Görünmeyen el, en büyük kellenin peşinde

  • GİRİŞ15.08.2011 11:00
  • GÜNCELLEME15.08.2011 11:00

Obama’nın kuyusunu kimin bilgisayarları kazıyor?

Artık çok daha geniş bir konsensus var, açıktan söylersem başıma iş gelmez herhalde… İmparatorluğun ekonomisi hiç iyi değil.

‘’ABD’nin iflasına saatler kala…’’ yazısını yazdığımda tarih 16 Mayıs’tı.

Haber7 bu konuyu manşetine taşıdığında henüz Türk medyasında pek kimsenin haberdar olduğu bir konu değildi borç tavanı krizi… 

Hatta o yazımdan sonra taşa sarılarak atılan bazı emailler de, ‘’amma uçmuşsun’’ havasındaydı: ‘’Böyle bir şey var da neden hiç medyada yok. Dünyanın Süper Gücü’nden ve resmi parası küresel tedavül aracı olan bir ülkeden bahsettiğinin farkında mısın?’’ uyarıları taşıyordu.

Temmuz sonundan itibaren tüm dünya medyası 2 Ağustos’a kadar hop oturup hop kalktı.

CAN YÜCEL GİBİ SİNİRLENİYORUM

Oysa ki o yazıda ‘komplo teorisi’ sayılabilecek birşey yoktu. Sanıyorum iflas’ kelimesine takılmışlardı.

İnsanların uçuk komplo teorilerine karşı tetikte olmasını anlıyorum da, Amerika hakkında iyi haberler vermeyen her haber ve analizi, komplo teorisi görme temayülünü anlamakta güçlük çekiyorum.

Can Yücel gibi sinirleniyorum böyle tepkilere; Bizim orda kötüye kötü denir! İmparatorluğun ekonomisi kötüyse kötü diyeceğiz, ne diyeceğiz?

Şimdi genel tablodaki bu kötü görünüme rağmen, ABD, bana pek de doğal görünmeyen ve nedense Adam Smith’e ait olduğuna bir türlü ikna olamadığım ‘görünmez el’in marifetiyle derin bir krize sürükleniyor.

Ne kadar derin henüz bilmiyoruz ama krizin efendilerinin, 2012 Kasım ayında ‘’en büyük kelleyi’’ götürmeye yetecek kadar derin bir kriz peşinde olduğu yolunda şayialar var…

KOMPLO TEORİSİ PİYASASI DA HAREKETLİ

Komplo teorisi piyasası da en az Dow Jones kadar hareketli bugünlerde.

Bu piyasada 4-5 aydır işlem gören bir teori diyor ki, Mahşerin dört atlısı, yani, ‘Military Industrial Complex, Wall Street, derin Kongre ve Likudçu meşhur Lobi' bir araya gelip Voltran’ı oluşturdu ve Obama’ya Jimmy Carter kefeni biçtiler.

Yani Obama’yı da tek dönemlik başkan olarak Chicago’ya hatta mümkünse Kenya’ya uğurlama peşindeler.

Piyasada son günlerde hisseleri yükselen bir başka komplo teorisi de diyor ki, ‘’hayır, krizin arkasında Amerikan sisteminin iki esas oğlanının çatışması var.’’ Artık gerileme devrine girmiş imparatorluğun masrafları ile gelirleri epeydir birbirine denk değil. Bütçeyi ‘military industrial complex’ kemiriyor, menkul varlıkları ise Wall Street…

İmparatorluğun bütçesindeki kesintiye ve bazı radikal denetimlere gitmekten başka çaresi olmadığı ortaya çıktıkça, kimin musluklarının kısılacağı ile ilgili bir sistem içi mücadele başladı.

WALL STREET CEPHESİ

Wall Street yapay krizlerle oluşturduğu korku havasıyla statükosunu korumaya çabalarken, Askeri endüstriyel kompleks de güvenlik konusundaki toplumsal paranoyayı kaşıyarak, gerekirse ‘false flag’ terörist eylemlerle yaratacağı korkuyla statükosunu ve bütçesini korumaya çalışıyor.

Bu teoriye göre bugünlerde Wall Street ve Afganistan’dan aynı anda kötü haberler gelmesi tesadüf değilmiş. Seçilmiş hükümetini zora sokmak ya da satükosunu koruma ve kollama için kriz yaratmak için çabalayan bürokrat kuklalar ve onların ilgili sermaye kesimindeki ağa babalarının şovunu izliyormuşuz…

Wall Street cephesinde, finansal yatırım bankaları, spekülatörler, kredi derecelendirme kuruluşları,mortgage dünyası, otomobil, öğrenim ve iş kredisi veren şirketler, kredi kartı devleri, fonlar, finansal danışmanlık şirketleri ile ekonomi medyası varmış.

Askeri Endüstriyel Kompleks’in saflarında ise, silah üreticileri, askeri üsler, askeri müteahhitlik şirketleri, özel güvenlik şirketleri, istihbarat kurumları, İç Güvenlik teşkilatı, federal ve yerel polis güçleri ve Pentagon’a duyarlı medya ve gazeteciler yer alıyormuş…

WALL STREET'TEKİ TUHAFLIKLAR

Şimdi komplo teorilerini bir kenara bırakayım da Wall Street’teki tuhaflıklardan özellikle dikkatimi çekeni sizinle paylaşayım. 

Kongre uzlaşıyor, borç tavanını yükseltiyor ama bu, krizi gelmiş Wall Street’i kesmiyor. Aynı gün içinde sert yükselişler ve düşüşler kafaları karıştırıyor. Bir saat önce piyasalar düşerken ‘ekonomi kötüye gidiyor’ diye bas bas bağırıyor ekonomi medyası… Aniden piyasalar toparlanıyor ve endeks yukarıya yöneliyor. Bu kez de ‘ekonomi toparlanıyor’’ haberleri akıyor.

Bizden, bir saat içinde böyle iyileşip kötüleşebilen bir ‘gerçek ekonomi’ olabileceğine inanmamız isteniyor.

New York Post önceki gün Dow Jones endeksini ‘’or..pu perdesi gibi, inip inip kalkıyor’’ diye manşetine taşıdı. Gazeteler artık New York tahteravalli borsası diyor. 

Kim bu hisseleri bu kadar kısa sürede alıp satanlar, merak ediyor insan… Nasıl bu kadar hızlıca panik ya da kar haletine girip çıkabiliyorlar?

WALL STREET'İN GİZLİ SİLAHI

Cevap Wall Street’in pek konuşulmayan ‘gizli silahı’nda saklı belki de... Bu silaha geleceğim ama önce 14’ncü yüzyılda kısa bir mola verelim.

1300’lü yılların hemen başında, Hollandalı burjuva Van der Beurze(Bursa), bugün Belçika sınırları içinde kalan Anvers’teki binasında tüccarları toplar ve gemiler daha limana yanaşmadan içindeki malları alıp satarlarmış. Bu buluşmalara, vesile olan adamın soyadından dolayı bu toplanmalara ‘beurzen’ dendiği rivayet edilir. Beurzen buluşmaları çevre şehirlere de yayıldı. İtalyanlara ‘borsa’ şeklinde geçti ve yüzyıllar içinde bir finansal yatırım aracı oldu.

İlk resmi borsa binası ise Amsterdam’da kuruldu. Yüzyıl Hollandalı tüccarların denizcilerin yüzyılıdır zira… New York bile Hollandalılara aittir ve o günlerdeki adı New Amsterdam’dır. Bugünkü Manhattan’ın güney ucunda küçük bir kasabadan ibaret New Amsterdam’ın ilk yerleşimcileri, şehirlerini civardaki kızılderililerden korumak için kasabanın en kuzeyine 3-4 metre yüksekliğinde tahta bir duvar inşa eder. Hollandalılar, duvara paralel uzanan sokağa ‘’Waal Straat’’ dediler.  Sonradan adı ‘’Wall Street’’ olan bu sokaktaki görünür duvar 1700’lerin başında yıkıldı. Görünmez duvar ise hala duruyor. Wall Street’e hala isteyen herkes giremiyor. 1700’lerin sonuna doğru tüccarlar sokaktaki bir çınar (buttonwood) ağacının altında toplanıp alım satım yapmaya başladılar. Bu alım satımı bir kurala bağlamak isteyince 1792 yılında tarihe ‘Buttonwood Sözleşmesi’’ olarak geçen bir akit yaptılar. Bu akit, New York Stock Exchange’in yanı New York Borsasının resmi doğumu oldu.   

1882 yılında Charles Dow ve Edward Jones adında iki gazeteci Wall Street'te hisse senedi alım satımı için soyadlarının birleşimiyle adını oluşturdukları şirketlerini kurdular. Dow Jones, müşterileri için günlük bir bülten yayınlamaya başladı. New York Borsasında işlem gören hisse senetlerindeki değişiklikleri gösteren Dow Jones Sanayi Endeksini de bu bültende yayınlamaya başlayan şirket, 1889 yılından itibaren bu bülteni The Wall Street Journal adıyla çıkarmaya başladı. Bugün her ikisi de bugünlerde başı dertte olan Rupert Murdoch’a ait Dow Jones endeksi ve Wall Street Journal gazetesi de maceramıza böyle katıldı.

Ekonomi bültenlerinin ‘piyasalarda bugün’ diye başladıkları haberlerde ilk baktıkları ana piyasa işte bu Wall Street Borsasıdır.

Piyasa, aslında bildiğimiz çarşı demek. Çarşı da Farsça, ‘dört’ demek olan ‘çar’ ile ‘taraf’ demek olan ‘su’ kelimelerinden oluşuyor. Eski şehirlerde merkez genellikle iki ana sokak ya da caddenin kesiştiği yer olduğu için, ‘’dörtyol’’ denmiş. Bizde genelde şehirlerin merkezi yani çarşı, Atatürk bulvarı ile Cumhuriyet caddesinin kesiştiği yerdir. Amerika’daki yerleşim birimlerinde çarşıya, ‘downtown’ diyorlar ki genellikle, nerdeyse her yerleşim biriminde birer tane bulunan ‘Main Street’ ile ‘Boradway’in kesiştiği yerdir.

Dow Jones ve Wall Street Journal gazetesinin arzı endam etmeye başladığı 19’ncu yüzyılın ikinci yarısının Google’ı, Apple’ı, Microsoft’u demiryollarıydı. Hem toplumsal hayatın hem de finans dünyasının yükselen yıldızı demiryolları şirketleriydi.

Demiryollarından önce kredi vermek, kredi verenler için kolaydı. En azından kredi verdiklerinin fabrikalarının dükkanlarının nerede olduğunu biliyorlardı. Ancak demiryolları, o günlerde ‘vahşi batı’da kol geziyor sürekli yeni hatlar inşa etmeye çalışıyorlardı. Çünkü hattı işletme hakkı da inşa edenindi. Ne kadarını sen inşa etmişsen o kadarının işletmesi sana ait. Yatırımcılardan kredi isteyen o kadar çok demiryolu şirketi vardı ki, yatırımcılar, hangi şirketin kredi vermeye değer, hangisinin riskli olduğunu bilmek istiyordu.

O günlerde Henry Varnum Poor ve John Poor adlı iki kardeş Maine eyaletinde yeni yeni zenginleşmeye başlamışlardı. Demiryolu işine giren John, 1849 senesinde American Railroad Journal adlı demiryolu dergisini satın aldı ve kardeşi Henry’i yayın yönetmeni yaptı. Henry Poor, 1860 senesinde ABD Demiryollarının ve Kanallarının Tarihi adlı kitabı yayınladı. Bu rapor, demiryolları şirketlerinin finansal ve icrai durumları hakkında kapsamlı bilgiler de içeriyordu. Sonradan H.W Poor şirketini kuran Henry’nin oğlu da babası gibi her sene bu kitabı bilgileri güncelleyerek yayınladı.

Derken, 1906 senesinde Luther Lee Blake adlı bir analist de Standard İstatistik Bürosunu kurdu. Standard şirketi, Poor’dan farklı olarak demiryolu sektörü dışındaki şirketlerin finansal durumunu analiz ediyordu ve bunu yılda bir kitap ile değil, kartlara yazarak daha kısa aralıklarla yapıyordu. 1941 senesinde her iki şirket birleşerek meşhur Standard & Poor's şirketini oluşturdular. Şirketi 1968 senesinde McGraw-Hill grubu satın aldı ve S&P’nin bugünkü büyük patronu Bush ailesine yakınlığıyla bilinen Harold McGraw III…

FİNANS PİYASASININ ÜÇ BÜYÜKLERİ

1909 yılında John Moody de demiryolu şirketleri bülteni işine girdi. Kredi derecelendirme kullanılan harfli sistemi ilk kullanan Moody’dir. Moody’i 1913’te Fitch takip etti ve böylece kredi derecelendirmenin ‘üç büyükler’i oluştu.  S&P ve Moody’s Amerika merkezliyken, Fitch Londra-New York merkezli ama Fransız FIMALAC grubuna ait bir şirket.

Bu 3 şirket 1929 Büyük Krizine kadar finansal yatırımcılara para karşılığı servis yapan birer şirketten başka birşey değildi. Peki onlara bugünkü güçlerini kim verdi? İronik olarak bugünlerde S&P’ye verip veriştiren Amerikan hükümeti… 1929 krizinden sonra borsayı ve bankaları düzene sokmak isteyen Washington, piyasaya sürülecek tahvil ve bonoların bu 3 şirketin derecelendirmesinden geçmesi gerektiğini yasaya bağladı. NPR’a konuşan New York Üniversitesi ekonomi tarihi profesörü Lawrence White, bunu, ‘devletin kendine ait bir işi dışardan müteahhitlere yaptırması’ gibi değerlendiriyor.

Üç büyükler’ yıllarca iyi krediyi riskli krediden ayırma konusunda yararlı işler yaptılar. Ta ki 1960’lar kredi işine ‘şike’ bulaşıncaya kadar.

Bu 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşu artık sadece kredi verenden para almıyordu, kredi almak için bono ve tahvil yayınlayandan da para almaya başladılar.

FOTOKOPİ MAKİNESİNİN İCADI

Profesör White bu kararın oluşmasında pek de dikkat etmediğimiz bir faktöre dikkat çekiyor; Fotokopi makinesinin icadı…

Kredi derecelendirme kuruluşu, yatırımcılara hazırladıkları rayting raporlarını üçüncü kişilere ya da ilgili şirketlerle de bedavaya paylaşabileceklerinden korkmaya başladılar. Borç isteyenden de kendi paralarını kendileri toplamaya karar verdiler ve artık onlara raporlarını para ile satmaya başladılar.

Sistemin ne kadar büyük yozlaşmaya yüztuttuğu ise ancak son 10 yılda anlaşılabildi. Enron’un iflas etmek üzere olduğunu görmezden geldiler ve piyasayı yanılttılar. Mortgage kredilerinin gruplandırılmasıyla oluşan RMBS ve borçların birleştirilerek yatırımcılara satıldığı borç iştiraklerine yani CDO’lara AAA kredi notu vererek, bankaların, fonların, devlet kurumlarının bu son derece riskli varlıklara yatırım yapmasını sağladılar. Tabii ki bunu hayır olsun diye yapmıyorlardı. Moody’s şirketinin bu riskli varlıkların derecelendirilmesinden doğan gelirleri 2002’de 61 milyon dolardan 2006 yılında 260 milyon dolara ulaştı. S&P’nin CDO’larden geliri aynı 4 yılda 64 milyondolardan 265 milyon dolara ve RMBS’lerden geliri de 184 milyon dolardan 561 milyon dolara fırladı.

Bu kredi derecelendirme kuruluşları ne yaptıklarını bilmiyor değillerdi. Bir S&P yöneticisinin çalışma arkadaşlarına 2006 yılında gönderdiği emaildeki, ‘’Umut edelim ki bu kağıt kartlardan ev yıkılmadan önce hepimizi emekli olmuş ve müreffeh bir hayat standardına kavuşmuş olalım’’ sözleri Senato raporuna bile girdi. Piyasayı riskli yatırımlarla şişiren kredi derecelendirme kuruluşları, 30 Ocak 2008 günü bütün bu riskli yatırımların kredi notlarını bir günde düşürerek ABD’deki mortgage krizinin başlamasını ve küresel ekonomik krize dönüşmesini tetiklediler. O gün sadece S&P 6 bin 300 ayrı reyting düşürdü.

WALL STREET'İN SIR BİLGİSAYARLARI

Bu yüzyılda birkaç büyük krizden geçen Amerika, ekonomisini korusun kollasın diye oluşturduğu güçlerin aslında ekonomik krizlerin de kaynağı olduğu gerçeği ile yüzyüze… Şimdi, 19’ncu yüzyılın demiryolu dünyasında oluşturulmuş kredi derecelendirme kuruluşlarına, bugünün teknoloji ve enformasyon çağında gerek olmadığı net şekilde konuşuluyor. Çok büyük olasılıkla bu kredi derecelendirme kuruluşları da sonlarının geldiğinin farkında.

Wall Street’te hangi taş kaldırılsa devasa ve ürkütücü bir hukuk dışılık ile yüzleşme ihtimali, şimdilik, ‘ortaya çıkabilecek gerçeklerin taşınamayabileceği korkusuyla’  Wall Street’i dokunulmaz kılıyor.

Ancak, çok uzak olmayan bir gelecekte, dokunulmazlara dokunulucağının işaretleri de var. Yine lafı uzattım gitmeden önce kısaca Wall Street’in sır bilgisayarlarından da bahsedeyim.

Borsalar, tarihsel olarak alıcı ile satıcıyı fiziksel olarak bir araya getirip, pazarlık yapmalarını sağlayan mekanlardı. Ancak 20’nci yüzyılın ikinci yarısında iletişim teknolojisindeki dev gelişmeler, borsalarda ‘insan’ olarak hazır bulunmayı gereksiz kıldı.

Ve son yıllarda önemli Wall Street yatırımcıları, ultra hızlı süper bilgisayar programları ile alışveriş yapmaya başladılar. Bu yüksek hızlı super bilgisayar programları, bir göz kırpması süresi içinde yaptıkları hisse alım ya da satımlarıyla muazzam büyüklükte paraların el değiştirmesine neden olabiliyor.

Bu bilgisayar tekniği, yakın zaman önce bir ‘hedge fon’un astrofizikçiler, matematikçiler ve istatistik uzmanlarını kiralayarak yaptırdığı elektronik ticaret programına dayanıyor. Goldman Sachs ve Credit Suisse gibi paranın efendileri de bu son derece karlı tekniği elde etmekte gecikmedi. Ve 2010 Mayıs’ında bu bilgisayarlardan birinin hatasının sadece 15 dakikada koca Dow Jones endeksini 600 puan düşürmesine kadar, Wall Street ağa babaları dışında çok az insanın bu süper bilgisayarlardan haberi vardı.

High Speed Trading’ denen bu teknik şu anda New York Borsasındaki alım satımların yüzde 80’inden fazlasında kullanılıyor.

Bu süper bilgisayarlar, tüccarını saniyenin 10’da 2’si bir sürede süper zengin yapabilir. Çünkü diğer ‘normal’ yatırımcıların gelişmeleri görmesi, şartları değerlendirmesi ve karar vermesi sonucunda alım satım yapmasına karşı muazzam bir avantajarı var. Bir alım satımda birkaç sentlik bir avantaj bile günlük toplam ticarette milyonlarca dolarlık fark demek. Kağıt gazetede hisse fiyatlarına bakarak alım satım yapan ‘’normal’’ yatırımcı, muhtemelen ne kadar ‘muazzam bir dezavantaja sahip’’ olduğunun farkında bile değil. 

Goldman Sachs gibi yatırım devlerinden orta ölçekli yatırımcılara kadar firmalar, bilgisayarlarını borsaların içindeki tüm hisse alım satım trafiğini tarayıp temayülleri anında farkedebilecek şekilde programlıyor. Bilgisayar algoritmaları saniyede binlerce alım-satımı tarayıp istatistiğini yapabilme ve belirlediği iniş ya da çıkış trendine göre otomatik olarak alım ya da satım yapma imkanına sahip.

Bazı ‘yüksek hız yatırımcıları’ daha ileri gidip borsaya belli bir ücret ödeyip kendi server’larını borsanın server’ının hemen yanına yerleştiriyorlar. Buna New York Borsasında ‘’co-location’’ diyorlar. Çünkü ana server’a ne kadar yakınsanız, milisaniyeler kazanabiliyorsunuz. Ve bazı ekonomistler, her alım satımda tek bir milisaniyenin kazanılmasının yılda 100 milyon dolarlık fark yaratabildiğine dikkat çekiyor.

Yüksek hızlı bu bilgisayar sistemini kurmak nerden baksan 250 milyon dolara mal oluyor. Yani, borsada büyük balık küçük balığı kolayca yutuyor. Küçük ölçekli bir borsa yatırımcısı, bu ‘high speed trade’ canavarlarını bir tür vahşi sarmaşığa benzetiyor: ‘’Aniden geliyorlar, borsayı iyice sarmalayıp sıkıp çıkarabildikleri kadar suyunu çıkarıyorlar. Suyunu çıkardıktan sonra da bir başka borsaya saldırıyorlar’’.

Ve bütün bu olup bitenden küçük yatırımcının haberi bile olmuyor. Bu muazzam hız ve çok küçük bir zaman diliminde muazzam işlem yapabilme yeteneği, borsalardaki iniş çıkışları da çok kısa sürede bütün küreye muazzam bir hızda yayabiliyor artık. Anlı şanlı borsacılık nerdeyse bir video oyununa dönüşüyor… Birçok analist, Dow Jones endeksinin geçen hafta boyunca bir inip bir çıkmasını, insanlar yerine bu süper bilgisayarların alım-satım yapmasına bağlıyor.

Bir Wall Street araştırma ve danışmanlık firmasının CEO’su olan Adam Sussman da, newjersey.com’a yaptığı açıklamada, yüksek hızlı ticaretin Wall Street’in değişkenliğinden beslendiğini bu değişkenliği de yatırımcıların korkularının beslediğini söylüyor. Yani, önce bir korku dalgası, bu dalganın endekste küçük de olsa bir düşme eğilimi yaratması ve milisaniyeler içinde bu eğilime göre satış yapmaya başlayan super bilgisayarlar… ‘’İnsanlar panik yaptığında bilgisayarlar harika iş çıkarıyor’’ diyor Sussman…

Hafta içinde bazı borsalarda ‘broker’ların panikleri bağırış çağırışları yansıdı ekranlara… Aynı anda Goldman Sachs’ın yeni merkezinin olduğu Jersey City’deki sessiz klimalı bir odadaki tek ses bilgisayarların server’ından çıkan ince hafif uğultuydu. Saniyeler içinde onbinlerce hisseyi sakince satıyordu bilgisayarlar. Robotların sahiplerinin yerine geçtiği bilim kurgu filmi gibi değil mi?

‘’Neden herşey insanların kontrolü altındaymış gibi yapıyoruz ki’’ diyor Wall Street Journal blogger’ı Evan Newmark, ve ekliyor: ‘’Trilyonlarca dolar, birbiriyle çirkin ve gürültülü şekilde sevişen bir grup bilgisayarın insafına kalmış durumda’’.

Tabii ki, bilimkurgu filmi ile gerçeği ayırdedebilecek durumdayız sevgili Evan... Bu bilgisayaların ‘şirket’ sahipleri var.

Ve, ne Beyaz Saray’da koltuğumuz ne de Borsa’da paramız olmasa da, Obama’nın yeniden seçilmesini şüpheli hale getiren o ‘şirketleri’ merak ediyoruz...

Cemal Demir - Haber 7
cemaldemir111@gmail.com

Yorumlar22

  • Sabit Kal 13 yıl önce Şikayet Et
    Borsanin bir kumar, kumarinda haram oldugunu bilenler, alin teri dökmeden. para kazanmanin gayri islami oldugunu bilirler ve bu kumara tevessül etmezler. Ama ayni oyun otomatigi gibi az verip cok yutan borsada bagimlilik yapiyor ve Islami Kurallara göre yasaklanmasi lazim. Ama madem seri serife göre idare edilmiyoruz, bari insanlarin emeklerini yiyen, carcur eden Borsa gibi modern kumar makinalarindan uzak duralim. Ve islama uygun yeni bir sistem gelistirelim. Tabiki Kombassan ve Yimpas gibi örneklerde Islam'a ve Müslümanlara atilmis büyük bir kazikti. 25 bin eurosunu yimpasa kaptiran biri olarak artik kime güvenecegimi bilmiyorum.
    Cevapla
  • Mütebessim 13 yıl önce Şikayet Et
    Wall Street'in Sır Bilgisayarları. İlginç ve güzel bir yazı. 1-2 sene önce Amerika'da bir üniversitede profösör olarak çalışan bir Türk hoca bize verdiği seminerinde bahsedince öğrenmiştim borsada alım satım yapan süper hızlı bilgisayarları ve doğal olarak çok şaşırmıştım. Hocanın araştırma grubunun bir projesi de, bu alım satım işlemlerinin daha akıllı ve daha hızlı yapılabilmesine imkan sağlayacak veri tabanları ve algoritmalar ile ilgili idi. O seminerinde milisaniyelerin bile ne kadar önemli olduğunu, o yüzden bu alandaki araştırmaların da çok popüler olduğunu söylemişti. Hocanın doktora öğrencilerinden bitirince bu tip şirketlerde işe başlayıp, hatta kendi danışmanlık şirketini kurup çok zengin olanlar varmış.. Velhasıl ortada çok çarpık bir sistem var. Bu sistem bir şekilde kendini imha edecek, içindekiler de altında kalmayı hakediyor. İnsanın gözünü ancak toprak doldururmuş. Sanki yüzmilyonlarca dolar kazanınca hepsini harcayabilecek.. Ortalıkta belki yüz milyarlarca dolar balon, karşılığı olmayan para var.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ahmet Yılmaz 13 yıl önce Şikayet Et
    nedeni borca dayalı para sistemi. bunu tahmin edemeyecek bişi yok ki. nedeni borcu dayalı para sistemi.
    Cevapla
  • Uğur Dinç 13 yıl önce Şikayet Et
    Bozulan düzeni kim tamir eder. Böyle yazılar kesinlikle ortaya koyuyorlar ki insanlık kurtarılmak için salih Müslümanları bekliyor. Din âlimlerimiz ve onların önderliğinde çalışacak olan türlü türlü meslek erbabımız işte bu düzenbazlıklardan dünyayı kurtarmak için kolları sıvamalı, ilim ve tefekküre adanmalı. Sadece ufak bir kısmımız bunu yapsak bu işleri düzelteceğiz inşallah. Sosyalizm ile İslam'ı, liberalizm ile İslam'ı uzlaştırıp kolay yoldan işi sıyırmaya çalışanlar görmüyorlar mı sosyalist ve liberal/kapitalist sistemlerin her ikisi de vıcık vıcık çamur içinde, her ikisi de yanlış, hatalı, bozuk. Bu ayrıntılı ve faydalı yazı için Cemal Demir'e teşekkür ederim. Allah nazardan saklasın, çok güzel olmuş kanaatimce.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • selim 13 yıl önce Şikayet Et
    böyle olmamalıydı lakin. evet bitti yazının kısa olması bizi kesmedi."cemal demir yazmışsa sonuna kadar okunur" dedirten bir konu daha.detayların ve bilgilerin ustaca yerleştirilmesi okuyanı sıkmadan anlatılması tebriğe şayan.hele o başlıklar yok mu? damardan yakalıyor tebrikler cemal usta.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat