Az Bilinen 'Barış'
- GİRİŞ02.09.2010 06:53
- GÜNCELLEME02.09.2010 06:53
ABD güçlerinin Irak’tan çekilişini Başkan Obama 1 Eylül günü şu sözlerle açıklıyordu:
- Barış operasyonu sona ermiştir.
Bu açıklamanın yapıldığı 1 Eylül Dünya Barış Günü’ydü ve yine aynı zamanda 1 Eylül 2010, kavramların saptırılmasının doruğuna eriştirildiği gün olarak da anılacaktı Obama sayesinde.
1 Eylül 2010’da gerçekler bu kadar alçakça ve utanmazca saptırılabiliyorsa, artık yalnız barış değil, herhangi bir kavram hakkında söyleneceklerin pek önemi yoktur.
Zaten barış kavramı da az bilinmektedir ve şu sıralarda, eskisi kadar acil önemi kalmamış olan “Dünya Barış Günü”, eski ezberleri yineleyen köhnemiş sloganlarla bilir bilmez idrak edilmekte ya da edilememektedir.
“Barış özleminin insanlık kadar eski” olduğu sözü bir zamanlar ağızdan ağıza dolaşmış bir şehir efsanesidir ki, tarihi gerçeklerle hiç mi hiç ilgisi yoktur.
İnsanlığın eski çağlarında barış insanlığın en büyük özlemi değildi. Bedelini tabii ki, emekçiler ve köleler de ödüyor olsa, insanların özlemleri barış değil, savaş ve onun getireceği zafer ile yağması ayrıca da fütuhatıydı.
Tarihin portreler galerisinde, büyük barışçıların, büyük bilim adamlarının, büyük sanatçıların değil, büyük savaşçıların büst ve resimlerini görürsünüz hep.
***
Tarih birbirini izleyen savaşlar, onların barışları ve o barışların da, bağırlarında taşıdıkları savaş tohumları silsilesinden ibaret oldu uzun süre.
Her savaş kaçınılmaz olarak, kendi zıddını yani kendi barışını içinde taşımaktaydı.
Ama tıpkı 1. Dünya Savaşı sonrasındaki barış antlaşmalarında görüldüğü üzere, bu antlaşmaların hemen hemen hiçbiri adil ve kalıcı bir çözümü içermediklerinden, içlerinde kendi savaşlarını taşımaktaydılar. Örneğin Sevres içinde Türk Kurtuluş Savaşı’nın tohumlarını Versailles ve diğerleri ise 2. Dünya Savaşı’nın tohumlarını taşımaktaydılar ve savaş-barış diyalektiği tarih boyunca böylece sürüp gelmişti.
Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra varılan aşama silah teknolojisindeki dehşet verici gelişmeler savaş-barış diyalektiğinin zincirini kırıverdi.
Artık her savaşın kendi barışı, her barışın kendi savaşı olmayacaktı.
3. Dünya Savaşı, galibi olmayan, her iki tarafının da kaçınılmaz mağlup olduğu barışı olmayan bir nihai savaş olacaktı.
Yirminci yüzyılda, insanlık kendini iki büyük tehlikeyle yüz yüze buldu. Bunlardan birincisi bir nükleer savaş ile birden topyekûn yol olma tehdidi, ikincisi ise çevre kirlenmesiyle yavaş yavaş üzerinde yaşadığı gezegenin yaşam koşullarına el vermemesi yüzünden ortadan kalkma riski.
***
Dünyada büyük barış hareketi de işte böyle bir ortamda ve böyle bir tehlikenin sonucunda doğmuştu.
Bloklardan birinin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte topyekûn nükleer savaş olasılığı şimdilik ve görünür bir gelecek için ortadan kalkmış görünüyor.
Bu durumda, artık barış hareketinin insanlığın karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike konusunda mücadele verme durumu kalmamıştır.
Bu demek değildir ki, dünyada savaş tehlikeleri veya barış ile igili sorunlar gündemden düşmüştür. Tam tersine, nükleer dehşet dengesinin kapağını kapalı tuttuğu Pandora’nın kutusu bir kez daha açılmıştır.
Ama savaşların yerel ve konvansiyonel yapısı, insanlığın tümden yok olması tehlikesini kaldırmıştır.
Şimdi buna bakarak, insanlığın yirminci yüzyılda karşı karşıya kaldığı tehlikelerin tümünden kurtulduğunu söyleyebilir miyiz?
Hayır, birinci tehlike ortadan kalkarken doğal denge konusundaki ikinci tehlike büyüyerek sürmektedir.
Aslında insanlığın yok olması tehdidini içeren her iki tehlikenin ardında da aynı saikler bulunduğuna göre, dünün barışçıları, bugünün çevrecileriyle kol kola, birlikte mücadeleyi sürdürmek zorundadırlar.
Tıpkı barış savaşımında olduğu gibi, çevre savaşımında da taraflar aynıdır. İnsanın budala egoizmiyle, insanın zekâsının savaşıdır bu.
21. yüzyılın barışçıları, artık kaçınılmaz olarak çevreci olmak konumundadırlar.
Geçmiş Dünya Barış Gününüz kutlu olsun!
Ali Sirmen - Cumhuriyet
asirmen@cumhuriyet.com.tr
Yorumlar1