Diyanet ve Milli Görüşün direnişi
- GİRİŞ19.01.2021 09:56
- GÜNCELLEME20.01.2021 08:57
Bildiğiniz gibi Fransa son sürat Müslümanları kontrol altına almak için inanılmaz çaba harcıyor. Bunun için de her zaman işe yarayan “içeriden” birilerini kullanarak strateji üretiyor.
Günlerdir bahsettiğim imamlar sözleşmesi baskılar sonucu imzalandı. Buna paralel olarak bugünden itibaren görüşülmeye başlanan “ayrılıkçı İslamcı” adıyla bilinen yasalara tüm partilerden 1700 ek yasa teklifi geldi.
Bunların başında 18 yaşından küçüklere başörtü yasağı, okullarda annelerin gezilere katılmasının yasaklanması gibi birçok özgürlük düşmanı yasa var.
Fransa’da yılda 165 000 çocuk cinsel şiddete ya da tecavüze uğruyor. Bunların %42’sinin ensest ilişki yoluyla olduğu ortaya çıkmış durumda.
Buna rağmen devlet şu Müslümanlar ile uğraştığı kadar asıl sorunlarla uğraşmıyor. Geçtiğimiz günlerde eski bakanlardan Bernard Kouchner’in kızı bir kitap yayınladı. Kitapta, annesinin babasından ayrıldıktan sonra ve ünlü gazeteci, yazar, bilim adamı Olivier Duhamel ile evlenmesinden sonra bu şahsın ikiz erkek kardeşine 14 yaşından itibaren nasıl tecavüz ettiğini anlatıyor.
Tüm iktidarlara yakın olan, birçok resmi kurumda görev yapmış, güç sahibi Duhamel, Paris’in “monşerleri” ile villasında toplanıp çocuklara cinsel ilişki simülasyonları yaptırdığı da ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine sosyal medyada diller çözüldü ve binlerce insan ensest kurbanı olduğunu anlatmaya başladı. 2 yaşından 17 yaşına kadar erkek-kız fark etmiyor öyle kurbanlar var ki! Mesela bir kız 15 yaşında babasın tecavüzüne uğradıktan sonra 16 yaşında anne oluyor. Olay mahkemeye gidince avukat “gönüllü aşk ilişkisi” diye savunma yaparak beraat kazanıyor. O avukat şu anda Adalet Bakanı! Davadan iki yıl sonra o şeref yoksunu baba kızını başından vurarak “aşk ile” öldürüyor.
Bunları anlatmamın sebebi moral bozmak değil. Böyle vahim durumların Müslümanlar kadar konuşulmadığını anlatmak için.
Her itirazımızda “ama başkaları adam öldürmüyor” diye savunma yapıyorlar ya, insanı çilden çıkarıyor. Evet öldürmüyorlar, sadece bebeklere tecavüz ediyorlar!
Fransa İslamı prensipleri tüzüğü
Velhasıl böyle bir ortamda Müslümanı ebedi suçlu, tüm kötülüklerin sorumlusu gibi sunacak sözleşmeyi imzalattılar. Ancak 8 federasyondan üçü buna karşı çıktı. Bunlardan biri Diyanet, diğeri Milli Görüş bir diğeri de Tebliğ cemaati.
Daha önce “Diyanet bu ihanetin içinde olmamalı” diye yazı yazmıştım. Pazartesi günü imzalanan, tarihe kara leke olarak düşecek bu sözleşmeye imza atmamaları gerçekten takdire şayandır.
Müslümanlar Konseyi bünyesinde 8 federasyon var. İmzalamayan 3 federasyon ise üyelerin sadece %20’sini temsil ediyor. Yani güç bakımından çok zayıflar. Şimdi Macron onlara 15 gün vermiş. Yani yine tehdit ediyor. Üstekil laiklik diye bağıranlar sözleşmenin Elysees Sarayında olmasına ses çıkarmıyor.
Sözleşmede yer alan bazı maddeler
Sözleşme “biz Fransız vatandaşları olarak” diye başlıyor ve İmamlar Konseyinin etik kurallarını belirlemek için bu sözleşme imzalanmıştır diyor.
“Cumhuriyet değerlerine bağlılıklarını” ifade ettikten sonra “Hiçbir dini inanç, Cumhuriyet Anayasasının üstünde değildir” diyor.
“İslam değerleri ile Cumhuriyet değerleri uyumlu” denen sözleşme bir kere yalan ile başlıyor. Cumhuriyet değerlerinde eşcinsel evlilik kabul görürken dini değerlerde görmüyor. Fransa’da evlenenlerin kendi kararları ve bunda dinlerin söz sahibi olması elbette istenemez ancak sonuçta “din bunu yasaklıyor demek” suç olacak.
Müslümanlardan “huzurlu bir toplum oluşturması ve güç gösterisinden kaçınılması” isteniyor. Yani Müslüman bir bireyin devletten, hükümetten, siyasilerden bir beklentisi olmaması gerekiyor.
Öte yandan laikliğe ayrı bir önem veriliyor. Laiklik “dinimizi yaşamamızı sağlıyor” dedikten sonra “din değiştirenlerin tecrit edilmemesi ve şiddete uğramaması” çağrısı yapılıyor. Sanki Fransa’da din değiştirenlere laf ediliyor da buna böyle bir sözleşmede yer veriliyor!
Bunu da pekiştirmek için “Dinde zorlama yoktur” ayeti istismar ediliyor. “Aşırı tebliğin özgürlük karşıtı” olduğu da iddia ediliyor.
Buna karşılık Müslüman olmayanların açıkça dini eleştirmesine karşı değiliz ve tartışmalara açığız deniyor. Sanki Fransa’da İslam sabah akşam eleştirilmiyormuş gibi.
Eşitlik konusunda da yine “Andolsun biz insanoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” Ayeti öne sürülerek Kadın-Erkek eşitliği Kurani bir kuraldır deniyor. Kuran’da kadın ve erkeğe farklı görevler verildiğini, miras, çok evlilik konularında farklı düşündüğünü bundan sonra söylemek yasak olacak.
Çünkü bu maddede “sözde İslami uygulamalar” diye bahsediliyor. Bu “sözdeleri” kim belirleyecek?
Kardeşlik konusu da yine bir dini görev olarak sunuluyor. Bunun içinde “dini, ırkı, cinsel yönelimi, cinsiyeti, engeli.. ne olursa olsun” karşıyız deniyor. Bu bağlamda “Müslüman, Yahudi ve kadın karşıtı eylemlere karşıyız ve insanlık suçu ne varsa reddediyoruz” deniyor.
En komik bölümlerden biri ise “İslam'da farklı görüşler, anlayışlar olabilir, bunlar arasında üstünlük sıralaması” yapılamaz dedikten sonra bazı “görüşleri” reddetmeleri ne kadar iki yüzlü olduklarını gösteriyor. Görüş farklılıkları olacağı için “kimsenin tekfir edilemeyeceği” belirtildikten sonra “diyalog” önceliğimiz olacak deniyor. Bu nedenle her vatandaşın dini inancına saygı gösterilmeli deniyor. Yanlış anlaşılmasın buradan kasıt Müslüman olmayanların bize hakaret edebileceği ama bizim susmamız gerektiği ima ediliyor. “Eğer isteseydi Allah hepinize iman verirdi” ayeti de delil olarak gösteriliyor.
Altıncı madde en sıkıntılı maddelerden biri. Bu sözleşme “İslam’ın siyasi amellere alet edilmesine karşı” mücadele için vardır diye başlıyor. Daha sonra da “bu sözleşmeyi imzalayanlar Siyasal İslam reklamı yapanlara karşı olacaktır” diyor. Siyasal İslam ne ki diye düşünürken dipnot olarak “selefilik (vahhabilik), Tebliğ, Müslüman Kardeşler ve Milliyetçi hareket destekçileri olarak tanımlanıyor. Bir önceki maddede kimsenin dışlanmaması gerektiğini anlatanlar ne güzel de dışlama yapıyor.
Türkiye’nin ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Müslüman Kardeş diye tanıtıldığı bir ortamda kimleri nasıl suçlayacaklar belli değil. Hükümet kararlarına itirazınız mı var? Müslüman Kardeşci, Siyasal İslamcı diye yaftalanıyorsunuz.
Genel olarak da “dinimizi özünden arındırıp toplum ile güç baskısı kurmaya” çalışanlar diye anlatılıyor. Böylece başka ülkelerin reklamını yapan, savunan, dünyanın başka ülkelerindeki sorunları dile getirenler Siyasal İslamcı oluyor. Böylece Filistin'den, Uygurlardan konuşmak sizi Müslüman Kardeş yapıyor. Mesela bu sözleşme 15 Temmuz’dan önce imzalanmış olsa FETÖ'cülere lanet okumak, Türkiye için dua etmek, sokaklara dökülmek sizi “dinden çıkarabilirdi”. Bu sözleşmeye göre camiler “sadece ibadet ve değerleri öğretme yeri”. Müslümanlara dua edemeyen bir değerler dini!
Dolayısıyla bu Siyasal İslamcılar “başka ülkelerin propagandasını yapıyor, Fransa’ya karşı kötü söylemlerde bulunuyor” deniyor. Sizce hangi ülke hedeflerinde ?
Öte yandan başka ülkelerden, şahıslardan, derneklerden gelen tüm maddi yardımları bildireceğiz deniyor.
Daha maddeler oldukça uzun, kısaca bazıları da şunlar : “sözde peygamberi uygulamalar” derken hacamat hedef alınıyor. Laiklik “devlet kurumlarına ve memurlara uygulanır ama Müslümanlar da yasalara uymak zorunda” derken yine hedefte başörtüsü var.
Okullarda öğretmenlerin görevinin önemine vurgu yaparken “itiraz” etmeyin telkininde bulunuluyor ve “toplumsal barışı saüğayın” deniyor. Ebedi suçlu!
Devlet ırkçı değil biz edebiyat yapıyoruz
Uluslararası insan hakları savunucusu kurumlar Fransa’yı birçok kez “ırkçılık” ile suçlamışken bizim kraldan çok kralcı “önderler”, “devlet ırkçılığı yoktur, bunu söyleyen yalancıdır, Müslümanlar mağdur edebiyatı ırkçılığı körüklüyor” diyecek kadar haysiyetlerini kaybetmişlerdir. Fransa hükümetinin birçok uygulaması apaçık “ırkçılık” iken bizim sözde liderlerin “bir fasık size bir haber getirirse” ayetini Fransa’da ırkçlığın olmadığının delili olarak göstermeleri insanı kahrediyor.
Yabancı ülkelerin haksız yere Fransa’ya ithamda bulundukları ve Müslümanların “özgürce ibadet” ettikleri anlatılıyor.
Kapatılan camilerin çoğunluğunun sudan sebepler ile kapatılması ise onların gözünde gayet normal karşılanıyor.
Internet imamlarından kaçınılması isteniyor ancak böyle devam ederek gençleri de cemaati de camilerden kaçırıyorlar.
Fransızca konuşmanın ön plana çıkarılması gerektiği başka bir maddede yer alıyor. Ve son olarak bu maddelere uymayan camiler “Müslümanlar Konseyinden” atılacak deniyor.
Müslümanlar Konseyi 2003’de kuruldu. Hiçbir şekilde Müslümanların beğenisini kazanamadığı gibi yaptığı açıklamalar ile saç baş yoldurdu. Bundan sonra da asla olmayacak. Milli Görüş ve Diyanete bir kez daha teşekkür etmek istiyorum ve asla baskılara boyun eğmemelerini rica ediyorum. O kurumda olmak bir fayda vermiyor. Ancak imzalandığı takdirde tarihte kara bir leke olarak kalacak.
Hiçbir laik ülkede dine bu kadar müdahale edilemez. Vatikan’dan gelen papazlar, İsrail’den gelen hahamlar özgürse biz de özgürüz. Varsın şimdiden İslamcı desinler, varsın Müslüman Kardeşlerin temsilcileri bile imzalasın.
Biz dik durmak ile mükellefiz.
Fatih KARAKAYA
Fransızca haber sitesi www.Medyatuk.Info genel yayın yönetmeni
https://www.twitter.com/gundemfransa
Yorumlar6