Şimdi Ne Olacak Balbay’ın Durumu?
- GİRİŞ30.10.2010 10:06
- GÜNCELLEME30.10.2010 10:06
Önce bir noktayı belirteyim; Cumhuriyet’ten arkadaşım, dostum, meslektaşım, yazar Mustafa Balbay artık bir simgedir. Yani herhangi bir başlıkta Mustafa Balbay adını görünce, onunla birlikte, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal ve benzeri durumda olan bildiğimiz veya bilmediğimiz diğerlerini de kastettiğimin bilinmesini isterim.
Mustafa Balbay ya da Ergenekon davası tutuklu sanıkları konusu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nin Em. Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen “darbe günlükleri” ile ilgili dosyayı yetkisizlik kararıyla Ankara’ya göndermesiyle bir kez daha gündeme geldi.
Dünkü Cumhuriyet’in 13. sayfasında da belirtildiği gibi, bu karar ile birlikte tutukluluklara dayanak sayılan en önemli çatı da çöktü. Çöktü, çünkü binlerce sayfalık iddianameyi düzenleyen savcılık bu dosya için “davanın özü” nitelemesini yapmıştı.
***
Şimdi çok haklı olarak herkes şu soruyu soruyor:
- Peki şimdi Mustafa Balbay ve benzerlerinin durumu ne olacak?
Bundan sonraki hukuki gelişmelerin ne olacağı konusunu ceza uzmanı bir hukukçuya mı sormak gerekir, yoksa tecrübeli bir falcıya mı bilemiyorum.
Her iki ahvalde de, kendimi bu konuda fikir beyan edecek yetkinlikte görmüyorum.
Ancak Balbay ile aynı tutukluluk yoluyla infaz uygulamasına maruz kaldığımız için benzer konumlarda olduk. Hani Nasrettin Hoca damdan düştüğünde, doktor getirmek isteyenlere, “Yok, benim halimden en iyi damdan düşen anlar, onun için siz bana damdan düşmüş birini bulun getirin!” demiş ya, bizimki de o hesap. Bu yüzden Balbay’a ne olabileceğini kıyas yoluyla anlatayım.
***
12 Eylül döneminin önemli davalarından olan Barış Derneği davasından duruşma yargıcının Atilla Ülkü olduğu sıkıyönetim mahkemesi tarafından çoğu sanıklar sekizer yıl olmak üzere, hapis cezalarına mahkûm olduk ve daha kararın okunduğu, ama kesinleşmemiş olduğu duruşma sonunda tutuklanarak cezaevine konduk.
Askeri Yargıtay ise, aylar sonra TCK 141 – 142. maddelerden mahkûmiyetlerimizi yerinde bulmayarak bozdu.
Bu karar üzerine, biz başta olmak üzere, çevremizde herkes aynı soruyu sordu:
- Şimdi ne olacak?
Hukuk kafasıyla düşünenler aynı şeyi söylüyorlardı:
-Tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet bozulduğuna göre, tahliye kararı gelecek.
***
Ama öyle olmadı.
Askeri Yargıtay’ın bozma kararına karşın tahliye olmadık. Çünkü dosya mahkûmiyet ve tutuklama kararını veren mahkemeye gönderilmişti.
Kısacası, Askeri Yargıtay’ın bozma kararının teorik olarak anlamı ne olursa olsun, hukuken ve fiilen kıymeti harbiyesi “sıfır”dı.
Bidayet mahkemesi mahkûmiyet kararında direndi, tutukluluk halimiz de devam etti.
Askeri Yargıtay bidayet mahkemesinin direnme kararını da bozdu.
Bunun da kıymeti harbiyesi sıfırdı. Çünkü tutukluluk yoluyla infaz devam ediyordu.
Askeri Yargıtay’ın kendilerini çok ciddiye alan kerliferli üyeleri aslında, okulöncesi çocukların bakkalcılık oynaması gibi, yargıç kisvesiyle adalet dağıtma oyunu oynuyorlardı, hiç sıkılmadan...
Konuyu uzatmayalım. Sonunda sanıkların büyük bölümü 38 ay (bir bölümü 38 ay 20 gün) hapis yattıktan sonra, tahliye oldular, hiçbiri 141- 142. maddelerden hüküm giymedi.
Ama bütün bunların kıymeti harbiyesi yoktu. Çünkü eğer mahkûmiyetleri kesinleşseydi bile, en az yatan 40, en çok yatan 20 gün daha yatıp çıkacaktı.
12 Eylül’de, adalet buydu. Tahliyemizden bu yana 25 yıl geçti, bir şey değişmedi.
Şimdi aynı soruyu hep birlikte soralım isterseniz:
- Son yetkisizlik kararının kıymeti harbiyesi nedir? Şimdi ne olacak?...
Ali Sirmen - Cumhuriyet
asirmen@cumhuriyet.com.tr
Yorumlar7