Cem Garipoğlu vakasının karanlık noktaları… Kefen detayı ‘Yahudilikten’ mi geliyor

  • GİRİŞ05.10.2024 09:41
  • GÜNCELLEME07.10.2024 08:36

Türkiye’de benzeri defalarca kez rastlanan adli olaylardan biri olarak 15 yıl önce İstanbul Bahçeşehir’de yaşandı.

Failin firar etmesi ve ünlü işadamının oğlu olması hasebiyle gündeme oturdu.

Günlerce, aylarca konuşuldu.

Cem Garipoğlu, nikahsız birliktelik yaşadığı lise öğrencisi Münevver Karabulut’u öldürüp cesedini parçalara ayırdıktan sonra Beşiktaş’ın Etiler semtinde çöp konteynerine attı. Cesedin gövdesi gitar çantasına, başı ise çöp poşetine konulmuş haldeydi.

Münevver de Cem de 17 yaşındaydı.

Takvim yaprakları 3 Mart 2009’u gösteriyordu.

Cani Garipoğlu her yerde arandı. Tam 197 gün boyunca izine rastlanılamadı.

17 Eylül 2009’da Bahçelievler’de avukatıyla birlikte gelip polise teslim oldu.
Tutuklandı.

Yargılaması 2 yıl sürdü.

18 Kasım 2011’de mahkumiyeti onandı. 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Dönemin ceza kanununda en ağır ceza buydu. ‘Yatarı’ 15 yıldı.

Önce Maltepe Cezaevi’nin çocuk koğuşuna, sonra Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuldu.

Bankekspres vurgunu kapsamında tutuklanan işadamı Korkmaz Yiğit’le aynı koğuşta kaldı.

Yiğit, katil Cem’in gününün 13 saatini ders çalışmakla geçirdiğini söylüyordu. Cem ise basına verdiği beyanatta, “Cezam bittiğinde 34 yaşında olacağım. Çin’e gidip hukuk okumak istiyorum. Adil yargılandığıma inanmadığım için avukat olmaya karar verdim” diyordu.

Cezası bittiğinde 34 yaşında olacaktı fakat ömrü bittiğinde 23 yaşındaydı.
Hapishanede 3 yıl kalabildi.

10 Ekim 2014 tarihinde Silivri Cezaevi’nde kaldığı tek kişilik koğuşta ölü bulundu.
Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nda 11 Ekim 2014’te toprağa verildi.

Amel defteri kapandı fakat vukuat defteri kapanmadı. Hakikatte ölmediği, ‘öldü’ denilerek cezaevinden çıkarılıp yurt dışına kaçırıldığı iddia edildi.

Yıllarca komplo teorilerinin ana konusu oldu.

Gündem ne zaman boş kalsa veya değiştirilmek istense onun ismi manşetlerde yer aldı.
Ölmemiş olabilir miydi?

Farklı bir cenaze o kabire konulmuş olabilir miydi?

*

Cezaevi sürecine dair her detay kamuoyu ile paylaşıldı. Ölüm anına ilişkin otopsi görüntüleri yayınlandı. Ölüm vaktine yakın anları içeren koğuş videosu dahi basına sızdırıldı.

Fakat kabrinin açılması her defasında gündeme taşındı.
Ve beklenen oldu.

Dünya, olası cihan harbini konuşurken bizim kameralarımız Karacaahmet Mezarlığı’na çevrildi.

Katil Cem’in kabrinin açılarak DNA örneği alınması ve ailesinin DNA’sıyla karşılaştırılmasına karar verildi.

3 Ekim 2024’te kabri kazıldı.

Soru işaretleri giderilecek derken, daha da arttı.

*

Öncelikle intihar süreci oldukça girift. -Hiçbir intihar hadisesinin normal bir akış neticesi gerçekleşmeyeceğini belirtelim. Her intihar olağandışıdır, gayri tabiidir.-

Kendisini cezaevinde rutin kontrole tâbi tutan psikolog “intihara meyilli olmadığı” görüşünü paylaşıyor. Cezaevindeki koğuş arkadaşı Korkmaz Yiğit de intihar edebilecek bir görüntü vermediğini söylüyor.

İntihar ettiği koğuşta kopuk bir çamaşır ipi ve poşet bulunuyor.

Savcı, iple intihara kalkıştığını, o kopunca poşeti kafasına geçirip kendisini nefessiz bıraktığı kanaatine varıyor.

Poşetle intihar hayli zor. Bu sebeple soru işaretleri var.

*

Fakat devlet gözetiminde olan ve ölmeyen birisinin ölmüş gibi gösterilmesi de çok zor. 
Katil Cem’e ölüm raporu veren doktor “ayarlanmış” olacak.

Ölü cesedi taşıyan infaz koruma memurları “ayarlanmış” olacak.

Otopsiyi yapan Adli Tıp uzmanları “ayarlanmış” olacak.

Savcı “ayarlanmış” olacak…

Zor.

Fakat o dönemin FETÖ’nün kamu kurumlarının kılcal damarlarına kadar sızdığı ve her pisliğe imza atmaya cesaret edebildiği bir süreç olduğunu hatırlamak gerekiyor. Bu bir ihtmal de olsa, zincirleme usulsüzlüğü olağan duruma getirebiliyor.

*

Cem Garipoğlu’nun açılan kabrinde de ilginç noktalar var.

Kabirdeki büyük parçaların tamamı kabirden çıkarıldı.

Garipoğlu’nun kemiklerinin her biri farklı yerde çıktı. Kafa tası ile vücut gövdesinin olağan yerinde olmadığı görüldü.

Bir de, kefen izine rastlanmadı.

Yani kabirde cesedi çevreleyen bir bez izi yok. Oysa kefen bezi 10 yılda çürümez. Peki neden kefensiz gömüldü?

Bir de kemiklerin “tabutun içinde” olduğu belirtildi.

Cem Garipoğlu, İslami usullere aykırı olarak tabutla ve kefen bezine sarılmadan gömülmüş oluyor.

Özellikle sosyal medyada “Yahudi oldukları için tabutla gömüldüğü, kefenin de olmadığı” yorumuna sıklıkla yer verildi.

Ama Cem’in mezar taşında “Ruhuna Fatiha” yazıyor… 

Bir “sabetay” hikayesi mi çıkacaktı bu vakadan?

*

Peki Yahudi inanışında defin bu şekilde mi yapılıyordu?

Bunu, Türk Yahudilerinden işadamı Doğan Kasadolu’na sorduk.

Kasadolu, Musevi inanışında tabutla defnetme olduğunu fakat cenazenin kefene de sarıldığını vurguluyor.

Hatta ölen bir Yahudi’nin tabuta konulduktan sonra kireç odasına götürüldüğünü, boynuna kireç sürüldüğünü ve kefeninin yanı sıra boynundaki kireçle defin işleminin gerçekleştirildiğini söylüyor.

Bunun sebebi, vücudun daha hızlı çürümesi içinmiş.

Ayrıca Yahudilerin dua şalı olarak bilinen “Tallit”in de kefenin içerisine yerleştirildiğini belirtiyor.

Ezcümle Cem Garipoğlu, Yahudi ritüeline göre gömülmüş olsaydı hem kefen hem de bu Tallit’in kalıntılarına rastlanılmış olacaktı…

*

Son ilginç not ise davada Karabulut ailesinin avukatlığını yapan Renan Epözdemir ile ilgili.

Epözdemir, Cem Garipoğlu’nun intiharının hayatın olağan akışına uymadığını savunuyor. Garipoğlu’nun ölmemiş olabileceği tezini yüksek perdeden dillendiriyor.
Fakay aynı avukat Epözdemir, 2023 yılında yaptığı açıklamada, cezaevinde ölen kişinin Cem Garipoğlu olduğunun savcı tarafından kesin şekilde saptandığını söylemişti. Epözdemir, maktul Münevver Karabulut’un anne ve babasının da ölenin Cem Garipoğlu olduğuna kanaat getirdiklerinin altını çizmişti.

Epözdemir, aynen şunları ifade etmişti:

“Nagehan (annesi) ve Süreyya (babası) Karabulut’a ulaştım. Birlikte Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gittik. Dönemin Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Lütfi Dursun’la görüştük. Bizi soruşturma savcısı Tuba Şener‘e yönlendirdi. Normal koşullarda taraf sıfatımız olmadığından ve adli vakıa değil intihar olayı olduğundan dosyaya ilişkin bilgi alma, belgeleri inceleme hakkımız yoktu. Israrlarımız sonucunda savcı hanım, ölüme ilişkin fotoğraflarla tutanakları aileye ve bize gösterdi. Konu kamuoyuna mal olduğundan cezaevine gider gitmez videoyla cesedi kaydettiğini, incelemeyi görüntülü yaptığını ifade etti ve görüntülere ilişkin fotoğrafları gösterdi. Adli vakıa olmamasına rağmen, intihar olaylarında yapılmayan bir uygulamayı da yaptıklarını, ölenin Cem Garipoğlu olduğunun ispatı için ceset üzerinden DNA örnekleri alıp, Garipoğlu ailesindeki erkek bireylere ait örneklerle karşılaştırdıklarını, adli tıptan rapor aldıklarını ve bu rapora göre ölenin Cem Garipoğlu olduğunun kesin şekilde tespit edildiğini ifade etti. Raporu bize gösterdi. Bu görüşmeler neticesinde Süreyya Bey ve Nagehan Hanım, ölenin Cem Garipoğlu olduğunu, buna kanaat getirdiklerini basına açıkladılar.”

Yani 1 yıl öncesine kadar “olağan” görülen cezaevindeki intiharlı ölüm vakası, ölümün 10’uncu yılında “olağan dışı” diye sıfatlandırılmaya başlanıyor.

*

Cinayetin ilk sürecinde uzun uzadıya yazılıp çizilen Adli Tıp Kurumu’ndaki sperm skandalı, evde bulunan ve tutanaklara geçmeden kaybolan 700 bin Euro, failleri yakalamaya giden polislerin Cem Garipoğlu ve babasına yol vermesi, cinayetin en önemli delili olan kamera kayıtları için kırık olmamasına rağmen “kırıktır” diye tutanak tutulması ve manuel şekilde silinmesi gibi birçok vahim iddia da yıllarca gündeme getirilmişti.

Şimdi konu yeniden Adli Tıp’ta. Adli Tıp’ın ise verebileceği 3 karar mevcut: “Bir saptamada bulunamadık”, “DNA Garipoğlu’na aittir” veya “DNA Garipoğlu’na ait değildir.” 
Bu raporlardan herhangi biri tartışma ve şüpheleri bitirir mi? Her 3 kararda da bu meçhul…

***

Said-i Nursi’nin “Batılı tasvir safi zihinleri iğfal eder” tespitine inanarak, bu tür cinayet, intihar vb. vakaların bütün çıplaklığıyla kamuoyu önüne serilmemesi gerektiğini düşünenlerdeniz. Sağlıklı bir toplum, sağlıksız fertlerin ve olayların marjinalleştirilerek toplumdan uzak tutulmasıyla meydana getirilebilir. 

Bu tür can yakan hadiselerin ise; vaka vaka analiz edilip, vaka vaka değerlendirilip, vaka vaka cezalandırılmaya çalışılmadan..

Bataklığın kurutulmasıyla” çözülebileceği kanaatindeyiz.

İslam’a ve ahlaka mugayir ne varsa, nerede varsa, nasıl varsa, acı sonuçlara yol açmadan, en baştan önüne geçilerek…

Faruk Arslan / Haber7

Yorumlar24

  • Doğrucu Davud 3 gün önce Şikayet Et
    Saidi Nursi Hz. KSA'ye ait olduğu iddia edilen sözün aslı şudur " Batılı ikrar saf zihinleri idlaldir "
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Hafız 3 gün önce Şikayet Et
    Kaynak ne?
  • Adem Erdoğan 3 gün önce Şikayet Et
    Ceset dedesine ait ise her durumda ailesinin dna sina uyumlu olduğundan şüphe uyandirmayacaktir bile bile aynı mezara gömülmüş gibi süs yapmışlar.
    Cevapla Toplam 12 beğeni
  • Adem Erdoğan 3 gün önce Şikayet Et
    Yargıda da rüşvetin dönmesi olasıdır , mezarını katlı ise taşınan ceset dedesine ait olabilir.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Gültepeli BJK 3 gün önce Şikayet Et
    Derin devlet ve kanunsuz kanunlar olan ülkeyiz malesef ölüleri bile araştırır hale geldik tam yahudi oyunları açın bakın bunlar acaba Türkiye'de daha böyle kaç vaka vardır acaba Türkiye gerçekten çok güzel bir ülke olmaya doğru gidiyoruz kanunsuzlar adaletsiz bir ülke ohh negüzel ülkede şeriiatt cezaları uygulanmalı devlet yönetiminden Halkına kadar kanunun kestiği kol kelle el ayak göz
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • kenan 3 gün önce Şikayet Et
    doğru ve güzel bır yorum
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat