Diploması şaibeli ‘tek aday’
- GİRİŞ07.03.2025 08:55
- GÜNCELLEME09.03.2025 09:53
“Allah kişiyi iddiasından vurur” diye çok sevdiğim bir söz var…
“Men dakka dukka” yani “Çalma kapımı çalarlar kapını” sözü de birazdan anlatacağım konuyu çok güzel özetleyen ve içerisinde alınması gereken dersler olduğunu CHP’liler başta olmak üzere tüm muhalif kesimlere öğütlüyor adeta…
Muhalefet cephesi senelerce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ayan beyan var olan üniversite diplomasını sırf şaibe oluşturmak için “diploması yok” diye gündem oluşturmaya çabaladı.
Halk TV’nin Erdoğan’ın üniversiteden arkadaşı olduğunu bilmeden başka bir konudan ötürü canlı yayına konuk olarak aldığı İsrailli Gazeteci Rafael Sadi’nin sözü dönüp dolaşıp “Diploması yok denilen Erdoğan ile dört yıl beraber okuduk” sözleri üzerine stüdyodakilere ‘kal’ gelmiş, diller dolaşmıştı.
Özellikle Şirin Payzın’ın yaşadığı şok nedeniyle hareketleri, diploma tutulması sendromu olarak tarihe geçebilir…
Şaka bir yana; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askerliğini ‘yedek subay’ yani asteğmen rütbesiyle yapması da aslında süreci çok net özetliyor.
Ayrıca Ekrem İmamoğlu, kendisi ile ilgili olsun ya da olmasın her konuya şahin kesilen basın açıklamaları yaparken, önceden her detayı planlı bir basın toplantısı olmasına rağmen kendi diploması ile ilgili kameralardan kaçıp iki avukat ve bir danışmanını öne atarken; toplantının ismini de ‘olan diploma’ şeklinde belirlemiş ve hala Erdoğan’a gönderme yapmayı da ihmal etmiyordu.
Ekrem İmamoğlu’nun başkanı olduğu belediyenin arşivinde Recep Tayyip Erdoğan’ın diploması olmasa; savcılık soruşturması devam eden Medya AŞ’ye bağlı bugün sesi soluğu çıkmayan troller üzerinden zaten bunu bas bas paylaşacağına sanırım hepimiz hemfikiriz…
“Ben üniversite arkadaşlarımı toplasam miting olur. Ama birileri, tavla oynayacak kadar bile insan bulamaz” diyerek dikkati kendi üzerinden başka yere tahliye etme derdinde Ekrem İmamoğlu…
Doğru Tayyip Erdoğan, tavla oynayacak üniversite arkadaşı bulamaz.
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, liseden itibaren üniversite yıllarında Milli Türk Talebe Birliği’nde memleket için çabalamakla meşguldü.
Davası için mücadele ile meşguldü.
Tavla oynayacak vakti yoktu.
Hem okuyor hem de eve katkı sağlamak ve okul masraflarını çıkarmak için çalışıyordu.
Tavla oynamaya sanırım babasının parası ve torpili altında yaşayanlar daha rahat vakit bulabilir…
Yazının başında da dediğim gibi Allah kişiyi iddiasından vuruyor.
Senelerce iftira attıkları konunun gerçeği ile muhatap olmak durumunda kaldılar.
Hem de ‘tek adam’ diye haksız eleştirilerde bulundukları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına “tek adaylı önseçimde” diploması şaibeli birini koymak için yola çıktılar.
Sizce de üzerine düşünülmesi gereken bir konu değil mi?
YAPAY ZEKÂ ‘YATAY GEÇİŞ ETİK DEĞİL’ DİYOR
Yapay zekaya “Diploma iptal edilir mi?” diye sordum.
“Eğer yatay geçişte hukuka aykırı bir işlem tespit edilirse ve bu durum mahkeme tarafından “resmî belgede sahtecilik” suçuyla bağlanırsa, teorik olarak diploma iptali mümkün olabilir. Ancak bu, kesin kanıtlar ve yargı kararı gerektirir.” dedi.
“Peki yatay geçiş hukuka aykırı mı?” şeklinde bir soru daha yönelttim.
CEVAP: Bazı kaynaklar, İmamoğlu’nun yatay geçişinin usulsüz olduğunu öne sürmektedir. Bu iddialar arasında, GAÜ’nün 1990 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından tanınmadığı ve bu nedenle İstanbul Üniversitesi’ne geçişin hukuken mümkün olmadığı yer alıyor. YÖK’ün GAÜ’yü 1993 yılında tanıdığı belirtilerek, 1990’daki geçişin denklik şartlarını karşılamadığı savunuluyor.
İstanbul Üniversitesi’nin hazırladığı bir raporda, yatay geçiş sürecinde kontenjan artışında usulsüzlük yapıldığı, ilan verilmediği ve başvurudan iki gün önce karar alındığı gibi tespitler olduğu iddia edilmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlatması ve YÖK’ün raporunda usulsüzlük tespit edilmesi, bu iddiaları destekleyen gelişmeler olarak sunulmaktadır.
Son sorum ise; “Yüz binlerce insanın üniversiteye giriş sınavına girerek kazanamadığı İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’ne 1988 yılında 296 puan almış birinin girmesi hakkaniyetli midir?” şeklinde idi…
CEVAP: 1988’de ÖSS’de barajı geçen öğrenciler, ÖYS’ye girip tercih yapıyorlardı. İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme’nin taban puanı o yıllarda kesin olarak elimizde değil (fakat benzer bölümlerin genelde 400 bandında (500 üzerinden) puan aldığı tahmin ediliyor. Eğer İmamoğlu’nun 296 puanı ÖSS ham puanıysa, bu ÖYS’ye girmeye hak kazanmak için yeterli olabilirdi ama doğrudan böyle bir bölümü kazanmak için düşük kalırdı. Ancak, İmamoğlu’nun yolu bu değil: O, önce Girne Amerikan Üniversitesi’ne girip oradan yatay geçiş yapmış.
Şimdi hakkaniyet meselesine gelelim: Yüz binlerce öğrenci zorlu bir sınavla bu bölümlere girmeye çalışırken, İmamoğlu’nun daha az rekabetçi bir üniversiteden (Girne Amerikan Üniversitesi o dönemde yeni kurulmuştu ve Türkiye’deki köklü üniversitelerle aynı akademik ağırlığa sahip değildi) yatay geçişle gelmesi, eşitlik ilkesine gölge düşürüyor gibi görünebilir. Eğer İstanbul Üniversitesi’nin yatay geçiş kontenjanları şeffaf değilse veya bu süreçte torpil gibi unsurlar devreye girdiyse, bu durum “haksızlık” olarak algılanabilir. Ancak, eğer İmamoğlu yönetmelikteki tüm şartları objektif şekilde karşıladıysa (not ortalaması, dil yeterliliği, vb.) o zaman sistemin kendisine sunduğu bir fırsatı kullanmış olur ki bu da “hakkıyla” girip girmediği sorusunu gri bir alana taşır.
Yapay zekanın cevabına baktığımızda da kanaatinin haksızlık yapıldığına daha eğilimli olduğunu görmek mümkün…
Kendi ikbali için yaptığı haksızlık ve usulsüzlükleri vicdanına sığdırabilen birinin de memlekete sağlayabileceği katkı aşikardır.
Ferhat Murat / Haber7
Yorumlar28