Fransa’nın iki evlilik üzerinden İslam düşmanlığı
- GİRİŞ12.10.2020 09:44
- GÜNCELLEME13.10.2020 09:20
Geçtiğimiz hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “Ayrılıkçı ve Bölücü akımlara karşı mücadele” kapsamında yapmak istediği yasaları anlattı.
Aynı gün AB yetkililerinin Türkiye hakkında karar vermesi gerekiyordu. Ancak Türkiye hakkında sesi en çok çıkan Macron, o toplantı yerine içeride kamuoyuna mesaj vermeyi tercih etti. Sonuçta katılsa boş bir toplantı olduğu ortaya çıkacak, çakma Napolyon da rezil olacaktı. Bunun yerine 3 yıldır yaptığı gibi Müslümanlara düşmanlığını ilan ederek, ırkçılar gözünde kahraman olmayı tercih etti.
Fransa’da gerçekten garip şeyler oluyor. Dünyada belki de Çin’den sonra en büyük Müslüman karşıtı olma yolunda hızla ilerliyor. Artık kelimeler olayı anlatmaya yetmiyor, toplumsal histeriyi anlamaya güç yetmiyor.
İslam ve Müslümanlar hakkında tartışmalar o kadar abartılmaya başladı ki ne yapmaya çalışıyorlar anlamakta zorlanıyorum. Bugüne kadar Macron’un ırkçı partilerin yolundan giderek biraz onlardan oy koparmak, biraz da onların oyunu yükselterek ikinci tura beraber kalmayı planlıyor diye düşünüyordum.
Böylece ikinci turda “ırkçılara geçit vermeyelim” diyerek seçilme stratejisi güdüyor diyordum. Ancak yaşanan olaylar bunun daha ötesinde, Müslümanları tamamen yok etme planı olduğunu düşünüyorum artık.
Bu kadar sistematik, bu kadar düşmanca saldırının başka izahı olamaz. Şu anda sanırsınız ki Müslümanlar sokakları işgal etti, cumhuriyete savaş açtı, ülkeyi bölme eşiğine getirdi. Öyle bir algı içindeler ki sanki çocuklar okula değil Kuran kursuna gidiyor, Fransızca yerine Arapça öğreniyor, Şeriat kanunu uyguluyor.
İşte bu yüzden de ilk başta yasanın ismini “Ayrılıkçılığa Karşı Mücadele” olarak adlandırmışlardı. Ayrılıkçı denince akla PKK gibi ülkenin bütünlüğüne savaş açan bir grup akla gelir. Fransa’da ise toplumsal bütünlüğe savaş açmak olarak tanımladılar.
Hatta bir televizyon programında bu yasayı takip eden bakan Marlene Schippa’ya “Korsikalı ayrılıkçılar da bu kapsam içinde mi?” diye sorulduğunda “onları rahat bırakın” diyebilmişti.
İşte bu nedenle yasanın ismini değiştirip Müslümanları daha iyi hedef almayı seçtiler. Artık bundan sonra yasanın ismi “Laikliği Ve Cumhuriyet Değerlerini Güçlendirme Yasaları Projesi” olarak 9 Aralık’tan itibaren bakanlar kuruluna gelecek.
Macron sunduğu projeyi 5 ana akım üzerine kurdu. Özellikle 5 ana akım seçerek İslam’ın 5 şartı ile paralel kurduğu ve “artık bize iman edeceksiniz” demeye getirdiğinden adım gibi eminim.
Müslümanları neyle suçluyorlar?
Gerçekten Müslümanları hayrete düşürecek bir dönemdeyiz ve bu Türk medyasına da yansımıştı. Macron, “İslam’ın büyük bir kriz içinde” olduğunu iddia ediyor ve “aydınlanmış bir İslam” vaat ediyordu.
Bu yasa projesi konuşulurken bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler ve aydınlar da kamuoyunu hazırlıyordu. Bunların arasında en çok öne çıkanlar ise Marlene Shippa ve İçişleri bakanı Gerald Darmanin.
İkisi de inanılmaz derecede Müslümanları suçluyorlar. Mesela, Marlene Schippa “artık çoklu evliliğe son vereceklerini” anlatıyordu. Sanırsın Fransa’da yaşayan tüm Müslüman erkekler 4 evli. Özellikle Afrika’dan gelen bazı kişiler birden fazla evli olabiliyor. Ancak sayıları çok az ve dini gerekçelerden çok kültürel bir durum. Tabi resmi nikah olmadığı için de sonuçta dost hayatı durumuna düşüyorlar. Resmi evlilik ile dost hayatı arasında fark nedir acaba? Unutmayalım ki, Fransa eski Cumhurbaşkanları Mitterand ve Chirac’ın gayrimeşru çocukları vardı. Daha sonra gelen Sarkozy görevi başında iken karısı başka erkeğe, o da başka kadına gitti.
Yine François Hollande görevdeyken sevgilisine motosiklet ile giderken kaç sefer paparazzilere yakalanmıştı. Şimdi bu durum medeni oluyor ama Müslüman olunca sınır dışı edecekler. “Karım değil sevgilim” derse ne yapacaklar merak ediyorum.
Onlar yapar da Macron durur mu? Lise yıllarında sık sık sınıf evine gittiği arkadaşının annesine aşık olan Macron. Daha vahim olanı ise bu kadının öğretmeni olmasıydı. Olay ortaya çıktığında kadının kocasına o kadar dokunmuştu ki, anında boşanıp 3 çocuğunu da bırakarak ortadan kaybolmuştu. Macron cumhurbaşkanı olduğunda, artık adam nasıl bir içerleme yaptıysa magazinciler bile nerede olduğunu ne yaptığını hiçbir zaman öğrenemediler. Geçtiğimiz sene Aralık ayında hayatını kaybeden Brigitte Macron’un kocası aldatılmış olmanın acısını hayatı boyunca yaşamış görünüyor.
Öte yandan yine Marlene Shippa, bazı ailelerin evlilik öncesi gelin adayından “bekaret belgesi” istediğini iddia etti. Ancak konu ile ilgili hiçbir detay vermiyordu. Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde doktorluk yapan bir hekim, 10 yıl içinde 2 sefer talep aldığını söyledi. Yani ortada abartılacak bir durum yokken bunu bile toplumu galeyana getirmek için kullandılar.
İçişleri Bakanı ise Müslümanları spor salonlarında çıplak duş yapmamak ile suçladı. En kötüsü ise bunu Cumhuriyet değerlerine savaş olarak kabul ettiğini söyledi. Benim merak ettiğim madem bu o kadar önemli, neden kadın ve erkeğin aynı duşta olmasını zorunlu hale getirmiyor? Eğer konu kadına tecavüz ya da edep ise, eşcinselliğin arttığı bir ülkede erkekler tehlikede olamaz mı?
Üstelik bu radikal İslamcılar, namaz saati gelince spor salonunun bir köşesinde namaz kılıyorlarmış. Ne büyük suç Allah’ım!
Suçlamalar o kadar çok ki saysak bitmiyor. Mesela yine onlara göre Müslüman çocuklar okullarda derslere itiraz ediyor. Maymundan geldiklerine inanmıyorlarmış! Allah’a inanan gençlere maymundan geldiklerini ikna etmeye çalışıyorlar. İtiraz hakkı da bir insan hakkı değil midir?
Bunun yanı sıra domuz eti yemeyi kabul etmiyor, helal yemek istiyorlarmış. Halbuki Müslüman ailelerin okullarda tek talep ettikleri şey, et olduğu zaman yanında sebze yemeği de olsun. Bu kadar basit.
Müslümanlara baskılar katlandı.
Artık Macron rejimi Müslümanları ebedi suçlu ilan etti. En büyük yalanı da Müslümanları takiyeci olarak göstermeleri. Güya Fransa’yı devirmek için takiye yapıyorlarmış. Bu durumdan en çok kraldan çok kralcı olan, Müslüman kökenli olup İslam’a hakaret edenlerin etkileneceği kesin. Bugün onlar el üstünde tutuluyor ama yarın takiyeci diye tekmeyi yiyecekler.
Böyle bir ortamda Macron’un konuşmasından bir gün sonra Hz. Ömer Camii’sine polis baskın düzenledi. Suçları onlarca çocuğun dini ders ve Kuran okuması. Kalabalık bir grup ile çocukların olduğu saatlerde yapılan baskın valilik tarafından Twitterden duyuruldu. Valilik “radikal İslamcılık ve kendi içine kapanma ile mücadele” şubesince baskının yapıldığını açıkladı. Bugüne kadar böyle bir şubenin olduğunu kimse bilmiyordu. Sonuç olarak “yangın güvenliğinde” eksiklikler vardı deyip olayı kapatmaya çalıştılar. Çünkü biliyorlar ki ortada suç yok, sadece sindirme ve korkutma hevesi var.
Yine Perşembe günü Paris’in banliyölerinden birinde ana caddede bir derneğe baskın yapıldı. Baskında 15 polis yanı sıra başta kaçakçılık ile mücadele şubesi olmak üzere ne kadar devlet kurumu varsa hazır bulunması dikkat çekiyordu. Olayı daha da anti demokratik hale getiren durum ise çevrede bulunan bir vatandaşın olayı videoya kayıt ettiği için gözaltına alınmış olması idi.
Baskından sonra içeride çekilen görüntülerde kitaplar yerlere atılmış, her taraf darmadağın edilmişti. İslamofobi ile mücadele derneğine konuşan yetkili kadın ise “polisin amacının çocukları korkutmak” olduğunu anlatan bir mülakat verdi.
Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı sözcüsü bir video yayınlayarak suçlamaları reddetti. Videoda şikayet üzerine baskın yaptıklarını 2 ila 6 yaşında çocukların Arapça ders aldığı (Kuran), kızların başörtülü olduğu ve eğitimcilerin dini elbiseler ile ders verdiğini açıkladı. Olaya daha yasal unsur katmak için “teneffüs alanı yoktu ve güvenli değildi” gibi abuk subuk şeyler ekledi.
Tabii ilk defa içişleri bakanlığı yaptığı bir işi savunmak zorunda kaldı. Daha önce bunun örneği yok. Bu da ne kadar paniklediklerini gösteriyor. Ortada bir durum varsa çocukların olmadığı saatte de denetim yapılabilirdi.
Hedefte Müslümanlar var!
Aslında bunlar hep bir korkutma politikası. İstiyorlar ki Müslümanlar dininden vazgeçsin. Bunun için her türlü yolu deniyorlar, ekonomik baskı kuruyorlar, hapis ile tehdit ediyorlar.
Mesela bir senatör “radikal İslam ile mücadele” kapmasında parlamentoya verdiği demeçte, bir Müslüman okula baskın yaptıklarını ve hiçbir şey bulamayınca “buzdolabında dünden kalan bir yemeğin plastik ile kapatılmadığı gerekçesi ile okulu kapattıklarını” anlatıyordu.
İşte böyle bir ortamda Müslümanları zor günler bekliyor. Bundan sonra siyasal İslamcı, radikal İslamcı gibi suçlamalar ile doğrudan Müslümanları suçlayacaklar.
Sözde Müslüman temsilcileri de sessizliğe bürünmüş durumda. Hiçbiri itiraz edemiyor, koltuğundan olmak istemiyor. Ancak benim tek ümidim Macron’un egosu. Bugüne kadar diğer tüm başkanlar sindire sindire, gıdım gıdım özgürlüklerimizi elimizden alıyordu. Ancak Macron tam bir megaloman olarak bir anda her şeyi bitirmek istiyor. Ancak bu durumda Müslümanlar uyanıyor ve direniş olacağına inanıyorum.
Yorumlar2