Bir hadis-i şeriften benim anladığım

  • GİRİŞ26.07.2013 09:40
  • GÜNCELLEME26.07.2013 10:43

Yaratıcı kudret, yaratmayı murat etmişse istediği halde, şekilde, zamanda ve mekânda yaratma işini gerçekleştirir.

Çünkü yaratma fiili bizatihi, başlı başına bütün diğer iş, oluş ve mekânların yanında eşi emsali olmayan bir fiildir.

Eğer bu fiili ortaya çıkarmak, vücut sahibi kılmak, bu fiile varlık elbisesi giydirmek başlı başına bir öneme sahipse ve bu önemli fiil gerçekleşecekse o zaman, yaratıcı kudret bunu, kendi kuralları ki biz buna sünnetullah diyoruz çerçevesinde, sebeplere bağlar.

Sebepler ise ikinci derecede öneme sahiptir.

Zira yaratıcı kudret yaratmaya muktedir olduktan sonra, isterse, o yaratma fiilini, herhangi bir sebebe bağlamadan da yaratabilecektir, önemli olan ve esas olan yaratma'dır.

Ancak, yaratma gücüne sahip olan Rabbimiz, kuralsız, kaidesiz, sebepsiz yaratmak istemiyor.

Çünkü, burada, hem kurallara, kaidelere ve sebeplere bir "değer" atfediyor hem de çalışarak ilerlemenin müteselsil şartlarını ve anahtarını yarattıklarının eline ve emrine veriyor.

Öte yandan "varlık" başlı başına bir "değer."

"Yokluk" ise başlı başına bir "hiçlik"tir.

Yani varlık artı bir ise, yokluk yani yok olmak, boşlukta, evrende bir yer, sayı, kütle, değer, önem ortaya koymamış olmaktır.

Öyle ise, hiçlikten, varlığa çıkmak, var edilmiş olmak başlı başına bir "değer" taşımaktır.

Zira yaratılmış olmak, hele insan olarak yaratılmış olmak ise, ayrı bir değer ve önem taşıyor.

Çünkü insan, "muhatap" kabul edilerek, değerler silsilesiyle donatılarak yaratılıyor.

Mesela, akılla, yürekle ve en önemlisi yaratanından bir parça taşıdığı ruhuyla birer değer sahibi olmuştur insan.

Ve bu değerler ile donatılmış olmak bu "yaratığı" başka "yaratılışlarla", mesela, bilmek ve sevmek gibi yaratılışlarla kuşatıp hem sorumluluk yüklüyor hem de nihai hedef olarak Yaratıcısına ulaşma ile, erişme ile mükâfatlandırıyor.

Yani var edip, var edicisiyle tanıştırıp ödüllendiriyor.

Eğer bu nihai mükâfat olmasa, bu büyük ve emsalsiz ödül olmasa o zaman yaratılış yani yaratma ile hiçlik arasında büyük bir fark ortaya çıkmayacaktır.

Bu durumda; yaratma başlı başına değerlidir.

Hiç'likten varlığa geçiş, hiç'likten bir değer taşıyor olan varlığa çıkış emsalsiz bir şeydir.

Ve yine bu hiç'likten varlığa dönüşme de, yani yaratılmada sebeplere bağlanmaktadır ki sebepler burada da aynı şekilde önem sıralamasında ikinci sıraya oturmaktadır.

Sebeplerin, vesilelerin değerli olması aynı zamanda yaratıcı Kudret olan Allah (cc)'ın insana verdiği değerin de bir ifadesidir.

Burada, yani Peygamberimiz (sav), Efendimiz: "Allah'ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah'ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir." Buyururken, benim anladığım, tam da bu yaratılış sıralamasında, yaratıcının ikinci derecede önemsediği noktaya Efendimizin parmak basıyor olmasıdır.

Yaratıcı kudret, eğer istese anneye veya babaya gerek duymadan istediği yaratmayı ortaya koyar.

Çünkü O'nun yaratış gücü her şeyin üzerinde tam bir güç, tam bir bilgi ve tam bir kudrettir.

Ama o anneyi ve babayı sebep kılarak hem yaratmada onlara bir rol verip onları önemsiyor hem de devamında ve nihayetinde kendisine muhatap kılıyor.

Öyle ise, her evlat için, bu kutlu yaratma silsilesi içinde Yaratanın, kendisini yaratmada vesile kıldığı annesine ve babasına karşı, iyi davranma gibi, ciddi bir sorumluluğu ortaya çıkmaktadır.

Çünkü yaratıcı, yaratma işinde anneyi ve babayı "sebep olmak" gibi, önemli bir konuma oturtunca evlattan da bu sebebe saygı göstermesini istiyor ve bekliyor.

Evlat bunu yapmayınca doğal olarak, yaratıcı, kendisinin sebep konumuna koyduğuna yapılan saygısızlığı, kendisinin öfkesine bağlıyor ve saygıya karşılık olarak da rızasından, yani memnuniyetinden pay veriyor.

Yani yaratılanı, yani evladı yaratılışına sebep kıldığı anne ve babaya hizmete, saygıya onu memnun ve mutlu etmeye yönlendiriyor.

Aksi takdirde anne babanın öfkesini de yaratan olarak, bütün bir "yaratma" fiilini elinde tutan kudret olarak kendi öfkesine bağlıyor.

Ferman Karaçam - Haber 7

Yorumlar2

  • Halis Demir 1 yıl önce Şikayet Et
    Bu hadis bu şekilde anlaşıldığı için evlerde ebeveynler adeta tantı ve tanrıça mevkiine çıkarıldı. Maalesef
    Cevapla
  • metin ertem 11 yıl önce Şikayet Et
    burası hikmet . Muhterem Ferman bey Bir sınav yeri ve hikmet dünyası hayata göz açmamızda sebep olan anne ve babalarımızın haklarına işaret eden Hadisi-i şerif bizlere önemli görevler yüklüyor Cenab-ı Allah(Celle.c)cümlemizi bu görevi hakkıyla yapanlardan eylesin.sizin buyazınız bana aşağıdaki satırları hatırlattı ve sizinle paylaşayım dedim."Dünya darul hikmet Ahiret dar -ul kudret olduğundan" diyor Bediüzzaman hazretleri dünyada Hakim ,Müdebbir gibi ismlerin gereği zamanı müddeti olgunlaşmayı gerektirdiği halde, Ahiret dar-ul kudret olduğunda orada kadir ismi hakimdir zamana müddete beklemeye ihtiyaç olmaz.... emr-i künfeyekün ile anında yaratılır.Cenab-ı hakkın iki türlü yaratması var bir i yoktan hiçten yaratmak diğeri de inşa var olan yaratılmış olan şeyleri dönüştürmek Cenab-ı ALLAH BU İKİ YARATMAYI HER AN VE ZAMAN TECELLİ ettir.Selamlar hürmetler
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat