Entelektüel körlük
- GİRİŞ11.10.2024 11:23
- GÜNCELLEME14.10.2024 09:50
Bir ülkenin ve milletin en büyük talihsizliği ona yol gösterip önderlik yapan veya yaptığını zanneden insanların kendi seviye ve kalitelerini görememeleridir.
Hak ederek veya etmeyerek sahip oldukları unvan, makam, mevki ve köşelerin uyuşturucu rahatlığına kapılarak kendilerini Kaf dağının zirvesinde gören, düşünme melekesini yitiren taklitçi insanların ötekileştirdikleri insanları kendilerinden aşağılarda görme cehaleti kukla aydın faşizmini doğurmuştur.
Ziya Paşanın deyimi ile makam mevki insana kişilik ve kimlik kazandırmaz.
‘’Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir.’’ (1)
Osmanlıda Tanzimat Hareketi ile içimize giren yabancılaşma zamanla milletimizin dini, yerli düşünce, ahlak, sosyal kültürel hayat tarzı ve toplumsal yapısına bir virüs gibi bulaştı. Bu virüse yakalananlar bu hastalığın tesiriyle fikir ve düşünce üretemeyen, zilzurna düşmanına âşık, kör ve taklitçi türedi bir toplum oluşturdu. Bu hareketin başını çekenlerin çoğu gayri müslim, Müslüman kılığına giren dönmeler, İslam toplumunda Müslüman kâfirlerle kâfir görünmeye çalışan yerli münafıklardan meydana geliyordu.
Zamanla bu kesimin Batı Medeniyeti ve düşünce tarzı onların değer ölçüsü, Batı hayat biçimi onların kıblesi oldu. Allah’ tan, Peygamberden, İslam düşüncesi ve hukukundan uzaklaşmayı kurtuluş, batı medeniyetine köle olmayı ise özgürlük zannettiler. Bir Asırdan fazla bir zamandır batılı olma, batı Medeniyetiyle bütünleşme peşinde koşma hayalleriyle çırpına çırpına battılar. İmanı, Kur’an’ı, Sünneti terk ettiler. Hatta onlardan uzak durmayı, onlara yabancı ve düşman olmayı çağdaşlık, medenilik, laiklik ve ilericilik olarak kabul ettiler. Bu şaşı ve şaşkın bakışa, bu ahmak anlayışa, bu sapkın akıma sahip olana da aydın veya entelektüel dediler. Ötekileştirdikleri çağdışı, gerici ve yobazdı
Latin düşünce ve kültürünü, siyasi, ticari, ahlaki ve hayat tarzını kabul eden bu bir avuç sinsi İslam düşmanı azınlık, zamanla devlet aparatı ve kurumlarının da destek, teşvik ve yardımıyla çağdaşlık adında yabancılaşmayı ve batıya teslim olmayı milletimize zorbalıkla darbelerle dayattı. Laiklik devletin dini, İslam da milletin dini olarak bu yabancılaşma ve soysuzlaşmaya karşı direndi.
Başka bir deyişle iman ile küfür, Cami ile Kilise arasında yol arayan çifte standartlı münafıklar ile cami ve cemaatine sahip olanlar diye iki ayrı cephe oluşturuldu. Batı düşünce ve fikrini devletin ve milletin yücelme ve yükselme, güçlenme ve kuvvetlenme meselesi ve manivelası olarak görme ve göstermeye çalışan batı kulları her alanda ve cephede Allah’ın kullarıyla çatıştı.
Böylece batı karşısında zayıf düşen Osmanlıyı düştüğü o durumdan kurtaracağını iddia eden batı kullarının gerçek yüzleri Osmanlı yıkıldıktan sonra yavaş yavaş belli oldu. Jön Türkler, Tanzimatçılar, meşrutiyetçiler, ittihat ve Terakkiler, mandacılar Haçlı ordularıyla aynı yönde ve gayede çalışarak Osmanlıyı yıktılar. Yerine ise batılı emperyalistlerin de itiraz etmediği, hatta teşvik ve yardım ettiği bir sistem kurmak için çalıştılar.
Milletimizi ve devletimizi kendi milli, dini, sosyal ve kültürel gerçeklerinden koparıp yozlaştırıp yabancılaştırarak kaleyi içeriden fethetmek istiyorlardı. Batının bunca düşmanlığına, ikiyüzlülüğüne, ihanetine ve güvenilmezliğine rağmen hala Batılı olmak ve batıllaşmak için İslam’a, Müslümanlara, İslam medeniyet ve Kültürüne karşı bir asırdan fazla savaşıyorlar. Onların türlü isimler, partiler, organizeler altında toplanarak İslam’a ve Müslümanlara karşı savaşmaları kendi var oluş sebebidir.
Toplumumuzun bir kısmı bilerek veya bilmeyerek bunlara uydu. Yılanın kabuğundan sıyrıldığı gibi kendi benlik, kimlik, kişilik ve yerli değerlerinden ayrıldılar. Şimdi çıktıkları yumurtanın kabuğunu beğenmeyen alık tavuklar gibi batının artıklarından oluşan pisliklerde ve çöplüklerde eşinip bizi de kendi kümesinize alın diye Avrupa’nın kapılarında salya sümük yalvarıyorlar.
Batılıya uyduk kendi cennetimizi terk ettik. Kendi vatanımızda yabancı olduk. Şimdi tarihi kültürü, dini diyaneti, camisi medresesi, mektebi kışlası, sokağı caddesi ve bütün benlik, kimlik ve varlığımızla ülkemiz, dilimiz, dinimiz, yurtlarımız coğrafyamız entelektüel faşistlerin, çağdaş batı uygarlığı despotları kara aydınların işgal ve istilası altında bir diriliş ve kurtuluş surunu beklemektedir.
Kendi vatanlarımızda yabancı, göçmen ve mülteci görülen biz Müslümanlarız. Yabancılaşmış entel faşist işgalci ve istilacıların gözünde Müslüman milletimiz yabancı konumunda. Millet olarak yaşadığımız, gördüğümüz bir rüya değil içinde yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz gerçek hayatın ta kendisidir.
Düşmanına olan aşk belasından kurtulamayan İslam’ın çocukları Haçlılara teslim olan sahte Aydın, yoz entelektüellerin inkârcı eğitim tezgâhlarında hala inat ve ısrarla şekillendirilmeye çalışılıyor.
Neredesin ey Millet, ey devlet, ey milletimizi yönetenler. Bundan büyük bir ihanet, soykırımı, işgal, istila ve baka sorunu olur mu?
Şimdi dört yanımızda batılı dost ve müttefik bilinen düşmanlarla sarılı. Emperyalizmin puştzulası hain pusuları, Haçlı Siyonist ittifakının katil uzantıları ve Aya karşı uluyan arsız çakallarla çevrilmiş durumda. Peki, bizi bu duruma kimler, hangi adi sistem ve alçak düzen düşürdü ve getirdi. Bu filmi kaçıncı defa görüyoruz arkadaşlar!
Vay benim garip ülkem, canım, vatanım, Türkiye’m!
Arif Altunbaş, Haber 7
1-Aslı bozuk olana üniforma asalet vermez; eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir. (Ziya Paşa)
Yorumlar3