Avrupa Parlamentosu Seçimleri

  • GİRİŞ16.06.2024 09:35
  • GÜNCELLEME16.06.2024 09:35

Avrupa Birliği’nin organlarından biri olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ partilerin büyük başarı göstermesi birçok üye ülkede siyasi sarsıntılara yol açtı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Meclis'i feshederek erken seçim kararı verirken, Almanya’daki üçlü koalisyonda çatırdamalar başladı. Zar zor hükûmet kurabilen Belçika’da kafalar karışık. Aşırı sağın zaten iktidarda olduğu, başta İtalya, Hollanda ve Avusturya olmak üzere bazı ülkelerde ise muhalefet partilerinin geleceğe dair endişeleri arttı.

Avrupa Parlamentosu bir yasama organı değil. AB’yi kuran antlaşmalara göre müktesebat olarak isimlendirilen AB mevzuatını asıl olarak üye devletlerin bakanlarından oluşan AB Konseyi üretiyor. Fakat Maastricht Antlaşmasından bu yana yetki ve sorumlulukları sürekli artan AB Parlamentosu başta bütçenin hazırlanması ve onaylanması olmak üzere bir yasama organının yaptığı birtakım görevleri üstlenmiş durumda. Komisyon üyelerinin atanması sırasında güvenoyu vermek ya da Komisyon üyelerini görevden almak gibi çok önemli yetkileri de bulunan AB Parlamentosu, genişleme olarak adlandırılan AB’ye yeni üye kabulünde de karar vericiler arasında yer alıyor. Şöyle ki, Parlamento’nun onaylamaması durumunda bir aday ülkeyle imzalanan katılım antlaşması yürürlüğe giremiyor.

Birçok bakımdan uluslarüstü (supranasyonel) bir niteliğe sahip olan AB içinde bu özelliğin en çok öne çıktığı kurumlardan biri de Avrupa Parlamentosu. Parlamento üyeleri kendi ülkelerini değil, mensubu oldukları ya da kendilerini yakın hissettikleri siyasi hareketleri temsil ediyorlar. AB üyelerinde faaliyet gösteren merkez sağ partilerden Parlamento’ya seçilenler “Avrupa Halk Partisi” şemsiyesi altında toplanırken, merkez sol partilerden seçilenler ise “Sosyalistlerin ve Demokratların İlerici İttifakı” çatısı altında hareket ediyorlar.

Son seçimlerden sonra Parlamento’da çoğunluk merkez sağ ve merkez sol partilerde. Renew adı altında bir araya gelen liberaller büyük darbe alırken, “Kimlik ve Demokrasi,” “Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri” adları altında toplanan aşırı sağ partiler Parlamento’da sadece %18’lik bir kesimi oluşturuyor. Ama AB Parlamentosu’ndaki bu neredeyse beşte birlik oran üye ülkelerde farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Almanya’da ırkçı “Almanya için Alternatif” (AfD) partisi ikinci sıraya gelmiş durumda. Fransa’da da bayrağı babasından devraldıktan sonra partisinin oylarını yükselten Marine Le Pen’in ırkçı “Millî İçtima” (Eski Millî Cephe) partisi büyük bir sıçrama yaparak iktidarın en önemli alternatifi hâline geldi.

Aşırı sağın yükselişini tetikleyen üç temel olgudan söz etmek mümkün. Birincisi AB’nin içine girmiş olduğu ekonomik durgunluk. 2008’deki finansal krizden sonra Yunanistan, Portekiz, Macaristan, Romanya, İrlanda gibi ülkelerde yaşanan ekonomik çalkantılar aşılsa da bu ülkelerden daha gelişmiş AB üyelerine çok yoğun bir iş gücü göçü yaşandı. Pandemi ve ardından gelen Ukrayna-Rusya savaşı, Çin ve Hindistan’la küresel seviyede rekabet etmekte zorlanan AB’yi frenledi. Gelir seviyesinin düşüşü, işsizlik, kamu hizmetlerindeki yetersizlikler gibi konular siyasi yelpazenin merkezinde yer alan partilere olan güveni azalttı. Diğer yandan, önce Afrika ve Orta Doğu’dan son iki yıldır da Ukrayna’dan kaynaklanan yabancı göçü, aşırı sağ partilerin en önemli siyasi istismar alanına dönüştü. Son olarak, AB içinde uygulanan ortak politikaların başta tarım ve ulaştırma sektörleri olmak üzere bazı alanlarda çalışanlara ağır yükler getirmesi, bilhassa İngiltere’nin Birlik’ten ayrılmasından sonra, ulusal çıkarları önceleyen ve uluslarüstü kurum ve uygulamalara karşı mücadele eden aşırı sağ partilere olan teveccühü artırdı.

Mevcut oy oranlarıyla yabancı düşmanı ve ırkçı partilerin AB Parlamentosu’nda çoğunluğu elde etmeleri ya da üye ülkelerde tek başlarına iktidara gelmeleri yakın vadede mümkün değil. Fakat unutmamak lazım ki, son yirmi yıldır aşırı sağın yükselişi karşısında gerileyen merkez sağ ve merkez sol partiler, halk nezdinde popülerliklerini temin edebilmek için, aşırı sağın birçok söylemini âdeta parti programlarına ithal ettiler. Bir başka deyişle, aşırı sağcılar Almanya ve Fransa’da henüz iktidara gelmeseler de, bunların başta mülteciler olmak üzere birçok konudaki fikirleri iktidar partileri tarafından uygulamaya sokuldu. Bu tuhaf durum belli bir süreç içinde cereyan ettiği için belki göze batmadı ama son 20 yılda Almanya’da Hıristiyan Demokrat Parti’nin nereden nereye geldiğini iyice tahlil ederseniz, AfD’ın hangi düşüncelerinin benimsendiğini çok açık şekilde görürsünüz.

Elbette işin bir de Türkiye boyutu var. 35 yıldır AB’ye aday olan ülkemiz için müzakere sürecinde 9 yıldır yeni bir fasıl açılmadı. 11 yıldır vizelerin kalkmasını, 7 yıldır gümrük birliğinin güncellenmesini bekliyoruz. Daha çok bekleriz. Aşırı sağın güç kazanması Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin geleceğini daha da problemli hâle getirecek.

Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum. Nice güzel bayramlara...

Türkiye gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat