28 Şubat Aslında Neydi?
- GİRİŞ13.04.2012 09:19
- GÜNCELLEME13.04.2012 09:19
Atilla Yayla tespitinde son derece haklıydı. Aslında 28 Şubat bir nevi atanmışlar ve seçilmişler meselesiydi. Kendisini ülkenin ve rejimin bekçisi sanan askerler bir türlü içlerine sindiremedikleri Erbakan’ı devirmek için türlü kumpaslar çevirmişlerdi.
Bir darbenin başarılı olması için çeşitli aşamalar var. Medyanın size koşulsuz destek vermesi lazım. Sivil toplumun arkanızda olması gerekir. Üniversiteler, yargı, işadamlarının da destekleri olsa fena olmaz hani. Bir de NATO üyesi ülkeyseniz ABD’nin bu işe olur vermesi elzemdir. Yoksa bütün çabalarınız boşa gider.
Dönemin ABD Dış İşleri Bakanı Madeline Albright Erbakan hükümetinin aktif bir darbe olmadan istifa ettirilmesi gerektiğini içimizdeki İrlandalılara (!) deklare etmişti. Ali Kalkancılar, Fadime Şahinler, Aczmendiler bu işin sadece vitrin yüzleriydi. Türkiye olur da yüzünü Batı’dan Doğu’ya kaydırır diye endişelenenler vardı. Ne de olsa Türkiye Batı için yüksek faiz demekti. Rant kapısı demekti. IMF sopasıyla çok rahat korkutuluyorduk. Ha, Erbakan ekonomiye düzene sokmaya başarıyor gibiydi. İşçi, memur, emekli hayatında görmediği zammı almıştı. Devleti soyup soğana çevirmeye alışmış ve bürokrasi eliyle zengin edilmiş işadamları için kolay para devri bitmişti.
Yerli ve yabancı unsurların çıkarları eşzamanlı olarak zedelenince Refah-Yolu yıkmak onlar adına farz oldu. Her türlü hukuksuzluklar icra edildi. 28 Şubat 1997’de hükümete Milli Güvenlik Kurulu’nda dayatmayla imzalar attırıldı. Darbe tehditleri havada uçuştu. Eğriye eğri, doğruya doğru Erbakan da biraz devletçi kafadaydı. Askerle hükümet arasında sorun yok gibi gösteriyordu. Halbuki vardı. Belki Erbakan sine-i millete dönse her şey çok farklı olabilirdi.
Elbette seçilmiş bir hükümete pervasızca saldırıp onu istifaya zorlamak demokrasilerde pek olacak bir şey değildi. Bizde oldu. Peki 28 Şubat aslında neydi?
28 Şubat gözünü açmış müteşebbis Anadolu insanının önüne kesen illegal bir hareketti. Yeşil sermaye diye güya kötülenerek namusuyla iş yapan temiz, mütedeyyin Anadolu insanın ayağına tekme atılmıştı. Türkiye belki de ilk kez bölgenin süper gücü olma şansını 1990’lı yılların sonunda yakalamıştı. 28 Şubat buna mani oldu.
Zaten yetersiz olan ara eleman sıkıntısı 28 Şubat ürünü 8 yıllık eğitim safsatasıyla iyice sıfırlanmıştı. Anadolu insanın çocuklarının önü kesilmişti yani. Normal lise mezunu bir öğrenciyle imam hatip mezunu artık eşit sayılmıyordu. Çünkü 28 Şubatçılara göre eşitler arasında birinci diye bir şey yoktu ve imam-hatipliler ikinci sınıftı. Türkiye hızla dönüşüp güçlü bir ülke olma yolundan yeniden yokluk günlerine sürüklenmişti. Yoksullukta eşitlikti Anadolu insanına reva görülen.
Öte yandan bankaların içleri boşaltılarak bir rakama göre 55 milyar Dolar, bir rakama göre 80 milyar Dolar uçup gitmişti. Ekonomik fatura halka çıkmıştı. Dönemin bazı askerleri batık bankaların yönetimindeydi. Kimse de hesap soramıyordu. Sormak isteyenin akıbeti pek iyi olmuyordu. Yani medya ortalıyor, askerler havadan gelen topu gol yapmak için kural tanımıyordu. Yargı taraflı hakem gibiydi. İşi bilim üretmek olan üniversite hocaları asli görevlerini unutup ideolojik bağnazlık ipine sarılmışlardı.
28 Şubat asla milli bir tasavvurun dışa vurumu olamazdı. Hiçbir kurmay zeka yüzde 70’i muhafazakar olan halk kitlesini karşısına alamaz. Böyle bir şeyi aklının ucuna getiremez. Başörtüsü düşmanlığını, saç, sakal takıntısını kendisine şiar (!) edinmiş sözde burjuvazi de post-modern darbeyi fütursuzca destekliyordu.
Öte yandan Müslüman takıntısını aşamamış Mason localarının da bu darbe süresine katkıları yadsınamaz. Ancak birileri darbe heveslilerine kötü niyetle iyi murada varılamayacağını anlatmamış anlaşılan. Aradan 15 yıl geçti ve 28 Şubat soruşturması nihayet başladı. İlk gözaltıları daha birçok gözaltının izleyeceği açık görünüyor. Eksik ya da fazla 12 Eylül’le olduğu gibi 28 Şubat’la da hesaplaşılıyor. Bu işin failleri gereken cezaları da alacaklar. Peki kırılan gönülleri kim tamir edecek? Hayatları karartılan insanları kim normale döndürecek? Eğitim hakları gaspedilenlerin hesabını kim verecek? Millete yüklenen maddi ve manevi faturaları kim ödeyecek?
Türkiye artık darbeler defterini açılmamak üzere kapatmalı. Öyle bir kapatmalı ki, kimsenin aklına değil darbe yapmak, heves etmek bile gelmemeli. Yoksa kaybedilen yıllar geri gelmiyor.
Cem Küçük / Haber 7
cemkucuk@gmail.com
twitter.com/cemkucuk55
facebook.com/cemkucuk1
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol