Ahlak ve hukukun yozlaşması
- GİRİŞ25.04.2025 08:37
- GÜNCELLEME26.04.2025 11:20
Gelir dağılımındaki dengesizlikler temel yaşam standartlarını zorlaştırdığında, adil olmayan ekonomik politikalar ve sosyal eşitsizlikler toplumsal barışı ve huzuru tehdit eder hale gelir.
Hukuk, uluslararası ilişkilerde savaş ve çatışmalara karşı bir denge unsuru olmaktan çıkarsa, güçlünün ve zalimin sopası haline dönüşür. İnsan hakları, evrensel hukuk, karşılıklı sevgi ve saygı, duygudaşlık ve tolerans yalnızca yazılı metinlerde yer alıyor; pratikte hiçbir kapıyı çalmıyor, hiçbir mahalleye uğramıyorsa, insan, şehrin kalabalığında yalnızlaşır.
Adalet mekanizmaları insan hakları ihlallerini önleyici ve cezalandırıcı bir rol oynamazsa, sadece güçsüzler ve mazlumlar cezalandırılır. Bu durumda güçlüler, haksız da olsalar her zaman haklı; borçlu da olsalar her zaman alacaklıdır.
Ahlaki çöküş ve toplumsal etkileri hayatın her alanında adaletin ve hukukun önüne geçer. Adil olmayan ve hukuka saygı göstermeyenler mükâfatlandırılır; adil olanlar ve hukuka saygılı bireyler ise güçlülerin çıkarlarını korumak adına yargılanmadan cezalandırılır.
Ahlaki çöküş, sadece bireyleri değil, toplumların temel dinamiklerini kökünden sarsan ve uzun vadede sosyal yapıyı bozan derin bir yozlaşmadır.
Ahlaki değerlerin zayıflaması, toplumun hak, hukuk, adalet, dürüstlük, saygı, sevgi, dayanışma ve merhamet gibi temel değerlerden uzaklaşmasına neden olur. Bu durum, kitlesel bozulma ve yozlaşmayı salgın bir hastalık gibi hayatın bütün alanlarına ve katmanlarına bulaştırır. Yozlaşma, uzlaşmayı; uzlaşma, yabancılaşmayı; yabancılaşma ise çürümeyi ve kokuşmayı getirir. Bu, bir toplumun felaketinin başlangıcıdır.
Ahlak yalnızca bireysel bir mesele olarak görülemez. Toplumsal sorumluluklar ve menfaatler bireyin çıkarlarından önce gelir. Bireysel çıkarlar, toplumun ortak menfaatlerinin önüne geçemez. Toplumun menfaati ve çıkarı için bireyin hakkı devletten tazmin edilerek yerine toplumsal fayda getirilebilir. Orman yanarken bir ağacı kurtarmak için vakit kaybedilemez. Bir savaş durumunda herkesin canı ve malı devletin elinde ve emrindedir.
Ahlak, bir toplumun temel taşlarının harcıdır. Ahlaki çöküş, toplumda güven duygusunun yitirilmesine ve bireylerin birbirine güvenmemesine yol açar. Ahlak ve adalet sistemi zarar görürse, haksızlık yaygınlaşır ve insanlar kendi çıkarlarını korumak için hukuk ve ahlak dışı yöntemlere başvurur.
Hukukun keyfi uygulanması ve taraflı olması, insanların hukuka ve adalete olan inancını sarsar ve toplumu kamplaştırır. Ahlaki çöküş, adaletin çöküşüdür. Ahlak her yönüyle adalettir; adalet de ahlakla çelişmemelidir. Her ikisinin yozlaşması ve çatışması bireyler arasında derin bölünmelere ve kutuplaşmalara yol açar. Toplumsal bağların zayıflaması ve ortak değerlerin kaybolması, insanları yalnızlaştırır ve sosyal dayanışmaya zarar verir.
Fırsat eşitsizliği ve adaletsizlikler sosyal huzursuzluğun nedenlerindendir. Ahlaki değerlerin erozyona uğraması, yozlaşmış sistemlerin ve yönetimlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu da yolsuzluk, rüşvet ve haksız kazanç gibi hukuk dışı uygulamaların toplum içinde yayılmasını hızlandırır.
Güç ve makam uğruna yapılan hukuksuzluklar, halkın yönetime olan güvenini sarsar. Eğitim sisteminin ahlaki değerlere yeterince eğilmemesi, yeni nesillerin ahlak ve adalet bilinci zayıf bireyler olarak yetişmesine sebep olur.
Kültürel yozlaşma, sanatta, edebiyatta ve medyada ahlaki değerlerden uzak yabancı kültürel unsurların ön plana çıkmasına yol açar. Bu yozlaşma ise, toplumda doğruyu ve yanlışı ayırt etme mekanizmasını bozar. Kuşaklar ve kültürler arasındaki çatışmayı hızlandırır. Anne-baba ile evlatlar arasındaki kuşak çatışmaları, ahlaki ve hukuki sınırları zorlar; yeni ve farklı bir dünya görüşü ve hayat algısı, toplumun fay hatları haline gelir. Tarihine, kültürüne, dinine ve ahlakına yabancı, hatta düşman kuşaklar, bir milletin yolunu ve kaderini bile değiştirebilir.
Bu yüzden ahlak eğitiminin güçlendirilmesi gereklidir. Dürüstlük, adalet, empati ve toplumsal sorumluluk gibi değerler, eğitim sistemine entegre edilmelidir. Toplum içinde etik ve ahlaki bilincin artırılması amacıyla kapsamlı eğitim programları ve projeler düzenlenmelidir.
Bütün bunların ardından, yöneticilerin ahlaki değerlere bağlı kalmalarının zorunlu hale getirilmesi şarttır. Halk, yöneticileri ahlaki çerçevede değerlendirmeli ve toplumun çıkarlarına zarar verecek kişileri devletin başına getirmemelidir. Bu sorunların çözümü, toplumun kendi din, ahlak, kültür ve değerlerine sahip çıkmasına bağlıdır. ‘’Bir toplum kendini inanç ve davranışlarını değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez.’’ (Rad:11)
Arif Altunbaş / Haber 7
Yorumlar5