Bizimkisi bir aşk hikâyesi değil

  • GİRİŞ14.02.2021 09:51
  • GÜNCELLEME14.02.2021 09:51


Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin niteliğine dair geçmişte çok şey söylendi. Rahmetli Turgut Özal 1987’de Avrupa Topluluklarına tam üyelik müracaatı yaptığında “Bu uzun ince bir yoldur” demişti. Rahmetli Mesut Yılmaz 1999’da, “Avrupa Birliği'ne üyeliğimize giden yolun Diyarbakır'dan geçtiğine inanıyorum” cümlesiyle, Özal’ın atıf yaptığı “uzun ince yolun” güzergâhını yeniden tarif etmişti. Yıllar geçtikçe, AB üyeliğinin Türkiye için ifade ettiği mana başka şekillerde de dile getirildi. Bazı devlet adamlarımız AB üyeliğinin stratejik hedef teşkil ettiğini, bazıları AB’nin Türkiye için ilham kaynağı olduğunu, bazıları AB’nin Türkiye için bir çıpa işlevi gördüğünü söylediler. Türkiye-AB ilişkilerinin seyrine bağlı olarak, dönem dönem AB için düşman, güvenilmez, ikiyüzlü, çifte standartlı, tutarsız, samimiyetsiz vb. sıfatları kullananlarımız da oldu. 
AB liderlerinin Türkiye ile ilgili söylemlerinin de, içinde bulunulan dönemin özelliklerine bağlı olarak değişiklik gösterdiğine şahit olduk. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 2004’te “Türklerin Avrupalı olmadığını söylemenin anlamı yok, ayrıca biliyorsunuz ki hepimiz Bizans'ın çocuklarıyız” demişti. Fransa’nın bir diğer Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise 2016’da, “Türkleri kandırmak ve AB’ye katılabileceklerine inanmalarına izin vermek hata. Türkiye ile sıkı ilişkilere sahip olmalıyız, ortak çıkarlarımız var. Ama Türkiye AB üyesi olmamalı” diyerek, selefinin sözlerine karşı çıkmıştı. Oğlu bir Türk’le evli olan Almanya’nın eski başbakanlarından Helmut Kohl da, Türk kültürünün Avrupa’dan uzak olduğunu iddia ederek, “Türkiye AB’ye üye olmamalı”, diyenler arasında yer almış, Almanya Başbakanı Angela Merkel ise imtiyazlı ortaklık fikrini ortaya atmıştı.
Tam üyelik başvurusu 1987’ye yapılmış olsa da aslında Türkiye 1959’dan bu yana AB’nin kapısından içeri girmeye çalışıyor. Türkiye’den sadece 1 ay önce AET’ye müracaat eden Yunanistan 1981’de tam üye olmuştu. Türkiye ile ABD 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması ile ortaklık ilişkisi kurarken, rakip örgüt EFTA’nın üyesi olan Birleşik Krallık, İrlanda ve Danimarka 1973’te tam üyeliğe kabul edildiler. Türkiye kapıda beklemeye devam ederken, Birleşik Krallık geçen yılın son günü AB evinden kendi isteğiyle çıktı. Türkiye NATO’ya büyük fedakârlıklara katkı sağlarken düşman ittifak Varşova Paktı içinde yer alan, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya ve eski Sovyet Cumhuriyetleri Estonya, Letonya ile Litvanya 2000’lerde AB’ye katıldılar. Türkiye’nin garantörlüğünde kurulmuş bir devlet olmasına ve Türkiye ile Yunanistan’ın birlikte üye olmadığı hiçbir uluslararası örgüte üye olamayacağı hükmü kurucu belgesinde yer almasına rağmen, GKRY de, Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla AB şemsiyesi altına girdi.
Tam üyelik müracaatı yapıldığında bağımsız olmayan devletler bile AB’ye alınırken Türkiye 57 yıldır AB’yle ortak. AB ülkeleri 40 yıldır Türk vatandaşlarına vize uyguluyor. 25 yıldır Gümrük Birliği sürüyor. 22 yıldır AB’ye adayız. 16 yıldır üyelik müzakeresi yürütüyoruz. 14 müzakere başlığı AB tarafından bloke edildiğinden açılamıyor. Türkiye geri kabul anlaşmasını imzalamasına rağmen 7 yıldır vizeler kaldırılmıyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi talebi 4 yıldır cevap bekliyor.
Tablo böyle iken, AB Başkanlığının Aralık 2020’da yaptırdığı ankete göre Türk halkının %80’i AB üyeliğini destekliyor. Şayet Türkiye bir gün müzakereleri tamamlarsa, tam üyelik konusunu referanduma götüreceklerini 15 yıl önce açıklayan Fransa ve Avusturya’da Türkiye’nin AB üyeliğine destek oranı ise %40’ın altında.
Bugünün tarihi olan 14 Şubat’ın duygu-yoğun muhtevasıyla çelişecek ama Türkiye-AB ilişkilerinin gerçekçi değerlendirmesini yaptığımda, bu ilişkinin aşkla alakasının olmadığını, en azından tarafların bu ilişkiye farklı anlamlar yüklediğini vurgulamaya mecburum.
Irkçılık ve İslam düşmanlığının tırmanmaya devam ettiği AB’nin ne orta ne de uzun vadede Türkiye’yi üyeliğe kabul etmesi söz konusudur. Şüphesiz Türkiye AB için çok önemli ve vazgeçilmez bir oyuncudur. AB liderlerinin çoğu Türkiye ile iş birliği yapmanın, rekabete girişmekten çok daha kazançlı olduğunun farkındadır. Türkiye’yi tamamen yabancılaştırmanın ve dışlamanın, hele GKRY ve Yunanistan’ın küçük çıkarları için Türkiye’ye yaptırım uygulamanın, sonuçta AB’ye de zarar vereceğini çok iyi bilirler. Bildikleri için de, Türkiye’ye kapılarını hep aralık tutar fakat şöyle rahatça içeriye girmesine, bir koltuğa oturmasına katiyen müsaade etmezler.
Biz de bu tavrın farkında olarak AB’yle ilişkilerimizi yürütüyoruz. Brüksel-Ankara ilişkilerinin iyileşmesi ekonomimize katkı yapar, dünyanın başka yerleriyle olan temaslarımızı da olumlu yönde etkiler. Bunu bileceğiz, akıllı oynayacağız, çıkarımızı düşüneceğiz, kendi vatandaşımızın iyiliği için gereken neyse yapacağız. Bir de zinhar bu ilişkiye karşılıksız aşk muamelesi yapmayacağız. AB ile ilişkilerde artık aşk değil iş dönemi başlamıştır.

Çağrı Erhan / Türkiye Gazetesi

Yorumlar1

  • Temel 3 yıl önce Şikayet Et
    Akışına bırakılmalı.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat