12 Dev Adam ve Referandum Sonucu
- GİRİŞ14.09.2010 08:15
- GÜNCELLEME14.09.2010 08:15
Dünya Basketbol Şampiyonası finaliyle anayasa referandumu aynı güne rastladı.
Sanırım herkes, bu şampiyonanın en büyük zaferinin sahibinin Türkiye olduğu konusunda birleşmiş durumda.
Ortada kolektif, toplumsal bir başarı var. Basketbol otoriteleri de Türkiye’yi dünya ikinciliğine kadar çıkaran başarının özünde, sadece rakipleri yıldıran agresif savunmanın değil, ama aynı zamanda 12 Dev Adam’ın takım olmakta büyük becerisinin, kenetlenmekteki hünerinin birbirleriyle uyumlarının etkisi olduğunu belirtiyorlar. Bunun yanı sıra Tanjeviç’in büyük özverisi ve altı yıldır süren çabalardan sonra, takımı oturtmayı başarması, Turgay Demirel’in koça ve takıma güvenerek sabretmesi, takımın büyük azmi ve oyuncularla kamuoyunun bu şampiyonada finali istemelerinin (tabii istemek, aynı zamanda gereğini yapmayı da içeriyor) derece derece rolleri var.
Azim ve disiplinin yanı sıra, sabrın da başarıdaki payını görmezden gelmemek gerek. Unutmayalım 12 Dev Adam projesi de dünün işi değil. Bu proje ile kaç yıldır hazırlanıyor Türkiye.
Ülkemizde, başarıların mucizevi sırrı aranır hep.
Oysa başarıda mucize yoktur. Ya da başka bir deyişle; sabır, disiplin, çalışma, azim, inanmak ve istemektir mucizenin sırrı.
***
Anayasa referandumunda büyük bir yenilgiye uğramış olan “Yürütmenin yargıya müdahalesine hayır” cephesinin, 12 Dev Adam olayından alacağı dersler var.
Hemen belirtelim, referandumda koşullar onların aleyhineydi; iktidar medyayı ve devlet imkânlarını yasaları zorlayarak, tehdit ve sindirmeyle kendi yararına kullandı.
Ayrıca evet oyu veren seçmenlerin, değişiklikleri tam olarak inceleyip yeterince fikir edindikleri konusunda ciddi şüpheler var. Yapılan araştırmalar, “evet” cephesinin yeterince bilgi sahibi olmadığı yönünde.
Ama sonucu bunlara bağlanarak yorumlamak, gelecekte de aynı ya da benzeri sonuçlara mahkûm olmayı getirir.
Muhalefet kendi iradesinin sınırları içinde olan faktörleri değiştirmek zorundadır.
Yani kendi sabrını, azmini, çalışmasını, iradesini, disiplinini geliştirmektir muhalefetin işi.
Burada muhalefetten söz ederken, son olayda, MHP’nin tabanının önemli bir bölümünün “evet” oyu verdiğini, parti yönetiminin çizdiği yolu izlemediğini görüyoruz.
Bu sonucun beni şaşırtmadığını okurlarım sanıyorum bilirler. Türkiye’nin gelecekte demokrasiye doğru yönelmesinde MHP’nin oynayacağı bir rol yoktur. Bu tür hesapları yapanlar, tabanında AKP’ye çok yakın olan bu partiyi okuyamamışlar demektir.
DP ise tarihi ve folklorik bir figür olduğunu, gelecekte Türk siyasetinde önemli bir rol oynayamayacağını son olayda bir kez daha kanıtlamış olmaktadır.
***
Bu durumda, “hayır” oylarının yüzde 42 çıkmasında, CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu ile yakaladığı ivmenin rolü olduğu söylenebilir. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun miting meydanlarında gördüğü ilgi de bu olgunun kanıtıdır.
Ama bu ivmenin yetersiz olduğunu görüyoruz.
Çünkü CHP’nin sorunu bir genel başkanın gidip bir başkasının gelmesi değildi. Evet Kılıçdaroğlu’nun halk ile ilişki kurmakta büyük bir becerisi olduğu yadsınamaz.
Ama sorun yalnızca bu etkene indirgenemez.
CHP’nin sorunu örgütlenme modelindeydi. 1973 yılında, dağa taşa “Başbakan Ecevit” yazarak, Karaoğlan’a iktidar yolunu açan dinamik parti kadrosundan çok uzakta olan bugünkü CHP, otuz yıl önceki dinamizmini yakalayıp aşmak zorundadır.
Bunun da yepyeni bir örgütlenme modeliyle olacağı açıktır.
12 Dev Adam’ın başarıları kadro başarısıydı, bir ya da iki kişinin başarısı değil.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy verememesi olayında da görüldüğü gibi, örgüt yeterince dinamik değil, kimilerinin azmi ve disiplini genele yansımıyor.
Oysa bunu sağlayacak ve kolektif başarıyı yakalayacak, ortak aklı oluşturacak kadrolara ihtiyaç var.
Bugünden gelecek seçimlere kadar geçecek zaman çok az da olsa Kılıçdaroğlu ve ekibi bunu başarmak zorundalar.
CHP’nin sorunu liderlik değil kadro sorunu.
Ali Sirmen - Cumhuriyet
asirmen@cumhuriyet.com.tr
Yorumlar16