Karanlık Aydınlar ve Yerli Yabancılar
- GİRİŞ25.10.2024 09:10
- GÜNCELLEME27.10.2024 10:59
Türkiye gibi kendi kimliği, benliği, medeniyeti ve kültüründen koparılmak istenen ülkelerde, “aydın” kavramı, nerede durduğu, kimi temsil ettiği belirsiz ve kendi toplumdaki rolünü yerine getiremeyen yabancılaşmış bireyler olarak karşımıza çıkıyor. Yabancı ideolojilerin taklitçileri ve temsilcileri olarak kendi değerlerinden uzaklaşıp yozlaşan bu sözde elitler, toplumun Truva atları haline geliyor. Kendi toplumsal değerlerini, medeniyetini ve kültürünü ağacı içeriden kemiren kurtlar gibi önce bunlar tüketiyorlar.
Bu bireyleri toplumun seçkin insanları olarak tanımlamak ve onları ayrı bir üst sınıf olarak görmek, o toplumu niteliksiz bir yığın haline getirir. Bu tip insanlar içinde bulundukları toplumlara ve kurumlara faydadan çok zarar verirler.
Aydın, toplumsal olayları inceleyebilen, yeni düşüncelerle ülkesine ve insanlığa faydalı olabilen, milletinin sesiyle örtüşen kişidir. Ancak, bizde birçok aydın kendi tarihi, kültürü ve medeniyetine yabancı bir konumdadır. Bu kişiler, toplumdan kopuk bir biçimde varlık gösterirler; ruhu ve düşüncesi dış güçlerin etkisi altında kalmış bireylerdir.
Bunların varlığında bir fayda yoktur, yokluğu da bir kayıp sayılmazlar. Bir medeniyetin ve kültürün mimarı olarak aydın, varlığında fayda sağlanan, yokluğunda yeri doldurulamayan nadir bir değerdir. Ancak, kendi köklerinden kopmuş ve yabancılaşmış bireylere aydın denilemez. Aydın olmak için sadece diploma ya da akademik çalışma yeterli değildir.
Emperyalist kuşatmalar altındaki ülkelerde, toplumu yönlendiren ve dış güçlerin istekleri doğrultusunda hareket eden bireyler, ruhu bedeninden ayrılmış cesetler gibidir. Zihinlerinde akıl, kalplerinde his, bedenlerinde ise ruh kalmamıştır.
Bu kişiler, toplum mühendislerinin fason ürettiği basit malzeme veya araçlardır. Farklı partiler, dernekler ya da cemaatler gibi gruplardan olsalar da hepsi, inkâr ve küfür cephesinin askerleridir. Sağcı, solcu ya da ekonomik sınıflandırmalara bağlı olarak bu gerçeklik değişmez. Batı sosyolojisinin tanımladığı sağ ve sol kavramları, İslam anlayışına göre kökleri bir aynı ağacın dallarıdırlar.
Ruhunu ve bedenini kaybetmiş insanlara ne kadar aydın denilirse denilsin, vahyin akıl süzgecinden geçmemiş inanç ve itikadıyla hareket etmeyen, aklı putlaştıran seküler insanlardır.
Kendi halkının din, tarih ve düşüncelerine mesafeli, onun kültürü ve medeniyet değerleriyle yoğrulup şekillenmemiş bir aydın, marjinal bir kukla olmaktan öteye geçemez. Kendi halkını yabancı gören ve sürekli onu horlayan bir aydın, karanlığın savaşçısıdır.
Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde aydın olarak tanımlanan birçok insan emperyalist güç odaklarının rüzgârına kapılarak batıya öykünmeyi kurtuluş kapısı olarak gören sahte aydın ve kahramanlardır.
Hiçbir millet, kendi köklerinden koparak kendisi olamaz. Kendine yönelmeden kendisini bulamaz. Kendisini imar inşa ve ihya edemez Kendi değerlerinden uzaklaşıp yabancılaşarak milli ve yerli kalınamaz.
Batılılaşalım derken, kendi neslimizi ve gençliğimizi benliğimizden kopardık. Latin Alfabesi ile tanıştırdık ve yoğurduk. Batı ufuklarına açılmak için nice hayaller kuruduk. Deniz tükendi, yol bitti, ufuk karardı. Kuklalar kuklacılar tarafından kaderlerine terk edildi. Batının çıkmaz sokaklarında kurtuluş kapısı diye duvara tosladık.
Yabancı aydınlar hayalleri kadar karanlık ve omurgasız çıktı. Artık kukla ve gölge oyunları sona erdi. Lambalar sönüyor. Emperyalizmin ülkemizdeki ortaoyunlarının perdeleri kapanıyor.
Ülkem ve ülkemin insanları yeni ufukların maverasına doğru tüm küresel güçlere, engellemelere ve yerli münafıkların kör inatlarına rağmen, inandığı yolda ilerliyor.
Geliyor gelmekte olan. Geliyor gelecek olan Allah’ın izniyle yine.
Arif Altunbaş, Haber 7
Yorumlar7