Trump’ın cesur yeni dünyası

  • GİRİŞ15.01.2025 09:22
  • GÜNCELLEME15.01.2025 09:22

Donald Trump’ın yeniden seçilmesi, yalnızca ABD için değil, dünya siyaseti için de bir dönüm noktası oldu. Trump ve çevresi, başta ABD olmak üzere dünya düzenini kendi öncelikleri ve ideolojilerine göre yeniden şekillendirmeye kararlı görünüyor. Bu yeni yaklaşımın merkezinde ise ABD'nin küresel hegemonyasını tehdit eden en büyük rakip olarak görülen Çin’in yükselişini sınırlandırma çabaları yer alıyor. Trumpçılığın diğer bir yönünü ise aile değerlerinin korunması ve LGBT ideolojisi karşıtlığı oluşturuyor.

Tüm göstergeler, Çin’in durdurulamaz bir şekilde ekonomik ve askerî bir süper güç hâline geldiğini işaret ediyor. Trump, bu gidişatı tersine çevirmek için ABD'nin gücünü konsolide etmeye, Ukrayna’dan Orta Doğu’ya enerjisini boşa harcayan çatışmaları sonlandırmaya ve Avrupa’da kendisine yakın liderlerin iktidara gelmesini sağlamaya odaklanmış durumda. Bu çerçevede, "Amerika’yı yeniden güçlü kılma" sloganıyla uluslararası sahnede proaktif bir politika izliyor.

Trump ve çevresi, Avrupa’da Trumpçılık ideolojisi ile daha uyumlu liderlerin iktidara gelmesini teşvik ediyor. Almanya ve İngiltere seçimlerine Elon Musk gibi güçlü figürlerin müdahaleleri, bu stratejinin bir parçası olarak yorumlanmalı. Musk’ın İngiltere’ye yönelik açıklamalarının diğer bir yönünü de İngiltere’nin, Ukrayna-Rusya arasında bir barış anlaşmasına ikna edilmesi oluşturuyor. Diğer yandan Trump, Avrupa'nın NATO’ya bağımlılığının ve savunma bütçelerinin artırılması yönünde baskılarına devam ediyor. Avrupa ülkelerinin Rusya ve Çin ile ekonomik bağlarını zayıflatma çabası da bu stratejinin bir parçası.

Trump’ın seçim zaferi sonrası Orta Doğu’da da önemli gelişmeler yaşandı. Suriye’de yıllardır süren iç savaşta, Esed rejimi sonunda devrildi. Bu, bölgede güç dengelerinin yeniden şekillenmesine yol açtı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD baskısıyla bir ateşkes anlaşmasına zorlanırken Çin’in müttefiki olan İran’ın bölgedeki etkisi sınırlandırılmaya başlandı. Trump’ın Orta Doğu’da savaş değil, düzen istediği açık. Bu noktada Trump yönetimi, İran’a uygulanan ekonomik yaptırımları artırırken bölgesel aktörlerin ABD’ye daha fazla bağımlı hâle gelmesini hedefliyor.

Trump’ın Panama Kanalı, Grönland ve Kanada’ya yönelik çıkışları, ABD’nin stratejik önceliklerini açıkça ortaya koyuyor. Trump, Panama Kanalı’nın kontrolünü güçlendirmek, Çin’in Latin Amerika’daki etkisini sınırlamayı hedefliyor. Grönland’ın satın alınması yönündeki tartışmalar, ABD'nin Arktik bölgesindeki stratejik hâkimiyetini artırma çabasının bir yansıması. Kanada ile ilgili açıklamalar ise iki ülke arasındaki ticari ve sınır güvenliği ilişkilerini yeniden tanımlama arzusunu gösteriyor.

Trump’ın politikaları, uluslararası sistemde köklü değişimlere yol açaçak. ABD'nin “dostlar arasında lider” değil, “rekabet eden süper güç” olarak hareket ettiği yeni dönemde, ittifaklar ve güç dengeleri yeniden şekillenecek. Bu süreçte Trump’ın agresif ve pragmatik yaklaşımının dünya siyasetine yeni bir yön vereceği görülüyor. Dolayasıyla ‘Önce Amerika’ diyen Trump, beklenenin aksine izolasyoncu bir politika takip etmeyecek; aksine ABD’nin gücünü konsolide etmeye yönelik bir politika takip edecek.

Dünya artık eski dünya değil. Trump’ın yeniden seçilmesiyle başlayan bu değişim dalgası, sadece ABD’nin değil, tüm dünya ülkelerinin dış politika önceliklerini gözden geçirmesini zorunlu kılıyor. Söz konusu yeni dönemde, hiçbir ülke mevcut stratejileriyle yoluna devam edemez. Trump’ın cesur ama tartışmalı politikaları, dünya düzeninde köklü bir değişimin habercisi.

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat