28 Şubat’a öykünen Ekremciler
- GİRİŞ23.04.2025 10:15
- GÜNCELLEME23.04.2025 10:15
Ülkemiz siyaset ve medyasında kavramlar, olaylar, olgular o kadar hor kullanılıyor ki…
Çarpıtmalar, kasıtlı manipülasyonlar ve algı oyunları…
İşimiz zor ama esasen meseleyi bir o kadar da kolay kılan husus; halkımızın olaylara vukufiyetidir.
Son günlerde yazılıp çizilenlere bakıyorum da şoke olmamak elde değil.
Sol tandanslı bir TV kanalını izliyordum. Gazeteci ve siyasiler oturmuşlar, konuşuyorlar ve verilen şu; adaletsizliğin boyutları o kadar derinmiş ki yaşanan süreç 28 Şubat sürecine benziyormuş. “Hadi oradan” demek istiyorum.
Bu tanıdık söylemi nereden hatırlıyorum diye şöyle durdum düşündüm; bulmak zor olmadı.
15 Temmuz sonrası yargılanan FETÖ’cüler de aynı söylemi dillendirmişlerdi.
İnsan gerçekten hayret ediyor!
Utanma diye bir duygu kalmamış.
Yüzleri o kadar nasırlaşmış ki toplumu kandırmak adına yüzsüzlüğün kitabını yazıyorlar.
28 Şubat’ta devletin sahibi gibi davranan sol-Kemalist yapı; medyasıyla dindar camiaya en iğrenç iftiraları attı, cuntasıyla iktidarı devirdi, iş adamlarıyla fişlemeler yapıp listeler yayınlayarak dindar iş adamlarının boykot edilmesini sağladı, binlerce dindar kişi kamudan atıldı, on binlerce başörtülü üniversite öğrencisi fişlendi ve okuma hakkından mahrum bırakıldı ve imam hatip okulları kapatıldı.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Azınlığın çoğunluğa tahakkümü demek!
Devlet bürokrasisini eline geçiren azınlığın halkın üçte ikisini cezalandırması ve zor kullanması demek!
Türkiye’nin siyasi tarihinin yüz karası olan bu koca zulüm süreci, 1997’de hayata geçirilirken Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002’de iktidara gelmesiyle hem de çok büyük mücadeleler sonucu ancak sekiz sene sonra 2010’da sonlandırılabildi.
13 sene boyunca bu ülkede başörtülü gençlere ‘vatandaş’ muamelesi yapılmadı!
Halkımız imam hatip okullarına erişim sağlayamadı.
Kur’an kursları sınırlandırıldı.
Anadolu sermayesi baskı altında tutuldu.
Dindar insanlar kamu kurumlarından uzak tutuldu.
Kısacası 28 Şubat’ta halkımız cezalandırılmıştı.
Şimdi birilerinin çıkıp da yaşadıkları süreci 28 Şubat’a benzetmesi kanıma dokunuyor.
Kirli dünyalarından hezeyanlar seslendirenlere sesleniyorum; dindarların onca zulüm esnasında bile devlete bir taş atmadığı, hak mücadelelerini siyaset ve sivil toplum arenasında sürdürdüğü ak ve yüce davanın bir zerresi bile olamazsınız!
Önce FETÖ’cülere sözüm!
Devlete darbe yapmaya kalkıştınız ve halkımız size karşı en büyük müdahaleyi yaptı, darbeniz boşa çıkarıldı! Devlet de gerekeni yaparak sizi yargıladı. İhanetiniz asla unutulmayacak ve vicdanlarda da asla affınız mümkün olmayacak, size karşı yüreğimiz asla soğumayacak!
Ve yeni moda akımla 28 Şubat’a öykünen “Ekremcilere” gelelim.
Dertleri “Ekrem” değil ya hani, neyse diyelim. Kendi iç çekişmeleri kendilerinin olsun, biz büyük resme bakalım.
Soruşturmanın tanımları ve delillerine göre; Ekrem İmamoğlu ve çetesinin bulaştığı çok büyük ölçekte yolsuzluk gündemi önümüzde. Bununla beraber itiraflar ve mağduriyetler de hukuka intikal etti.
Konuyu yargıya taşıyan da çoğunlukla CHP’lilerden oluşmakta.
Sadece bir konu değil, pek çok başlık var yargının önünde.
Bir hukuk devletinde kendine ulaşan bilgi ve belgeler varsa bunlar mutlaka aydınlığa kavuşturulmalıdır. Kaldı ki kamu kaynaklarının korunması ve kural dışı kullanılmaması noktasında devletin de denetim mekanizması devrededir. Bir usulsüzlük varsa gereği yapılır.
Kimse suçtan münezzeh değildir.
Bir siyasi kişi, olası cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden kendisine “dokunulmazlık” ihdas edemez!
Yaşanan “büyük yolsuzluk soruşturmasının” tezahürüdür.
Normal bir yargı sürecini, iktidarın muhalefete müdahalesi gibi göstermek; akıl dışıdır, yolsuzluğu normalleştirmedir.
Bu süreci 28 Şubat’a benzetmek ise mantık ve izan dışı bir akıl tutulmasıdır.
“Ya tutarsa” deyip söylem geliştirmek siyasi tıkanmışlığın dışa vurumudur.
Dürüst olun ve yolsuzluğa karşı bir duruş sergileyin!
Ülke ve halkımız için.
Betül Soysal Bozdoğan / Diriliş Postası
Yorumlar12