Sanatsız sanatçılar
- GİRİŞ31.01.2025 08:31
- GÜNCELLEME31.01.2025 08:31
Yerleşik düzenin halklara renkli illüzyon uyguladığı cephesi “kültür emperyalizmi” olarak öne çıkarken, bu ahtapotun Türkiye’deki uzantılarına hiç değinilmezdi..
Bunlar ülkenin en az emekle, en az bilgiyle, en fazla maddi ve manevi kazanç elde eden kesimi olarak öne çıkıyordu..
Hangi vasıflarıyla ekran karşısına çıkarılıp “ünlü” yapıldıkları bilinmiyordu..
Açıklanmıyordu..
Sorgulanmıyor, sorgulatılmıyordu.
Hangi zümrenin tekelindeki ajanslarda parlatıldıkları.. Ekranlara yerleştirildikleri.. Topluma rol model yapıldıkları tartışma konusu olmuyordu..
En lüks hayatı onlar yaşıyor.. Moda ikonu onlar oluyor.. Hatta sanatsal birçok alanda ülkemizi onlar “temsil” ediyordu..
Ne çarpık ilişkileri.. Ne düzensiz hayatları.. Ne alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları.. Ne de galiz küfürleri yadırganmıyor, yadırganması istenmiyordu..
Şarkı yapılacaksa onlar söylüyor.. Tiyatro yapılacaksa onlar oynuyor.. Film çekilecekse onlar kamera karşısına geçiyordu..
Sektördeki her yapımları birbirinin kopyası veya farklı ülkeden bir yapımın tıpatıp aynısı olsa bile ülkenin “en orijinal” sanatçıları onlardı.. Zihinler öyle kodlanmalıydı..
Dünya çapında ne bir komedyen, ne bir şarkıcı, ne bir tiyatrocu, ne bir şair çıkarabilmişlerdi.. Ama “sanat” denildiği zaman onlar akla gelmeli, sadece onlar öne çıkmalıydı. Öyle de oluyordu..
Düşündüremiyorlardı; fakat milleti güldürerek, ağlatarak, korkutarak hep onlar vitrinde oluyor, duyguları onlar yönetiyordu..
Boş çerçeve bile yapsalar adına “sanat” deyip piyasaya sunabilecek illüzyon kudretine sahiptiler..
Tek meziyeti baldır bacak açmak olan biçimsiz, kültürsüz, meziyetsiz, idiot şahısları “manken”, “oyuncu”, “şarkıcı” ve tabii “sanatçı” diye bu necip millete dayatmayı başarıyorlardı..
Devlet desteği olmadan “tiyatro” bile yapamayıp; devlet desteğiyle yol, köprü, otoban yatırımı yapılmasına dil uzatmaktan utanmıyorlardı..
Devlet desteği olmadan “opera ve bale” bile yapamayıp; devletin eğitim sahasında destek olduğu maneviyatçı sivil toplum kuruluşlarına sağlanan faydaları dile dolayıp, reklam edip, efişe edenler de onlardı…
*
Sırtından geçindikleri bu milletin öz değerlerine hep sataşıyorlardı.. Milletin sevdiğine sırt çeviriyor, milletin seçtiğine haset ediyor, milletin inandığına kin güdüyorlardı..
Heykel yapmaktan öteye gidemeyen verimsizlik budalası siyasetçilerin gölgesinden ayrılmıyor… Ülkeyi baştan başa hizmetle kuşatıp kariyerini seçim zaferleriyle donatan milletin siyasetçilerini aşağılıyor, hor görüyor, alay ediyorlardı..
Kalkışma olunca Gezi’ye, birlik beraberlik gereken 15 Temmuzlarda bankamatik kuyruklarına koşuyorlardı..
Milletin evlatlarıyla dayanışma sergileyenlere “yalakadan sanatçı olmaz” diye koro halinde hakaret yağdırıyor..
Düzen partilerinin programlarında koro halinde boy gösterenleri “İşte sanatçı” diye işaret edip ödüle boğuyorlardı..
Milletin liderlerine “Hem indireceğiz, hem hesap soracağız” diye parmak sallayıp, onları milletin gözünden düşürüp itibarsızlaştırmak için kirli tezgahlarda yer alıyorlardı..
On yıllardır vardılar..
Bugün de varlar..
Ama yarınlar için “Bu devran böyle gitmez” diyenler çıktı sonunda..
Bu ülke ile olan bağları bu ülkenin insanının ve devletinin sırtından para kazanıp rant devşirmekle sınırlı olan “birileri” için sonunda “Durun bakalım” denildi..
Ele geçirdikleri sanat camiasının alt kollarında kendilerinden olmayana ekmek-su bile verdirtmeyenlerin kapısını “adalet” tıklattı.. Soruşturma, “siyasi kalkışmalara verilen desteklere” de evrildi..
Sanatsız sanatçılık değil, hakiki sanatçılık devrinin başlamasına..
Ve..
Şuurlu gençlerin, şuurlu kuruluşların, şuurlu sermayedarların, şuurlu müminlerin bu sahaya da eğilmesine, bu cepheye de adam yetiştirmesine, bu sektöre de mesai harcamasına vesile olması temennisiyle..
Faruk Arslan / Haber7
Yorumlar24