Trumpçılık: Popülizm ve milliyetçiliğin yeni yüzü

  • GİRİŞ12.01.2025 09:20
  • GÜNCELLEME12.01.2025 09:20

Trumpçılık, Amerika Birleşik Devletleri'nin 45. başkanı Donald J. Trump'ın politik duruşunu ve etkisini ifade eden bir ideoloji olarak, 2016 başkanlık seçim kampanyası sürecinde belirginleşmiştir.

Bu ideoloji; popülist milliyetçilik, ekonomik korumacılık, tek taraflı dış politika, kurumlara karşı güvensizlik ve göçmen karşıtı söylemler gibi unsurlarla şekillenmiştir. Trumpçılık, yalnızca ABD iç politikasında değil, dünya genelinde sağ popülizmin yükselişi bağlamında önemli bir yer edinerek küresel siyaseti etkilemektedir.

Trumpçılık, neoliberal politikaların toplumsal eşitsizlikleri artırdığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Donald Trump, siyasi elitlere meydan okuyan bir “dışarıdan gelen” figür olarak tüm popülist siyasetçiler gibi halkın duygularına hitap etmiş ve “Make America Great Again” (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) sloganıyla kitlesel bir destek sağlamıştır.

Trumpçılığın temel argümanları şunlardır:

Milliyetçilik ve korumacılık: Trumpçılık, Amerikan üretim tesislerini yurt dışına taşıyan serbest ticaret anlaşmalarına karşı çıkarak ekonomik korumacılığı savunur. Bu bağlamda, Çin gibi ekonomik rakiplere karşı sert bir duruş sergiler.

Göçmen  ve Müslüman karşıtlığı: Trumpçılığın önemli bir bileşeni, sınır güvenliği ve göç kontrolü konusundaki katı politikalarıdır. Meksika sınırına duvar örme sözü ve  Müslüman yasağı bu yaklaşımın en bilinen örneklerinden biridir.

Anti-kurumsalcılık ve popülizm: Trump, Washington'daki geleneksel siyasi elitlere ve medya kuruluşlarına karşı bir savaş başlatarak kendisini halkın sesi olarak sunmuştur.

Kültürel muhafazakârlık: Trumpçılık, dinî ve kültürel değerleri ön plana çıkararak özellikle muhafazakâr Hristiyan seçmen tabanını mobilize etmiştir.

"Önce Amerika" politikası: Trumpçılık, Amerika’nın uluslararası yükümlülüklerini azaltmayı ve ulusal çıkarları önceliklendirmeyi hedefler. NATO gibi geleneksel müttefiklere daha fazla finansal yük paylaşımı çağrısında bulunmuş ve ABD’nin küresel güvenlik rolünü yeniden değerlendirmiştir.

Ticaret savaşları: Trumpçılık, özellikle Çin ile ticaret savaşları üzerinden şekillenmiştir. Gümrük tarifeleri artırılarak yerli üretimin korunması ve Amerikan şirketlerinin yurt dışına taşınmasının engellenmesi hedeflenmiştir.

İran ve Orta Doğu politikası: Trump, İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilerek daha sert bir politika izlemiştir. İsrail’e açık bir destek sunmuş ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıştır. Bu, Trumpçılığın dinî ve kültürel muhafazakârlıkla dış politika arasındaki bağlantısını gözler önüne sermektedir.

Uluslararası kurumlara şüphecilik: Trumpçılık, Birleşmiş Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlara karşı açık bir şüphecilik sergiler. Bu yaklaşım, ABD’nin bu kuruluşlara olan finansal katkısını azaltmak ve egemenliğini koruma isteğiyle şekillenmiştir.

Rusya ve Çin’e yaklaşım: Trumpçılık, Rusya ile pragmatik bir ilişki arayışında olmuş ancak aynı zamanda Çin’i stratejik bir rakip olarak hedef almıştır. Bu ikircikli yaklaşım, ABD’nin küresel jeopolitik stratejilerinde Trumpçılığın belirgin bir etkisi olmuştur.

Trumpçılığın ideolojik kökleri, sağ popülizmin ve milliyetçiliğin daha önceki temsilcilerinde görülebilir ancak Steve Bannon gibi isimler, Trumpçılığın modern bir ideoloji hâline gelmesinde kritik bir rol oynamıştır. Bannon, Breitbart News aracılığıyla bu fikirleri şekillendirmiş ve Trump’ın seçim kampanyasının stratejik mimarlarından biri olmuştur. Aynı zamanda, Stephen Miller gibi danışmanlar, göç politikalarının katılaşmasında ve "Önce Amerika" söyleminin formüle edilmesinde önemli katkılar sağlamışlardır.

Trumpçılığı destekleyen iş dünyası bağlantıları da dikkate değerdir. Sheldon Adelson gibi kumarhane imparatorları, Trump’ın İsrail yanlısı politikalarını destekleyerek önemli bağışlarda bulunmuştur. Enerji sektöründe Koch Kardeşler ve Continental Resources CEO'su Harold Hamm gibi isimler, Trump’ın çevre düzenlemelerini gevşetme ve fosil yakıt üretimini teşvik etme politikalarından fayda sağlamıştır. Ayrıca, Elon Musk ve Peter Thiel gibi teknoloji girişimcileri, Trump’ın ekonomik politikalarına destek vermiş ancak zamanla bazı politikalarını eleştirmiştir. Thiel, özellikle teknoloji sektöründeki düzenlemeleri azaltma politikalarını savunarak Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki nadir destekçilerinden biri olmuştur.

Trumpçılık, modern popülist hareketlerin tipik bir örneği olarak, küreselleşmeye karşı çıkan ve ulusal çıkarları önceleyen bir ideolojiye sahiptir. İç politikada ekonomik korumacılık ve göçmen karşıtlığı üzerinden destek bulan Trumpçılık, dış politikada ise Amerikan çıkarlarını önceliklendiren radikal bir yeniden yapılanma sunmuştur.

Trump 2016 yılında seçimleri kazandığında bunun bir yol kazası olduğu düşünülmüştü. Aradan geçen sekiz yılın sonrasında hem ABD de Trump’ın seçimleri ikinci defa kazanması hem de Avrupa’da Trump benzeri isimlerin yükselişi Trumpçılık ideolojisinin önümüzdeki dönemde Batı siyasetini şekillendireceğini açıkça göstermektedir.

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat