Kürt meselesi ve CHP

  • GİRİŞ20.11.2024 10:39
  • GÜNCELLEME20.11.2024 10:39

Hayatta çoğu şey bütünüyle müspet veya bütünüyle menfi değildir. İyi şeylerin içinde az da olsa kötü şeyler olabileceği gibi kötü şeyler de bünyesinde bazı iyi şeyler taşıyabilir. Başka bir deyişle, en azından bazen, şerden hayır ve hayırdan şer doğabilir.

Böyle bakıldığında CHP’nin DEM Parti ile kurduğu ittifakın bazı bakımlardan işe yaradığı düşünülebilir. CHP eskiden beridir Kürtlere en uzak ve en yabancı kitleye sahip. Şimdiki ilişki ve iki kesimin de Erdoğan’dan kurtulma amacında birleşmesi aradaki mesafeyi biraz olsun eritebilir. Ne var ki bu konuda ortada şimdilik sadece bir umut veya ihtimal var. Fiiliyatta hiçbir gelişme yok. Bu tür bir gelişme olacağına dair bir işaret de görünmüyor.

Bunun ana sebebi Kürt probleminde CHP’nin oynadığı rol. Kuşku yok ki Kürt probleminin ana müsebbibi CHP ve özellikle tek parti diktatörlüğü dönemindeki bazı icraatlarıdır. Türkiye resmî tarih propagandasında iddia edildiği gibi yedi düvele değil esas itibarıyla Yunanistan’a karşı yürütülen İstiklal Harbi’nden sonra bir mübadele politikası takip etti. Bu politikada belirleyici olan dindi. Yani Türkiye Müslümanları aldı, Hristiyanları yolladı. Ama içeride din ve dinî gruplar muazzam bir baskı altında tutulmakta ve ülkenin fiilî politikası Türklüğü esas almaktaydı. Buna yönelik bir resmî söylem geliştirildi. Kürt halkı görmezden gelindi. Türklüğe dayanan bir eğitim politikası uygulandı ve Türk kavramı bir vatandaşlık bağından ziyade bir etnisiteyi anlatır şekilde kullanıldı. Bu çerçevede yapılan çok vahim bir hata ve en temel insan haklarından birinin ihlâl edilmesi sonucunu veren bir adım tek parti diktatörlüğü döneminde Kürtçenin toplumsal hayatta kullanılmasının yasaklanmasıydı. Bugün pek az kimse bunu hatırlıyor ve hatırlatıyor ama bu politikanın ilk uygulayıcısı CHP’ydi. Kürtlere yönelik katliamlar ve sürgünler de daha ziyade tek parti diktatörlüğü döneminde vuku buldu. Böylece Kürt sorununun temelleri atılmış oldu.

Bütün bunlar hatırlandığında CHP’nin bugün bir Kürt partisine yakın durması ve onunla bir tür ittifak yapması müspet bir gelişme. Gerçi M. Kemal ve yakın adamları olsa, eminim, bu politikaya itiraz ederlerdi, ama neyse. Her şeye rağmen bu ilişkinin var olması iyi. Ne var ki bu ilişki çok soyut ve romantik. Ana tetikleyicisi Erdoğan düşmanlığı. Bu düşmanlık tarafından körüklenmiş bir iş birliğine şahit olmaktayız. Ancak, bu ortak düşmanlık elbette yetmiyor. CHP’nin Kürt meselesi hakkında ne düşündüğü ve sorunun çözümü yolunda hangi somut adımların atılmasını istediği açıkta kalıyor.

Gerçekten, CHP meselâ Türklüğün devletin esası olmasından vazgeçilmesinden ve kelimenin kullanılma biçiminin ciddî biçimde tadil edilmesinden söz etmiyor. Kürtçenin eğitim dili ve resmî dil olması düşüncesi ve talebi hakkında ne düşündüğü de belli değil. CHP problemin mevcut üniter yapı içinde mi yoksa özerklik veya bir tür federasyon içinde mi çözülmesini istiyor, yoksa sadece mahallî idarelerin geliştirilmesiyle mi yetinecek, bu da belirsiz. PKK terörü hakkında ise, DEM Parti'yi kızdırmamak için olsa gerek, açık ve net bir tavır ortaya koymuyor. Tek yaptığı bir Kürt meselesinin varlığını kabul etmek. Oysa bu problem büyük ölçüde CHP’nin eseri. CHP ortaya çıkıp hatalarını itiraf edecek ve özür dileyecek mi, bu da belli değil.

Kısaca CHP’nin Kürt meselesinde somut düşünceler oluşturması hem kendi tarihi ve ideolojisi hem de meseleyi yalnızca Erdoğan’a düşmanlık ekseninde düşünmesi tarafından engellenmekte.

Atilla Yayla / Türkiye Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat