Evlat, babanın sırrıymış
- GİRİŞ01.04.2025 08:55
- GÜNCELLEME01.04.2025 12:55
Ekrem İmamoğlu’nun babası Hasan İmamoğlu, bayram sabahı kendine göre dua, yine kendi ifadesi ile ‘beddua’ olarak kabul edilebileceğini belirttiği ifadeler yakın zamanda beddua edenlerin akıbetlerini anımsattı ister istemez…
Konu teoloji, yani din üzerinden ele alındığı için bu bahse biraz teolojik yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Beddua hakkında kaynaklarda belirtilen hususlarda, geçmişte beddua edenlerin hazin sonlarına şahitlik edenlerin anlatıları yoğun olarak karşımıza çıkıyor.
“Beddua edildikten sonra önce göğe çıkar, gök kabul etmez, yere iner, toprak kabul etmez, toprak da kabul etmeyince sahibine döner” şeklinde nakledilir.
Tıpkı FETÖ Elebaşı Fetullah Gülen’in “evlerine ateşler düşsün” şeklinde ettiği bedduaların sonucunda olduğu gibi…
Ekrem İmamoğlu’nun babası ve halihazırda el konulan şirketinin yüzde 40 ortağı olan 77 yaşındaki Hasan İmamoğlu’nun ağzından duyduğumuz bedduayı da daha önce hiç duymamıştım.
Kinini dibine kadar hissettiren bir beddua idi…
"Bizi bu kadar perişanlığa sürükleyenler, çoluk çocuğunun ciğerinden et yiyerek iyileşmeye uğraşsın ve iyileşemesin."
Şuraya bakar mısınız…
İçerisinde canilik, yamyamlık gibi bizim toplumumuzla, dini değerlerimizle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bir arzu…
Öncelikle şunu belirtelim…
Hasan İmamoğlu’nun ifadelerinde “Bizi bu kadar perişanlığa sürükleyenler” vurgusuyla belirtilen özne kim olabilir?
Savcılığın kuvvetli suç şüphesi olarak değerlendirdiği iddialara bakıldığında; perişanlığa sürükleyen isim Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değil…
Bedduanın edene dönme ihtimalinden bağımsız olarak düşündüğümüzde bile döneceği yer kendi ‘evladı’ ve ailesinden başka bir yer olmaz.
Bu ifadelerini duyunca dün bir sosyal medya hesabımdan “Hasan İmamoğlu’nun bugünkü bedduasına çok fazla söylenecek şey var ama en doğrusu bu sanırım; Çocuk, babasının sırrıdır” şeklinde bir paylaşım yaptım.
Bugün bunu biraz açmak istiyorum.
Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de anneler, 'çocuk yetiştiren tarlalara' benzetilmiştir.
Tarlanın yeşerttiği tohum ise babadan gelir.
Bu sebeple nesep ilminde (kabilelerin soyunu inceleyen ilim dalı) soy babadan yürür.
Din; babaya kayıtsız şartsız hürmeti, hatta babasının dostlarına bile yakınlık göstermeyi emreder.
Oğul, babasının hücrelerine sinmiş özeliklerin sahibi olarak tanımlanır.
İşte bu nedenlerle Peygamber Efendimiz’in “Evlat, babasının sırrıdır” şeklindeki ifadesi hadis kitaplarında rivayet edilir.
Hasan İmamoğlu’nun sözlerine en yakın ifadeyi ise teolojik kaynaklarda taradığımda İncil’de bir pasajda buldum.
“Ve onlara oğullarının etini ve kızlarının etini yedireceğim; ve düşmanları ve canlarına kastedenler onları sıkıştıracağı kuşatma ve sıkıntıda, her biri dostunun etini yiyecek.” Yeremya 19:9 Kral James Versiyonu 9
Bana oldukça ilginç geldi…
Yine “Aslı Aslına, Nesli Nesline Hû” kıssasında da bu konuya değinilir…
Vaktiyle bir padişah, Hızır Aleyhisselam’ı görmek ister ve vezirine emreder.
Vezir, Hızır’ın herkesle görüşmeyeceğini söyler.
Tüm ülkeye haber salınır.
Bir fakir, kırk gün mühlet ister ve Hızır’ı getireceğini söyler.
Ancak tek şartı, saray sofrasında ne yemek varsa, her gün evine getirilmesidir.
Amacı kırk gün boyunca saray sofrasından yemek yiyebilmektir.
40 gün sonunda, saraydan gelenlerle birlikte padişahın huzuruna çıkar.
Hızır’ı getiremediğini, fakirliğin dayanılmaz hale geldiğini ve sadece kırk günlüğüne insanca yaşamak istediğini söyler.
Padişah öfkelenir, vezirlere adama ne ceza verileceğini sorar.
İlk vezir, parçalatılmasını ister.
İkinci vezir, dibeğe konup dövülmesini.
Üçüncü vezir ise affedilmesini tavsiye eder.
Bu sırada fakirin yanına bir genç gelir ve her ceza önerisinden sonra şöyle der: "Her şey aslına döner. Aslı aslına, nesli nesline… Hû."
Padişah gence kim olduğunu sorar.
Genç, vezirlerin davranışlarını babalarının meslekleriyle açıklar: “Birincisi bir kasabın oğlu, ikincisi aşçının oğlu, üçüncüsü ise asil bir vezirin oğlu.”
Sonra da kendisinin Hızır olduğunu açıklar.
Padişaha nasihat eder: “Başveziri kasap başı, ikinci veziri aşçıbaşı yap, üçüncü veziri başvezirliğe getir. Fakiri de ihsanından mahrum bırakma” der ve ardından kaybolur.
Yani çocuklarımıza bir şeyler öğretmenin en iyi yolu; kendimizin düzgün bir yaşam sürmesidir. Yaşamadığımız erdemli hayatı, sözle telkin etmenin hiçbir etkisi olmaz” öğretisinin ne kadar doğru olduğunu hem bu veciz kıssada hem de Hasan İmamoğlu’nun sözleriyle beraber Ekrem İmamoğlu’na yöneltilen iddialarla görebilmek mümkündür.
Hasan İmamoğlu’nun içinde barındırdığı kini görünce, Ekrem İmamoğlu’nun içinde barındırdıkları da şaşırtıcı gelmiyor doğrusu…
Çocuk, babanın sırrıymış gerçekten…
Her şey aslına döner, aslı aslına, nesli de nesline…
Beddua da sahibine…
Ferhat Murat / Haber7
Yorumlar158