MİT'in içindeki köstebek kim?
- GİRİŞ14.02.2012 09:25
- GÜNCELLEME14.02.2012 09:25
Bugünlerde gündemimizle de alakadar çok önemli bir film sinemalarda oynuyor. Adı Köstebek. Soğuk Savaş döneminin casusluk öyküleri deyince akla ilk gelen ismi olan John Le Carré’ın Tinker, Tailor, Soldier, Spy ( Tenekeci, Terzi, Asker, Ajan diye çevirebilirsiniz) adıyla yazdığı dünya çapındaki bu ünlü roman İngiliz istihbaratının beş tepe yöneticisinden birinin Ruslar adına çalışmasını konu ediniyor.
Budapeşte’deki operasyonda Ruslara karşı başarısız olan İngilizler içeride bir köstebek olduğunu anlıyorlar. Ve film bu köstebeğin kim olduğunu bulmaya çalışan İngiliz istihbaratı MI6’nın çalışmalarına odaklanıyor. (Meraklısına not: Orijinal romanda Hong Kong’da geçen bölümler filmde İstanbul’da geçiyor. Hem filmin hem de romanın pür dikkat gerektirdiğinin de altını çizelim.)
Kendisi de bir zamanlar MI6’ya çalışmış, gerçek adı David John Moore Cornwell olan John Le Carré’ın bu romanı aslında gerçek bir olaya dayanıyor. Görev yaptığı dönemde çifte ajanlıkla suçlanan Kim Philby’nin gerçek hikayesi bu roman. Yani İngiltere gibi güçlü bir devlettin istihbaratının en tepesinde hainlik mevcut.
Bugünlerde PKK’nın şehir yapılanması olan KCK soruşturmasını yürüten savcılar (kendileri görevden alındı) KCK’yı organize ettikleri gerekçesiyle MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve eski Müsteşar Emre Taner’in de içinde olduğu dört MİT görevlisi hakkında yakalama kararı çıkarttı. Elbette hiç kimse devletin istihbarat kurumları dahil üst düzey kamu görevlileri sorgulanmaz demiyor. Ama iş bu kadar ele yüze bulaştırılmamalıydı.
Savcı istese bu işi Başsavcılığa bildirir, Adalet Bakanı’yla görüşülerek bu iş medyaya sızmadan halledilebilirdi. Ne var ki Emniyet işi medyaya servis ederek sanki ne olup bittiğinden kamuoyunun haberi olsun ister gibi bir tavra büründü. Sonuçta iş elinde patladı ve KCK operasyonlarını yapan bazı polis şeflerinin görev yerleri değiştirildi.
Peki savcının elinde gerçekten ciddi deliller var mı, yoksa iktidar mücadelesinde kurumlar arasında güç paylaşımı mı yaşanıyor? Bir kere biliyoruz ki Hakan Fidan Başbakan’a çok yakın bir isim. Türkiye’deki Ergenekoncuların hamisi olan ve ABD’deki neo-conlarla sıkı bağları olan MOSSAD da Fidan’ı istemeyenlerden. Çünkü MOSSAD bugüne dek Türkiye’de ne olup bittiğini hep biliyordu. Nerden mi? İçerideki adamlarından (!) Ayrıca ABD’li gazeteci Seymour Hersh’ün vakti zamanında iddia ettiği gibi MOSSAD alttan alta Kuzey Irak’ta de facto bir Kürt devletinin kurulmasını hep destekliyordu. Dediği oldu da. Öte yandan Öcalan’ı Suriye’nin kucağında yıllarca besledi MOSSAD. Bütün bunları yaparken CIA’den de ciddi yardımlar alıyordu.
Yeniden konumuza dönersek, kim ki Fidan hakkında yakalama kararı çıkartıyorsa bu işi Başbakan’a kadar götürebilirdi. Neticede Oslo görüşmesi Başbakan’ın onayıyla gerçekleştirildi. Yıllardır bir türlü sonlandıramadığımız Kürt meselesinin arka planı hep PKK’ya çıkıyordu. Mecburen hükümet PKK’yla resmi yıllardan olmasa bile gayri resmi yollardan görüşmek zorunda kaldı. Hem PKK hem KCK hem de Kürt meselesini halletmek için atılan bütün olumlu adımlara ihtiyaç var.
Tabii devletin her kurumu atılan bu olumlu adımları farklı yorumlayabiliyor. Türkiye gibi bir ülkede niçin derin devlet olmadığının en güzel kanıtı bu son yaşadığımız olaydır. Eğer Oslo’da PKK’nın tepe isimleriyle MİT yetkilileri Başbakan’ın onayıyla görüşüyor ve bu görüşme birileri tarafından basına sızdırılıyorsa devletin derin yapılanmasında sorun var demektir.
Ayrıca bir şey daha demektir: İstihbarat teşkilatınızda köstebek (ler) var demektir. Ve devlet bu köstebekleri bulmak zorunda.
Savcıları, polisleri görevden alarak işin görünen kısmını halledebilirsiniz, hallettiniz de. Ama içerideki sorunu çözemezseniz sıkıntı başka şekilde kendine gösterir. Bu da gösteriyor ki, MİT’in içinde başka bir klik var. Bu kliğin amacı ne olabilir? Ya PKK bitmesin istiyordur ya da yerli değildir ve başkasına hizmet ediyordur.
Bu son yaşadığımız olay Emniyet-MİT çatışmasıysa ben bunu bir vatandaş olarak çok dert etmem. Neticede siyasi irade bunu halledebilir. Ama her iki kurumun içinde hain ya da çifte ajanlar varsa sıkıntı var demektir. Emniyet Müdürlüğü Dış İlişkiler sorumlusunun ABD Büyükelçiliğine Ergenekon soruşturması hakkında bilgi verdiği de söyleniyor. Doğru mu yanlış bilmiyorum. Umarım yalanlanmıştır. Şayet doğruysa herkes boşuna konuşuyor demektir.
İngiliz istihbaratı kendisine hainlik edeni nasıl cezalandırıyor, onu filmde izler, kitapta okursunuz. Bizde hain varsa, bulup çıkarmak o kurumun boynunun borcudur. Unutmayalım ki, her güçlü istihbarat teşkilatı bizim gibi kritik bölgedeki ülkelerin belirli mevzilerine mutlaka ajanlarını yerleştirirler. Soğuk Savaş dönemi böyleydi. İnşallah şimdi böyle değildir.
Cem Küçük - Haber 7
cemkucuk@gmail.com
twitter.com/cemkucuk55
facebook.com/cemkucuk1
Yorumlar4