Katıldığım programlarda, yazdığım yazılarda sıklıkla millî bir muhalefet eksikliğinden bahsediyorum.

Bu konuyu ülkenin verimliliği, bulunduğu mevcut durumdan çok daha ileri seviyede olması bakımından önemli görüyorum.

Neden mi?

Muhalefet tarafından ülkenin gündemine getirilen gerçek dışı iddia ve iftiraların, iktidar tarafından doğrusunun ne olduğunun anlatılması ve anlaşılması adına harcanan çabayı ve zamanı israf olarak görüyorum.

Bunlar olmasa; daha fazla zaman ve konsantrasyonun sorunları çözmek için kullanılabileceğini düşünüyorum.

Özetle dezenformasyon siyaseti; yani iddia ve iftira siyaseti ülkenin verimliliğini aşağıya çekiyor.

Ayrıca dezenformasyon siyasetinin para etmediği ortada…

İktidar olmak isteyen bir parti ve genel başkan bu yola başvurmaz…

İktidar olmak isteyen, gerçek konulara dikkat çeker ve kendi iktidarlarında sorunla ilgili kendi yol haritasını açıklar…

Bir umut oluşturur…

O zaman niye dezenformasyon siyasetine başvurulur?

Pratikte baktığınızda şu sonuç ortaya çıkıyor; ülkenin refahını artırmak için çalışan hükümeti baltalamak!

Hemen her hafta dezenformasyon siyasetinin başka bir örneği ile karşı karşıya kalıyoruz.

Geçen hafta cuma akşamı bunun bir örneğini daha yaşadık.

Konukları arasında yer aldığım Tv 100’deki Özgür İfade programına ‘cevap hakkını kullanmak için’ bağlanan CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, cevap hakkından daha fazla süreyi içindeki TSK nefretini kusmaya ve bir nevi PKK terör örgütünü mutlu edecek açıklamalar yapmaya harcadı.

O akşamı etraflıca anlatalım…

Konuklar arasında yer alan Gazeteci Şaban Sevinç’in Sezgin Tanrıkulu ile arasında geçtiği iddia edilen görüşme nedeniyle cevap hakkını kullanmak için yayına bağlandı.

PKK tarafından TSK’ya kimyasal silah iftirasının atıldığı süreçte dönemin Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın da bu iftirayı onaylayan açıklamalarıyla başlayan tartışmalar esnasında Sezgin Tanrıkulu CHP milletvekili sıfatıyla bu konuyu TBMM’ye taşımış, bire nevi iftirayı ortaya atanların değirmenine su taşımıştı.

Gazeteci Şaban Sevinç programda belirttiğine göre; TSK’ya atılan iftiraya çanak tutan Sezgin Tanrıkulu’yu arıyor ve tepki gösteriyor. Telefon konuşması esnasına da Sezgin Tanrıkulu, “CHP’nin başına ne geldiyse bu Atatürkçüler ve Kemalistler yüzünden geldi” ifadesini kullanıyor.

Sezgin Tanrıkulu aslında bu konuyla ilgili yayına bağlanıyor ve Şaban Sevinç’i yalancılıkla suçladıktan sonra adeta içindeki nefreti kusmaya başlıyor. Gerisini zaten biliyorsunuz, konuşması esnasında Fuat Uğur, Şaban Sevinç, ben ve moderatör Cansu Canan Özgen ile birlikte tepki koyuyoruz.

Tanrıkulu telefonu ani bir şekilde kapatıp yayından ayrıldıktan sonra da açıklamalarını kınayan başka  ifadelerimiz de var, yayını izleyenler biliyor…

Milyonların duyduğu o ifadelerin sahibi HDP’nin değil, 3 gün önce 100’üncü yaşını kutlayan CHP’nin milletvekili…

Peki şaşırdık mı?

Hayır…

CHP, pek çok konuda özellikle son 10 yılda HDP ile benzer çizgide siyaset yapıyor.

Tezkerelere birlikte hayır diyor, kendi ifadelerine göre de beraber iyi sallıyorlardı…

Atatürk’ün kurduğu parti CHP’nin kuruluş kodlarından çok uzak olduğu da aşikardı…

Türk bayrağı genel merkezden çıkarılıyor, mavi vatanı savunmak için bulunulan Libya’da ne işimiz var deniliyordu…

Karabağ’ın 30 yıllık hasretin ardından geri alındığı esnada “Türkiye, Azerbaycan’a cihatçıları gönderiyor” iftiralarını atanlar da görevlerine bir şey olmamış gibi devam ediyordu, tıpkı şanlı bayrağımızı genel merkezden çıkaranların devam ettiği gibi…

Sezgin Tanrıkulu’nun PKK ile ilgili görüşleri cuma akşamı ortaya çıkmadı.

Böyle biri olduğu biliniyordu ve bile bile bu seçimde de beşinci kez aday yapıldı.

CHP’den Sezgin Tanrıkulu’nun açıklamalarına ilk tepki, 14 Mayıs’ta yedinci kez milletvekili seçilen Parti Sözcüsü Faik Öztrak aracılığı ile yaklaşık 20 saat sonra geldi ve şu ifadelere yer verildi:

''Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun, milletimizin göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetleri'ni töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir."

Bana göre eksikti…  

‘Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir’ ifadesi yerine; ‘kesin ihraç talebiyle disipline sevk edildi’ şeklinde bitmeliydi açıklama…

Ancak normal şartlarda olabilirdi bu…

Ama dezenformasyon siyasetini odak noktasına koyan bir genel merkezin böyle bir açıklama yapacağını beklemek herhalde fazla polyannacılık olurdu…  

Genel merkez önünde koltuk fırlatıp, Kemal Bey’i eleştirince MYK kararı ile kesin ihraç talebiyle disipline sevk etmek normal karşılanabilir ancak TSK’ya hem de canlı yayında iftira atmak kesin ihraç talebi için yeterli bir sebep değildi…

Dün gece yapılan MYK toplantısında da bu konunun hiç açılmadığı kulislere yansıdı…

Her gün bir devlet kurumunun kapısına dayanan, devletin askerini polisini uyuşturucu ticareti ile suçlayan, seçim mağlubiyetinde kendisine rakip olarak Jandarma Teşkilatı’nı gören bir genel merkezden bunu yapar mı?

Bu zihniyetten Türkiye’ye bir hayır gelmez…

Millî düşünmeyen hiçbir yapıdan gelmeyeceği gibi..

E hani değişmişti CHP? Değişim başlamıştı…

Hiçbir şey değişmemiş, olduğu gibi duruyor…

Bu arada, yazıyı bitirmeden belirteyim…

Şebnem Korur Fincancı’nın iftiraları sonrası CHP’nin takındığı tutumu hatırlıyorsunuzdur.

Şebnem Korur Fincancı gözaltına alınması sonrası o dönem CHP Grup Başkanvekili sıfatıyla Özgür Özel, "Şebnem Korur Fincancı'nın gözaltına alınması ve onun üzerinden TTB’ye yönelik saldırılar demokrasi görüntüsü değildir. Hoşunuza giden konular konuşulabilince değil en aykırı en rahatsız edici görüşler özgürce konuşulabilince buna ifade özgürlüğü diyoruz." demişti…

Değişimcilerin umudu Özgür Özel ise çok fazla beklentiye girmemeli bence…

Tanrıkulu’ya destek verenleri hiç söylemiyorum bile…