“Sevr” Barış Antlaşması değil Bir Paçavradır
- GİRİŞ11.08.2018 07:03
- GÜNCELLEME13.08.2018 08:17
Dün 10 Ağustos’tu yani adına “Sevr Barış Antlaşması Projesi” denilen aşağılık paçavranın hazırlanılışının 98. Yıldönümüydü.
Kabulünün demedim fark ettiniz mi? Hazırlanılışının dedim. Zira Sevr çaputu kabul edilmedi, yetkililer tarafından imzalanmadı.
Peki her yerde var olan bu antlaşmayı imzalayanlar alçaktır sözü nereden çıktı?
Cevabı vereyim mi?
Çok kısa ve çok net;
CEHALETTEN Ve TARİH BİLMEZLİKTEN.
Hadi gelin Sevr denilen ucubenin ne olduğunu hep birlikte konuşalım;
1914 senesinde koca imparatorluk bir savaşın ortasında kendisini buldu. Hazırlıksızdı, Balkan Savaşları’ndan almış olduğu mağlubiyet Osmanlı Ordusunda moralleri altüst etmişti.
İşte bu olumsuz atmosferde tepe kadrosunu İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin oluşturduğu dönemin Osmanlı Hükümeti, cihan savaşına girmeyi devletin menfaati görerek Almanlarla bir pazarlık yaptı.
Bu pazarlık neticesinde 1914 yılının sonlarında İngiliz gemileriyle girdiği bir çatışma sonrasında Osmanlı’ya sığınan Goben ve Breslav yani Yavuz ve Midilli gemileri komutanları Amiral Şason önderliğinde Rusya’nın Sivastopol limanına vurdu.
Bu durum Osmanlı’nın savaşa girmesi için Yetti de arttı bile. Bugünden sonra memleketin dört bir tarafında cepheler peşipeşine açıldı. 600 yıllık bir maziye sahip olan Osmanlı maalesef bu girdiği bu savaşta Çanakkale ve Kut’ül Amare hariç tüm cephelerden mağlup ve bitap çıktı.
1918 senesi Osmanlı için kelimenin tam anlamıyla bir yıkım senesiydi. 30 Ekim 1918’de Limni Adası’nın Mondros limanında imzalanan ve altında sonraki zamanlarda CHP’li TBMM de Başbakanlık konumuna kadar yükselecek olan Rauf Orbay’ın imzası bulunan bu şer belgesinin yedinci maddesi gereği memleketin dört bir tarafı santim santim düşman işgaline uğradı.
Mondros bir savaş ateşkes antlaşmasıydı. Malumunuz olduğu üzere savaşlarda ilk önce ateşin durması için bir ateşkes antlaşması yapılır. İşte Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ve perişan çıkan Osmanlı’nın imzaladığı antlaşma Mondros’tu.
Şimdi sırada kalıcı bir barış antlaşmasının imzalanması gerekiyordu. İşte o da 10 Ağustos 1920 de imzalanan Sevr Barış Antlaşması’ydı. İmzalanan diyorum ama lafın gelişi imzalanan.
Üç kişi imzaladı;
Filozof Rıza Tevfik,
Reşat Halis Bey,
Hadi Paşa…
Bunlar Antlaşma yapıldığına dair imzaları attılar yoksa, herhangi bir şeyin kabul olduğu yoktu. Zira, tüm ülkelerde olduğu gibi Osmanlı’da da uluslararası bir antlaşmanın kabul edilip yürürlüğe sunulması için hükümetin kabul etmesi ardından meclisten geçmesi ve en son padişahın onayından sonra resmi Gazete’de onaylanması gerekiyordu.
O günlerde Meclis resmen kapalı olduğu için bir antlaşmanın resmi olarak kabul edilip yürürlüğe girmesi zaten imkansız bir şeydi.
Bu arada öküzün altında buzağı aramayı hayatlarına felsefe yapan güruh için bir hatırlatmada bulunmak istiyorum;
Ben şahsi olarak hiç sevmem. hatta bu konuda Mustafa Kemal Paşa’yla aynı şeyi düşünürüm. O günlerde yani Sevr’in imzalandığı günlerde Başbakan olan Damat Ferit Paşa bir aptaldır, Mecnun’dur, akılsızdır. Böyle söyler Mustafa Kemal Paşa. Bence de aynen öyledir. İşte bırakınız Sultan vahideddin Han’ın imzasını Damat Ferit’in bile bu antlaşmanın
altında imzası yoktur. Bir daha söylüyorum;
Bırakın Padişah Sultan Vahideddin Han’ın imzasını aptal olarak gördüğüm Başbakan Damat Ferit Paşa’nın bile imzası yoktur. Sevr hiçbir zaman yürürlüğe girmemiştir. İmzalanmadığı ve kabul edilmediği için hep proje olarak kalmıştır.
Bu konuda Sultan Vahideddin Han hatıralarında şöyle söyler;
O adına antlaşma denilen paçavra metni elime aldığımda içime bir ürperti girdi. Dengem bozuldu, bir yere oturma ihtiyacı hissettim. O kağıdı imzalamadım. Asla imzalayamazdım. Başıma silah dayasalar da yine imzalamayacaktım, İstifa edecektim ama imzalamayacaktım. Der.
Evet sevgili Lozan Sevicileri, Lozan’ı beğenmeyen ben, Sevr’i de bir paçavra ve tüm musibetlerin başı olarak gördüğümü size anlatabildim mi?
Yorumlar2