Devletler ve uluslararası ilişkiler
- GİRİŞ25.11.2022 08:20
- GÜNCELLEME25.11.2022 08:20
Uluslararası ilişkilerin ana aktörü devletler. Yakın zamanlara kadar bu durumun değişeceği, devlet dışı aktörlerin ve uluslararası sivil kuruluşların devreye girmesinin devletleri geriye iteceği konuşulmaktaydı. Bu bir ölçüde gerçekleşti, ancak, devletlerin uluslararası ilişkilerde temel aktör olduğu gerçeğini değiştirmedi.
Siyasetin kendine mahsus özellikleri var. İçeride siyaset hem çatışmanın hem uzlaşmanın aracı olarak işler. Bu yüzden birbirleri hakkında ileri geri laflar eden aktörlerin bir araya gelmesi ve ortak hareket etmesi ender karşılaşılan bir durum teşkil etmez. Uluslararası siyasette de buna benzer bir durum olduğu söylenebilir. Uluslararası ilişkilerde ebedî ve toplu dostluklar ve düşmanlıklar yoktur.
Bugün birbirleriyle çekişen aktörler yarın bir iş birliği içine girebilir. Keza, bir ülkenin bir başka ülkeye belli bir alanda karşı olması onun söz konusu ülke ile her konuda uzlaşmaz bir çatışma içinde olmasını da gerektirmez.Bu çerçeveden bakılınca Türkiye’nin durumu nasıl görünüyor?
Türkiye yakın zamanlara kadar Suriye ve Mısır gibi ülkelerle çok ihtilaflıydı. Suriye’de rejimin demokratik açılım yapmak yerine muhaliflerine karşı şiddet kullanmayı tercih etmesi ve patlayan iç savaşta milyonlarca insanın ülkesini terk etmek zorunda kalması bunun ana sebebiydi. Bu durum Türkiye’ye çok sayıda Suriyeli sığınmacının gelmesine yol açtı.
Mısır’da ise demokratik usullerle seçilen ilk cumhurbaşkanı olan Mursi kendisinin atadığı GKB Sisi tarafından bir darbe ile devrildi. Hapse atıldı, kötü şartlarda yargılandı ve vefat etti. Türkiye Mısır’daki darbeci rejime karşı en açık ve en istikrarlı tavır koyan ülke oldu.
Bu esnada Batı ülkeleri -hassaten “demokrasi şampiyonu” ABD ve AB- Mısır’daki diktatörü destekledi ve olağan ilişkiler kurdu. Bu son derece ilginç bir durumdu, zira aynı çevreler Türkiye’de demokratik usullerle iş başına gelmiş, her krizde demokratik seçimlere gitmeyi tercih etmiş Erdoğan’ı doğrudan doğruya veya yönlendirdiği medya ve akademik çevreler aracılığıyla diktatör olmakla itham ederken asıl diktatörle sıkı fıkı ilişikler geliştirmişti. Bu elbette ilk defa vuku bulan bir durum değil. ABD’nin Körfezdeki anti demokratik Arap ülkelerine karşı tavrı gibi daha eski örnekleri var…
Türkiye söz konusu iki ülke ile gerilimi sürdürmenin ülkeye zarar verdiğini birçok olayla anladı. Bu yüzden de bu ülkelerle istihbarat seviyesinde ilişkiler kuruldu. Nihayet Sisi ile Erdoğan Katar’daki dünya kupasının ilk maçında bazı ülke liderlerinin aracılık yapmasıyla bir araya gelerek selamlaştı ve el sıkıştı. Bunun üzerine Türkiye’de kimi kişi ve çevreler bu durumu eleştirmeye başladı. Oysa aynı çevreler Erdoğan’ı daha önceki tutumu nedeniyle de eleştiriyordu.
Bu durumda neyi savundukları ve niye savundukları anlaşılmadı. Önceki eleştirilerinde samimi iseler bu gelişmeye sevinmeleri gerekirdi. Önceki durumu savunuyor idiyseler Erdoğan’a destek vermeleri gerekirdi. Her ikisini de -Erdoğan’a duydukları nefret yüzünden- yapamadılar veya Erdoğan’a muhalefet ile ülkeye muhalefeti birbirine karıştırdıkları için beceremediler...
Erdoğan Suriye ve Mısır ile ilişkileri yumuşatmaya çalışmakla doğru olanı yapıyor. Ancak bu Erdoğan’ın her iki ülkeye karşı daha önce aldığı tavrın yanlış olduğunu kanıtlamaz. Burada Erdoğan’a yöneltilebilecek haklı eleştiri bu iki ülkeye karşı çıkışlarının lüzumundan fazla sert olması olabilir. Bu çerçevede siyasi liderlerin hepsinin daha az ve ihtiyatlı konuşmasında, bazı şeyleri açıkça ve doğrudan söylemek yerine dolaylı olarak dile getirmesinde veya ima etmesinde fayda var...
TÜRKİYE GAZETESİ
Yorumlar1