Cemaat neden yanıldı ve neden yenildi?
- GİRİŞ09.04.2014 08:21
- GÜNCELLEME09.04.2014 09:44
Seçim öncesinde Türkiye daha evvel şahit olmadığı, dolayısıyla da herkesin başını döndüren büyük bir şok yaşadı.
Mütedeyyin camianın 90 yılda emeği ve alın teri ile içinden çıkarıp iktidara taşıdığı Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK PARTİ ve 40 yıldır mütedeyyin camianın yine kendi içinden çıkarıp dünyanın birçok ülkesine taşıdığı Fethullah Gülen Cemaati.
Bu iki aktörden biri siyasette Türkiye'nin "makûs talihini" yenecek dev adımlar attı. Birçok ülkenin parmak ısırıp gıpta ile seyrettikleri ekonomik, siyasi ve kültürel adımlar attı.
Ülkesini seven, milletini seven herkesin bu aktöre verdiği destek % 34'lerden başlayıp 10 yılda % 60'lara dayandı.
Devletlerin hayatında on saniyelik bile hükmü olmayacak kadar kısa bir sürede yani on yılda neredeyse iki katına çıkan bu halk desteği, bu ülke insanının başarıya, huzura, ilerlemeye, kalkınmaya, "başı dik sırtı pek" yaşamaya nasıl aç olduğunun tartışmasız kanıtıdır.
Öteki aktöre gelince o da, Türkiye'de ve Türkiye dışında -özellikle eğitim konusunda- büyük başarılara imza attı.
Mütedeyyin kesim O'nu da kendi bağrından çıkardığı için gururla sahiplendi.
Hatta siyasi aktörümüz yani AK PARTİ, eğitim işiyle ilgilenen öteki aktörümüzü "gözü kapalı" benimsedi, bağrına bastı ve büyümesi, daha da büyümesi için olağanüstü destekler verdi, dünyadaki okulları ile birlikte yaklaşık 250 milyar dolarlık dev bir aktör haline geldi.
Fakat hem bu iki aktörün hem de mütedeyyin kesimin, hepimizin unuttuğu bir atasözümüz vardı: "Su uyur, düşman uyumaz".
Gerçekten de dağlar, taşlar, sular, seller uyumuştu da düşman hiç uyumamıştı.
Hele biz, biz ki iktidar rehavetiyle daha ilk akşamdan tavuklar misali erkenden pin'lerimize çekilmiştik.
Oysa uyumadan önce, dünyadaki küresel güçlerin, özellikle ve başta "İslam Ülkeleri olmak üzere" her şeyimize müdahale ettiklerini yakinen biliyorduk.
Parayı onlar yönetiyordu, borsalarla oynuyorlardı, meclislerin yapısıyla, krallarla oynuyorlardı.
Yargıyı, Milletvekillerini, Genel Kurmay Başkanlarını satın alıyorlardı.
Gençleri sokağa döküyorlardı, olmadı ülkelerimizi işgal ediyorlardı.
Nedense hiç aklımıza gelmedi Türkiye on yıl içinde milli gelirini 2500 TL'den 10.500 TL'ye çıkarınca bunu yapanlara müdahale etmezler mi?
Ya da dünyanın onlarca ülkesinde 500 tane okul açan ve 250 milyar dolarlık bir güce ulaşan Gülen Hareketine, müdahale etmezler mi?
Eğer etmezlerse bunlara ben küresel ahmak der, güler geçerim.
Ve müdahale ettiler hem de ikisini yani yükselen iki mütedeyyin gücü birbirine vurarak, birbiriyle çarpıştırarak, müdahale ettiler.
Böylesine bir çatışma bizim yakın tarihimizde olmadığı için en azından beklenmediği için şok yaşadık.
Şok'un tesiri yavaş yavaş geçince olayın hem büyüklüğünü hem de kimin nerede durduğunu anlamaya çalışmalıyız artık.
KİM NERDE DURUYOR
Birinci aktöre bakalım; AK PARTİ ve Başbakan Tayyip Erdoğan iktidara geldiği günden bugüne kadar hiç makas değiştirmedi.
Hele hele içinden çıktığı kesime karşı samimiyetini, ciddiyetini, bağlılığını sürdürdü ve adım adım bu kesimin kendisinden beklentilerini gerçekleştirdi.
Ayrıca ülkenin kronikleşmiş tüm sorunlarına el attı, Kürt sorununu çözdü.
(Üç-dört yıl önce, "bu sorunu kim çözerse kahraman olur" diye yazanların kulakları çınlasın.)
İkinci aktöre bakalım; Cemaat bir anda makas değiştirdi, savruldu, tanınmaz hale geldi.
Daha önce AK PARTİ ile aynı safta iken bir anda "AK PARTİ dışında kime oy verirseniz verin" diyebilecek kadar kimliksiz, kaypak, hedefsiz ve mide bulandıracak kadar iğrenç bir konuma düştü.
Demek ki Tayyip Erdoğan ve AK PARTİ hala meydanlarda kendini ve hizmetlerini anlatıp oy toplayıp hizmetlerine devam ediyor, hiçbir yere savrulmadı.
Ama Fethullah Gülen bu hizmetlere karşı çıkıyor, fren oluyor, lider gitsin diyor, çünkü biliyor ki lider giderse AK PARTİ yara alır ve ülke kalkınması durur.
İstikrar, büyüme ve milli sanayi hamlesi akim kalır.
Yani bu ülke zarar görür.
Peki, bunu kim ya da kimler ister?
Elbette bunu düşman ister, dost istemez.
Öyleyse düşman uyumamış ve 250 milyar dolarlık Cemaat gücünü de kendi başına bırakmamış kontrol altına almıştır.
Bu da yetmemiş bu gücü Türkiye'nin mütedeyyin kesiminin kendi içinden çıkardığı başka bir aktöre karşı kullanmıştır, kullanmaya da devam edecektir.
Bunu bir de şuradan anlayabiliriz; cemaat eğer sütten çıkmış ak kaşık gibi olsaydı yani bu toplumun içinden çıktığı gibi tertemiz kalsaydı, son seçimlerde böylesine risk alamazdı.
Çünkü içinden çıktığı toplumun sosyolojisini az çok kestirebilir ve "AK PARTİ %30'un altına düşecek" diyerek bunun arkasında güçlü bir şekilde durmazdı, duramazdı.
Bütün araştırmalar AK PARTİ' yi %45-50 bandında gösterirken cemaat medyası ve Cemaat kurmayı sayılabilecek kalemler %30'un altında ısrar ettiler ve hem kendilerini riske attılar hem de başta CHP olmak üzere BBP ve MHP'yi de yanılttılar.
PEKİ, NEDEN YANILDILAR
Anladık, kendilerinde büyük güç vehmederek, güç zehirlenmesi yaşadılar.
Fakat esas yanılmaları buradan kaynaklanmiyor.
Fethullah Gülen ve cemaatı yönetip yönlendiren kurmay takımı bu topluma,bu halk'a ve içinden çıktıkları bu millete yabancılaşmışlardır, artık bu toplumu tanımıyorlar.
Kaldı ki Lâtif Erdoğan Hocanın,"Cemaatın ABD'de ki üst düzey yöneticileri orada Türk adları ile değil, yabancı isimlerle dolaşıyorlar" demesi de beni teyit ediyor.
Cemaat eğer bu topluma "yabancılaşmamış" olsaydı, bu toplumun hücrelerine ve kılcal damarlarına vakıf olsaydı bu toplumun Tayyip Erdoğan'ın ardında kenetleneceğini de bilirdi.
Oysa cemaat' in özellikle kurmay kesimi yabancılarla öylesine yakınlaşmış ve iç içe geçmiş öylesine yabancılarla "iş" tutmuştur ki halkına yabancılaşmış ve bu sebeple de seçimlerden "rezil" çıkmışlardır.
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
https://twitter.com/fermankaracam
Yorumlar1