Siyonist işgal rejiminin Gazze’de ateşkes sağlanmasından sonra ırkçı soykırım savaşını Batı Yaka bölgesine taşımasının birinci amacı burayla ilgili ilhak planını hayata geçirmektir.

Daha önce de dile getirdiğimiz üzere BM kararlarında siyonist rejimin bu bölge üzerindeki tahakkümü işgal olarak tanımlanıyor. Ancak işgal rejiminin bölgeden çekilmeye zorlanması için elle tutulur bir şey yapılmıyor. Hatta bölge ahalisinin özel mülklerinin gasp edilmesi suretiyle yahudi yerleşim merkezleri inşa edilmesinin önüne geçilmesi için de söze gelir bir şey yapılmadı. Oysa uluslararası hukuka göre bir yerde siyasi otorite değişse bile özel mülklerin korunması gerekir. İşgalci siyonistlerin bölgedeki Filistinlilerin mülklerini gasp ederek yahudi yerleşim merkezleri inşa etmelerine karşı ise bir yaptırım uygulanmadı.

Bunun yanı sıra özel mülkler üzerindeki hakların mahfuz olması gerekiyor. Buna göre işgalci siyonistlerin gasp etmiş olduğu arazilerin ve diğer gayri menkullerin asıl sahiplerinin mülkiyet haklarının da mahfuz olması gerekir.

Hal böyleyken işgalci siyonist rejim Batı Yaka ve Kudüs’le ilgili BM kararlarına uymadığı gibi Kudüs’ü daha önce ilhak ederek başkent ilan etti. Trump’ın önceki başkanlığı döneminde de ABD, Kudüs’ü işgal rejiminin başkenti olarak tanıyan ancak uygulamaya geçirilmesi işlemi askıya alınmış olan yasa düzenlemesini uygulamaya geçirmek suretiyle resmen burayı işgal rejiminin başkenti olarak tanıdı ve büyükelçiliğini de bu şehre taşıma kararı aldı.

Aşırı siyonist Netanyahu’nun kendisi gibi aşırı ırkçı ortaklarıyla birlikte kurduğu son işgal hükümeti, Batı Yaka’yı da resmen İsrail’e ilhak etmek için çalışmalar yürütüyor. Son dönemde bu bölgeye yönelik saldırıları artırmasının ve bölgedeki savaşı tam anlamıyla soykırım savaşına dönüştürmesinin amacı da bu ilhak planını hayata geçirmek için şartları oluşturmak yani ırkçı tasfiyedir.

Netanyahu’nun böyle bir politika izlemesinde tabii Trump’ın cüretlendirmesinin büyük payı var. Çünkü Trump daha başkanlık koltuğuna oturmadan önce, Suriye’den işgal edilen Golan Tepeleri’nin siyonist işgal rejiminin egemenliğinde kalması gerektiği yönünde laflar sarf ederken işgalcilere aynı zamanda Batı Yaka bölgesinin ilhak planına destek vereceğini ima etmişti. Perde arkasındaki görüşmelerde işgalcileri bu konuda daha fazla cüretlendirmiş olması muhtemeldir. Nitekim başkanlık koltuğuna oturduktan sonra Batı Yaka bölgesindeki Filistinlilerin Ürdün’e, Gazze’deki Filistinlilerin de Mısır’a nakledilmesi için evler inşa edilmesi, Filistinlileri bu konuda ikna görevini de Ürdün ve Mısır yönetimlerinin üstlenmesi yönünde laflar sarf etmesi bu konudaki tutumunun bir göstergesidir.

İşgal rejiminin Gazze’deki ateşkesin hemen ardından sıcağı sıcağına Batı Yaka bölgesinde soykırım savaşı başlatmasının bir amacı da Filistin direnişini daha küçük parçalara ayırarak yıpratma planını hayata geçirmektir.

İşgalciler Gazze’de soykırım savaşını sürdürürken Batı Yaka’daki direnişin sessiz kaldığı, işgalcileri sıkıştırma amaçlı bir şey yapmadığı yönündeki söylentiler doğru değildir. Bilakis Batı Yaka’daki direniş de mücadeleye iştirak etmiş ve işgalci katillere ağır darbeler vurmuştur. Ama ne yazık ki bu bölgede işgal rejimi direnişe karşı sadece kendi işgal askerleriyle değil Abbas yönetimine bağlı güvenlik güçleriyle birlikte savaşıyor. Abbas yönetimi işgal rejimiyle arasındaki güvenlik işbirliği anlaşmasına binaen geçmiş yıllarda birçok direnişçiyi gözaltına almış ve silahlarını toplama amaçlı operasyonlar düzenlemişti. İşgal güçlerinden 43 gün önce direnişçileri silahlarını teslim etmeye zorlamak amacıyla Cenin Mülteci Kampı’nı kuşatmaya alması olayından daha önce muhtelif yazılarımızda ayrıntılı olarak söz ettik.

Ancak şunu özellikle vurgulayalım ki direniş Gazze’de kararlılıkla mücadele ettiği gibi Batı Yaka ve Kudüs’te mücadele edecek, işgal rejiminin planlarını boşa çıkaracaktır. Ama bu mücadelede tüm Müslümanlara sorumluluk düştüğünü unutmamalıyız.

Ahmet Varol / Yeni Akit Gazetesi