Tehcir ile Orta Doğu’da sınırları değiştirmek
- GİRİŞ02.02.2025 09:33
- GÜNCELLEME02.02.2025 09:33
ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze soykırımı sırasında yerlerinden edilen milyonlarca Filistinlinin komşu ülkelere taşınması önerisi bölgenin geleceğine dair endişelerin derinleşmesine yol açtı. Uluslararası hukuka açıkça aykırı olan böyle bir uygulamanın yapılmasına engel olmak mümkün mü? 100 binden fazla insanın katledilmesini engelleyemeyen mevcut uluslararası sistemin, şayet Trump ve İsrail bu konuda kararlılarsa, bu eylemin önüne geçebileceklerine inanmamızı gerektirecek hiçbir iyimser sebep bulunmuyor.
Önümüzdeki hafta İsrail Başbakanı Netanyahu Washington’a gidiyor. Trump’la yapacağı görüşmenin en önemli maddesini Filistin’in Filistinlisizleştirilmesi sürecinin nasıl işletileceği oluşturacak. Başkan Trump, “İsrail’in çok küçük olduğunu” söylemişti. Yani ABD yönetimi, 1948’den bu yana topraklarını Filistinlilerin ve komşularının aleyhine katbekat artıran İsrail’in daha da büyümesini istiyor. Bu noktada akla iki soru geliyor: İsrail ne kadar büyütülecek? Filistinliler nereye gidecek?
Birinci sorunun cevabı muğlak. İsrail’deki koalisyonun ortağı olan bazı radikal partilere kalırsa, “Nil’den Fırat’a kadar Arz-ı Mev’udun tamamını” isteyecekleri kesin. Netanyahu ise işgal altındaki Golan Tepeleri'nin, güney Suriye’deki alanın ve elbette Gazze’nin kendi topraklarına resmen eklenmesini talep ediyor. Son dönemde Batı Şeria’da yürüttüğü operasyonlar gösteriyor ki, İsrail Gazze ile de yetinmeyerek, Filistinlilerin yaşadığı diğer toprak parçalarını da ele geçirmeyi hedefliyor. Trump bu isteklerin tamamına “evet” der mi ve İsrail’in yanında durur mu bilmiyoruz. Ama görünen o ki, daha önce ilhakını onayladığı Golan’ın İsrail’in parçası olduğuna dair tutumunu değiştirmeyecek olan Trump, Gazze konusunda da Netanyahu’yu destekleyecek.
Gazze yasa dışı şekilde İsrail’e verilecekse, soykırım mağduru Filistinliler ne olacak? Trump, “komşu ülkelere gitsinler” diyor. Komşular, Mısır ve Ürdün. Her ikisi de endişeli. Mısır, kendi iç dengelerini değiştirebilecek çoğunluğu muhafazakâr bir kitleyi kabul etmek istemiyor. Ürdün’de ise durum daha da karmaşık. Yaklaşık 11 milyon 400 bin olan Ürdün nüfusunun, resmî rakamlara göre yüzde 30’u Filistinli. Ürdün kimliğine sahip olmayan ya da hiçbir şekilde kaydı bulunmayanlarla birlikte bu rakamın aslında yüzde 50’ye yakın olduğunu savunan araştırmalar var. Ülkede ayrıca Suriye iç savaşından kaçıp gelen 1,5 milyon da Suriyeli mülteci bulunuyor. Gazze’de oturan Filistinlilerin Ürdün’e “sürülmeleri” durumunda bu ülkenin demografik yapısı altüst olacak.
Filistin ve Suriye topraklarına İsrail tarafından el konulmasına ve ABD’nin bu işlemin arkasında durmasına bölgedeki en güçlü Arap aktör konumunda olan Suudi Arabistan’dan şu ana kadar karşı duruş sergilenmedi. Trump’ın “yatırım taahhüdü” adı altında 1 trilyon dolarlık “koltukta oturma güvence bedeli” tahakkuk ettirdiği Riyad yönetiminin önümüzdeki aylarda da sesini yükseltmesini beklememek lazım. Aynı durum "İbrahim Antlaşmaları"nı yenileme baskısı altındaki diğer Körfez ülkeleri için de geçerli. Uzun lafın kısası, Trump “hadi, tehcir başlasın” derse, Filistinlilere, Mısır’a ve Ürdün’e omuz verecek bir Arap ülkesi bulunmuyor.
Tasarlanan tehcirin BM ilkeleri başta olmak üzere uluslararası hukukun var olan tüm metinlerine aykırı olduğunu, hâlen soykırım ve diğer savaş suçlarından yargılanmakta olan bir devletin, yaptıklarının bedelini ödemek yerine, üstüne bir de ödüllendirilmesinin hiçbir izahının bulunmadığını söylemeye gerek yok. Ama Trump’ın bu bölgede istediği gibi hareket etmesini engelleyebilecek bir güç de yok.
Türkiye başta olmak üzere uluslararası hukuka ve insanlık değerlerine bağlı devletler tarafından yürütülecek tüm girişimlere rağmen ABD desteğindeki İsrail tehciri başlatırsa bunun orta vadede üç sonucu olabilir. Birincisi, Mısır’da Sisi yönetimine karşı çok güçlü bir halk hareketi tetiklenebilir. İkincisi, Ürdün’de mevcut rejim değişebilir ve hatta Filistin devletinin burada kurulması için yeni bir plan devreye alınabilir. Üçüncüsü, tüm Arap ve İslam dünyasında, Filistinlilere yapılana destek olan ya da göz yuman yönetimlere karşı bir dip dalga yükselmesi gerçekleşebilir. Bu ise 15 yıl öncekinden çok daha sarsıcı etkileri olabilecek yeni bir “Arap Baharı"nı tetikleyebilir.
Önümüzdeki dönemde Orta Doğu’daki sınır değişiklikleri ve nüfus hareketlerinin sadece Filistin-İsrail bölgesiyle sınırlı kalması mümkün olmaz. Şayet Trump düğmeye basarsa, Suriye ve Irak’ta da yeni hareketlenmeler olacaktır. Ankara’nın her iki ülkede de devam ettirdiği aktif diplomasi, Türkiye aleyhine bir durumun ortaya çıkmasına mâni olmaya matuftur.
Prof. Dr. Çağrı Erhan / Türkiye Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol