Muhalefet mesajı almadı
- GİRİŞ20.06.2023 08:53
- GÜNCELLEME21.06.2023 08:24
Muhalefet, milletin kendisine verdiği görevi hala idrak etmemiş, sandıktan çıkan mesajları algılamamış gibi gözüküyor.
Bunu neden söylediğimi haftalardır televizyon programlarında konuştuğumuz konulardan anlıyoruz…
Muhalefette bir değişim söylemi almış başını gidiyor…
Değişimden kastın ne olduğunu açık açık ifade edeni bulmak zor.
Ekrem İmamoğlu, seçimden önce gazetecilikten daha çok muhalefetin pr (halkla ilişkiler) temsilcisi gibi çalışan, geçen yazımda da ‘birleşe birleşe kaybedenler’ içerisinde yer aldığını belirttiğim Fatih Altaylı’ya konuşmuş. Altaylı tarafından kendisine yöneltilen “Peki değişimin yolu lideri değiştirmek mi?” sorusuna; “Benim ağzımdan böyle bir şey çıkmadı. Ben sadece diyorum ki, hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. 13 Mayıs’taymışız gibi yola devam edemeyiz.” diye cevap vermiş.
Şu değişimi bir anlatın da cümleten rahatlayalım.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasıyla zaten partide değişim başlamıştı.
Hem de köklü bir değişim…
Partinin ‘deve dişi’ diye tabir edilen önemli birçok ismi, CHP’de bırakın yönetici veya genel başkan adayı olabilmeyi şu an üye bile değil…
Kemal Kılıçdaroğlu, partinin siyasi pozisyonunu zaten 180 derece değiştirdi.
Millî meselelere bakışını, ittifak içinde olduğu siyasi partileri, milletvekili olma yöntemlerini, dış politika vizyonunu tam ters yöne çevirdi.
Sosyal demokrasi vurgusuyla Türk siyasetinin solunda yer alan CHP’yi Amerika’nın politikalarının Türkiye temsilcisi haline getirdi desek abartmış olmayız.
CHP, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde ‘emperyalist Sol Parti’ye dönüştü…
Bir kere bu değişimi mutlaka göz önünde bulundurmak gerek…
İktidar asgari ücret konusunu çalışıyor, normal şartlarda muhalefetin bu düzenleme ile ilgili alternatif politikalarını nedenleriyle masaya koyup bu konuya odaklanması gerekirken, muhalefetin iki partisi CHP ve İyi Parti koltuk muhafazasına konsantre olmuş durumda…
Medyaya yapılan açıklamalar daha çok bunlar üzerine, sosyal medyadan yapılan açıklamalar da spor gazetelerinin son dakika sosyal medya hesapları gibi…
Ya kurultaylarından bahsediyorlar ya da bir takımın şampiyonluğunu veya galibiyetini tebrik eden paylaşımlar yapıyorlar.
Bu nedenle milletin kendilerine verdikleri görevi hala idrak edememişler diyorum…
MUHALEFET NE YAPMALIYDI?
Ben muhalefet genel başkanlarından biri olsam seçimden hemen sonra basın toplantısı düzenler, sandıkta aldığımız mesajlar şunlardır diyerek; kendimle ve partimle ilgili samimi bir özeleştiride bulunurdum.
“Millî konularda daha hassas bir süreç yürütmeliydik. Deprem bölgesi ile gerektiği gibi ilgilenemedik, projelerimizin altını dolduramadık. Siyaset üstü bir zamanda deprem bölgesine daha fazla destek yapmaya odaklanmamız gerekirken siyaset yapıyor gibi görünmemiz doğru olmadı. Bu milletin terazisine itibar etmedik. Bundan sonra bu konulara hassasiyet göstereceğiz” diyerek süreçte yaşanan bunlar gibi tüm sıkıntıları samimiyetle dile getirip, vatandaşın mesajının alındığını ve siyasal pozisyonun da bu mesajlara göre şekilleneceğini söylerdim.
Yapılması gereken uygulama budur…
Ama ne yapıldı? Seçmen suçlandı.
AK Parti, bırakın kaybettiği yerleri, kazandığı yerlerdeki oy kayıplarını dahi sorgularken; muhalefet, seçmeni ve kazanan partiyi suçlayan açıklamalar yaptı…
Seçimden sonra Sözcü Gazetesi’nin manşeti neydi öyle…
“Demek ki millet TOGG’muş” manşetiyle çıkan gazete, “Demek ki depremzedeler çadır hayatı yaşamayı çok sevmiş” alt başlığıyla da, afetzede vatandaşlarımızın acıları üzerinde tepindi. Öte yandan gazetenin yazarı Rahmi Turan da yazısında, Cumhur İttifakı’nın 323 milletvekiline ulaşarak TBMM’de çoğunluğu elde etmesi, akıl yoluyla izah edilecek bir durum değildir." ifadelerini kullanmıştı.
Bu sonuçlar gayet akıl alır bir durumdur eğer siz bunu akletmek veya üstüne düşünmek isterseniz…
Ancak muhalefette böyle bir yaklaşım var mı? Cevabı belli…
En büyük hile nedir biliyor musunuz? Dürüstlüktür. Samimiyettir. Bunu ortaya koyduğunuzda zaten işin önemli bir bölümünü çözmüş olursunuz.
Muhalefet partilerinin içi millete hizmetten çok, kendi siyasi ikbalini düşünen siyasetçiler ile dolu…
Bu anlayışın değişmesi lazım. Koltuğu kaybetmeme uğruna sergilenen siyaseti hep beraber izliyoruz. Aynı anlayış ne yazık ki sürüyor…
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı millî bir muhalefet anlayışı…
Bu ihtiyacı bile gidermek Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a düştü.
DSP ve HÜDAPAR’ı meclise taşıdı…
Rahmetli Deniz Baykal dünya görüşü olarak aynı bakış açısına sahip olduğum biri değildi ancak hakkını vermek lazım...
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olarak partisinin başında zaferle çıktığı 2002 seçimleri sonrasında, milletvekili olamadığı süreçte önündeki engelin kaldırılmasına destek olmuştu. Baykal, bu durumu da; “Biz yüzde 34 oy almış bir partinin meşru genel başkanı olan bir siyasetçinin milletvekili olmasını engelleme pozisyonuna partiyi sokmuş olsaydık, o pozisyonda biz perişan (kepaze) olurduk.” diyerek açıklamıştı.
Milletin mesajını alan muhalefet anlayışı böyle olur.
Milletin yüzde 52’sinden fazlasının oyunu almış, girdiği her seçimi kazanmış bir cumhurbaşkanını neredeyse kaybeden olarak ilan edip, meşruiyetini sorgulamaya kalkan bir siyaset anlayışı ile devam edildiği sürece muhalefette değişim filan olmaz…
Laftan ibaret olur. Limana da ancak lafla yürüyen peynir gemisi yanaştırılmış olur…
Yorumlar26