Müteahhit terörü

  • GİRİŞ01.03.2023 08:16
  • GÜNCELLEME01.03.2023 08:16

Benim babam, işçi emeklisi. Ömrünün büyük bir bölümü inşaatlarda geçti. Soğuk demirciliğe, ilk delikanlılık yıllarında başladı. Türkiye’de ve Suudi Arabistan’da çalıştı. Etre yapmak, demir çekmek ve bağlamak.

Yurt dışında çalıştığı dönemde, senede bir defa, birkaç hafta görüşme imkânımız olurdu. Ortalama ayda bir mektubu gelirdi. Beyaz renkte ve kenarlı kırmızı-mavi şeritli zarflar. Hasret dolu satırların yanı sıra, fotoğraflar gelir ve giderdi. 

Gelen mektupların üzerinde bolca pul olurdu. Bu sayede, pul koleksiyonuna merak salmıştım. O yıllarda pul koleksiyonu yapanların birçoğu için benzer bir durum söz konusuydu.

Arabamızın bagajında, mutlaka, iş eldiveni, inşaat teli ve demirci kerpeteni olurdu. Bir de kalıplar sökülürken hurdaya çıkan; kışlık yakacak ihtiyacını karşılamak için inşaattan toplanarak, eve getirilen odun parçaları.

Babam, ilerleyen yıllarda, müteahhitlik yapmaya başladı. Dolayısıyla, benim de gençlik yıllarım inşaatlarda geçti. Kereste, çivi, çimento, kireç, demir, tuğla, kiremit ve fayans. Hepsiyle iç içe.

Uzatmayalım ama devam edelim.

“Nimet” deyince, babamın aklına falanca kişiye / kuruma yakın olmanın nimetleri değil, din ve ekmek gelir. Başarılı olmak yahut çok kazanmak için her yolu mubah görmüyor. Yoldan çıkmıyor, istikamet üzere yürüyor.

Babam, en büyük sermayenin helal lokma olduğuna inanıyor. Hesap gününde, her bir haram lokmanın hesabının sorulacağına iman ediyor. Haram lokmanın daha bu dünyada iken geri dönüşünün olacağına; haram lokmayla büyütülen çocukların geleceğin zalimleri olacağını düşünüyor.

Adımlarını hep bu doğrultuda attı babam, bizleri buna göre yetiştirdi. Allah ondan razı olsun.

Bunların hepsini, babamı övmek, size kim olduğumu göstermek için söylemiyorum. Şunun için söylüyorum: Hakk’ın ve halkın rızasını gözeterek, bir hayat sürülebilir, mal mülk edinilebilir. Az veya çok ama temizinden, helalinden.

Buradan şuraya geçelim.

Bin yıllık Anadolu tarihinin en büyük doğal felaketiyle sınanıyoruz. Birbiri ardına şiddetli depremlere maruz kaldık, kalıyoruz. 

İmtihanımız zor. Üzüntümüzün yanı sıra öfkemiz, her geçen gün artıyor.

Tekrar yaşanmasın diye hataları ve yetersizlikleri tartışmalıyız. Bundan sonrası için ne yapılabilir, onu konuşmalıyız.

Yıkılan binaların enkaz haline gelmesinde birçok sebep var. Ön inceleme raporları neticesinde ortaya çıkan en belirgin yıkım nedenleri: Sadece kendi menfaatini düşünen müteahhitlerin malzemeden çalması veya düşük kaliteli malzeme kullanması, projesine aykırı imalat yapmaları, yasal zorunlulukları yerine getirmemeleri, hiçe saymaları. 

Bitmedi: Kolon ve kirişlerin kesit boyutlarının ve donatı miktarlarının yetersizliği, uygun taşıyıcı sistem elemanlarının olmaması. Bir de inşaat tamamlandıktan sonra kolon, kiriş kesenler, binanın statik yapısıyla oynayanlar vs.

Kentsel dönüşüm kapsamında evini bir müteahhide verilen binalarda da benzer sorunlar yaşanıyor. İşimiz yürüsün de nasıl yürürse yürüsün anlayışı; adaletsizliği ve merhametsizliği beraberinde getiriyor.

Örnekleri vermemizdeki amaç, acımasızlığın ve ‘terörün’ kaynağını göstermektir. Türkiye’nin bir “müteahhit terörü” ile imtihan olduğu ortada.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Ömrü inşaatlarda geçen, müteahhitlik yapan babam bile kentsel dönüşüme verdikleri binada, maalesef, bu teröre maruz kaldı. Sözleşmesindeki ölçüsünden küçük teslim edilen daireler, projesine aykırı imalatlar, kalitesiz malzeme kullanımı. Buna itiraz edince, müteahhit ve adamları tarafından ağır bir şekilde darp edildi. 

Konu mahkemeye taşındığı için daha fazla detay vermeyelim. Fakat şunu da söyleyelim: Meselenin en can sıkıcı tarafı, proje ve sözleşmesine aykırı imalatlara rağmen, binanın yapıldığı ilçe belediyesinden sorunsuz bir şekilde ruhsat ve iskân alınabilmiş olması. 

Öyle otuz yıl önce falan değil: Yıl 2022. Öyle dağ başında falan değil: Yer İstanbul.

Memet Fuat, Demokrasi Kültürü isimli kitabında, terörün tanımını şöyle yapıyor: “İnsanın insanı korkutması, korkutarak istediklerini yaptırması.” (Sayfa 105) 

Tam olarak budur.

Atalarımız, “yokluk taştan katıdır” diyor. Bu, insanlar için de geçerlidir. Ahlaki yokluk çeken biri “taştan katı” olabiliyor. Ahlaksızlığın ahlakı olmadığı için, her türlü yol ve yöntem, maalesef ‘meşru’ hale geliyor.

Neticede, eksik veya hatalı imalat yapılan binaların enkazı altında kalan insanlar, insanlarımız. Kardeşimiz, babamız, evladımız, amcamız, teyzemiz, hemşerilerimiz.

Yıkılan binalar arasında üç yıllık olan da var, otuz yılın üzerinde olan da. Demek ki ahlaksızlık, kural tanımazlık zamandan ve gelişen imkânlardan bağımsız ilerliyor.

Hasan Ali Yücel, İçten-Dıştan isimli kitabında şunları söylüyor: “Ahlak, bencilliğin bittiği yerden başlar. Hayat bilançosunu, kendinden başkasını hesaba katmaksızın yapmış olanlarda ahlak hanesi aranmamalıdır.” (Sayfa 56)

Yazımızı iyi bir şekilde noktalayalım.

Çok sayıda binanın yerle bir olduğu Kahramanmaraş’ta, sapasağlam ayakta kalanlar var. Müteahhit Akın Öncül tarafından yapılan bir binanın altındaki züccaciye dükkânında yer alan tabak, çatal ve bıçaklar yerinden dahi oynamadı. Deprem yaşanan beldelerin tamamında, TOKİ tarafından yapılan binalarda da hiçbir can kaybı veya hasar yaşanmadı. 

Demek ki böyle bir dünya var, mümkün. 

Demek ki ihmal, kesinlikle ihmal edilmemesi gereken bir husus.

YENİ AKİT

Yorumlar4

  • adil karahasan 1 yıl önce Şikayet Et
    aynen böyle. altına imzamı atıyorum.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • adil karahasan 1 yıl önce Şikayet Et
    aynen böyle. altına imzamı atıyorum.
    Cevapla
  • sedat 1 yıl önce Şikayet Et
    hocam yazdıklarınız doğru da, sadece mütahit terörü değil, mühendis terörü, memur terörü, denetim terörü vs, hasılı sorumsuz insan terörü. görev ve sorumluluğunu bilmeyen ve yerine getirmeyen insan terörü.
    Cevapla
  • halis şahin 1 yıl önce Şikayet Et
    Geçen bir televizyon programında Hulki CEVİZOĞLU müteahhit kelimesinin manasını "taahhüt eden" diye açıkladı. Bizim ülkemizde kontrol tabikide yapılmalı ama taathüt eden de sözünde durmalı.
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat