrazam’ın bu oyununu açıkça protesto etti.[8] Sultan bu toplantı öncesinde başkanlık etmek üzere salona gireceği anda vukua gelen bir üzüntün verdiği bir travma nedeniyle bayılmıştı. Ve sağlık durumu hiç iyi değildi.[9]
Sevr’in konuşulmaya başlandığı günlerde sadece İstanbul’u değil, bütün İslam dünyasını telâşlandırmıştı. Meselâ Hind Hilâfet Komitesi’nin Londra’da ki mümessili Talat Bey, Sultan’ın Başyaver’i Avni Paşa Vasıtasıyla Vahideddin’den anlaşmayı imzalamamasını istemişti. Bu istek karşısında Sultan’ın cevabı ise;
“…Ben ne yapacağımı bilirim. Bugünkü muameleler durumu kurtarmak ve vakit kazanmak içindir… Müsterih olsunlar.” oldu[10]
Bütün bu söylenenlerden açıkça anlaşılan, o günlerde sarayda iki taraflı bir oyunun oynandığıdır.
Sultan Vahideddin, eski saray politikasını devreye sokmuştu ve bekleyecekti. Bir yandan İngiliz taraftarı bir politika takip eden Sadrazamına inanmış gibi görünmek ve böylelikle işgal güçlerinin daha fazla ileri gitmelerini engellemeye çalışırken öbür taraftan Sevr’in sorumluluğunu hükümetin üzerine bırakarak kendi tasdidikini geciktiriyordu. İngilizler’e karşı hep aynı gerekçeleri öne sürüyordu. Meselâ İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral De Robeck Sevr’in imzalanmasından iki ay kadar sonra, 13 Ekim 1920’de sarayda hükümdarla görüştüğü sırada anlaşmanın hemen tasdikini istemişti. Vahideddin Han’ın cevabı; “Şu anda yapılacak tasdik Anadolu’daki kıvılcımı daha da şiddetlendirir,
Milliyetçiler hükümeti teslimiyetçilikle suçlayabilirler” şeklindeydi.[11]
Sevr’i görüşmek üzere gönderilen ekip Damat Ferid Paşa, Filozof Rıza Tevfik, Hadi Paşa ve Bern Sefiri Reşad Halis Bey
Sevr’de planlanan Türkiye Haritası
Sevr Projesinin temsilciler tarafından imzalanması
Yorumlar9