Trump gelmeden Orta Doğu’da savaş çıkarmak

  • GİRİŞ21.07.2024 09:11
  • GÜNCELLEME21.07.2024 09:11

Son üç hafta içinde kasım ayında ABD’de yapılacak başkanlık seçiminin neticesini çok büyük ölçüde tayin eden iki önemli gelişme yaşandı. İlki mevcut Başkan Biden ile eski Başkan ve Başkan adayı Trump arasındaki televizyon münazarasıydı. Trump’ın performansı her zamankinden daha iyi değildi. Ama Biden o kadar kötüydü ki, münazara öncesinde kamuoyu yoklamalarında başa baş gözüken tablo Trump lehine 10 puan kadar değişti. Demokrat Parti’nin ileri gelenleri ve Kongre üyeleri Biden’ı adaylıktan çekilmeye zorlayan sert bir kampanya başlattılar. 19-22 Ağustos tarihlerinde Şikago’da toplanacak Demokrat Parti Kongresi öncesinde yeni bir başkan adayı arayışı yoğunlaşarak sürüyor. Demokratlara yakın bir duruş sergileyen tüm ABD basın organları ağız birliği etmiş, Biden’ın çekilmesini istiyorlar. Açıkçası böyle güçlü bir talebe Biden’ın daha fazla dayanmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum.

İkinci önemli gelişmeyse, Trump’ı hedef alan suikast girişimiydi. Saldırıdan kulağından hafif yaralanarak kurtulan Trump’ın verdiği ikonik poz birçok Amerikan gazetesinde eski başkanın “seçim zaferi duruşu” olarak nitelendirildi. Gerçekten de suikast girişiminin arkasında kimin olduğu tartışmasından bağımsız olarak, bu saldırı Trump’a karşı açılan ceza davalarının kamuoyunda oluşturmakta olduğu olumsuz havayı büyük ölçüde dağıttı.

Bugün seçim yapılsa Trump’ın kazanacağından kimsenin şüphesi yok. Biden adaylıktan çekilmezse, kasımda da böyle bir sonuç çıkacaktır. Demokratlar adaylarını değiştirse, Trump’ın karşısında varlık gösterebilecek güçlü bir siyasi figür ise ortada yok. Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in seçim sürecindeki performansı, Biden’ınkinden bile kötü olabilir. Eski Başkan Obama’nın eşi Michelle Obama ise daha iyi bir sonuç elde edebilir.

ABD siyasetinde, hiç görülmedik ölçüde tuhaf gelişmeler yaşanmaktayken Orta Doğu’da büyük bir çatışma çıkması ihtimali her geçen gün artıyor. İsrail’in Filistin’deki katliamları hız kesmeden devam ederken bu ülkeyle Lübnan’da üslenmiş Hizbullah arasındaki gerilim had safhaya ulaştı. İsrail, Lübnan sınırına yığınak yaparken, Hizbullah’ın İsrail’in kuzeyine küçük çaplı saldırıları oluyor. Fakat cuma günü meydana gelen bir gelişme çatışmanın yayılması riskini daha da artırdı. Tel Aviv’e insansız hava araçlarıyla ve bir balistik füzeyle düzenlenen saldırının arkasında Husilerin olduğunun Suudi Arabistan basını tarafından iddia edilmesi son derece dikkat çekiciydi.

Kısa süreli ve kontrollü İran-İsrail çatışmasının ardından İsrail yönetimi İran’ın nükleer programı konusunu bir kez daha gündeme getirmişti. Hizbullah’ın İran tarafından desteklendiği ve Tahran yönetiminin Orta Doğu’daki temel istikrarsızlık kaynağı olduğu fikrini sürekli gündemde tutmaya çalışan Tel Aviv, şimdi de Husilerin İran tarafından İsrail hedeflerine yönlendirildiğini savunuyor. Netanyahu Batı hükûmetlerini İran’a karşı ortak hareket etmeye çağırırken, ABD’deki bazı yorumcuların Trump’a suikast girişiminin arkasında da İran’ın olduğu iddiasını ortaya atması manidar.

İsrail Başbakanı Netanyahu 24 Temmuz’da ABD Kongresi’nin ortak oturumunda konuşma yapacak. Bu Netanyahu’nun Kongre’ye dördüncü hitabı olacak. Başka hiçbir yabancı lider bu kadar çok Kongre’ye davet edilmemişti.

Netanyahu konuşmasını 7 Ekim saldırılarının İsrail halkına nasıl bir acı yaşattığı üzerine inşa edecek ve Gazze’de bugüne kadar 40 binden fazla sivilin ölümüne yol açan İsrail saldırılarını meşrulaştırmaya çalışacak. Hiç şüphe yok ki, Kongre üyeleri Netanyahu’nun konuşmasını ayakta alkışlayacaklar. ABD siyasetinin seçime kilitlendiği bir ortamda, Musevi lobisinin bilhassa basın ve finans sektöründeki ağırlığının bilincinde olan Kongre üyelerine hitap etme fırsatını yakalayan Netanyahu’nun konuşmasında İran’a değinmemesi sürpriz olur.

Trump’ın başkanlığı dönemindeki dış politikasını tekrar seçilmesi durumunda da devam ettirmesi ve ülkesini çatışma bölgelerinden çekmek için radikal adımlar atması bekleniyor. Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşına bakışının Biden’dan farklı olduğunu biliyoruz. Orta Doğu’da ise İsrail’in arkasında olduğunu, ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak ve Golan tepelerinin ilhakını tanıyarak göstermişti. Bununla birlikte, İran’la doğrudan bir çatışmaya girmek istemediğini de ortaya koymuştu. Netanyahu’nun en önemli amacı ABD’nin desteğiyle İran’ın nükleer altyapısını tamamen yok etmek. Trump buna yanaşmayabilir. Netanyahu, Kongre’de İran’a saldırı konusunda güçlü bir irade ortaya çıkarsa Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduğunda buna direnemeyeceğini hesaplıyor.

Seçimi kazandığında İran konusunu Trump’ın uçağına bırakmanın en kestirme yoluysa, seçimler öncesinde Hizbullah ve Husiler ile İsrail arasındaki gerilimi iyice tırmandırmaktan geçiyor. Netanyahu daha yaygın bir çatışmanın ortaya çıkmasının hem İran’a karşı ABD desteğini artıracağını hem de Gazze’deki soykırımı bir nebze gündemden çıkaracağını düşünüyor. Kongre’deki konuşmasında Netanyahu’nun İran’la ilgili hangi hususlara değineceğini çok iyi analiz etmek lazım.

Dün Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıl dönümünü görkemli törenlerle kutladık. Kıbrıs Türklerini etnik temizlik ve soykırımdan kurtaran harekâtta şehit olan tüm askerlerimizi, Kıbrıslı mücahitleri ve çıkartma kararını veren devlet adamlarımızı rahmetle anıyorum. Tüm gazilerimizi şükranla yâd ediyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uluslararası alanda özgür, bağımsız ve egemen olarak yaşayacağı uzun yıllar diliyorum.

Prof. Dr. Çağrı Erhan / Türkiye Gazetesi

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat