Kutlu Doğum

  • GİRİŞ26.04.2014 10:40
  • GÜNCELLEME26.04.2014 10:40

Bu yıl kışın ortasında yaz, ilkbaharın ortasında sonbahar yaşıyoruz. Aylardan Nisan ama, Nisan, başından sonuna kadar Kasım ayına benzeyen bir Nisan oldu.

Yağmurlar da kıvamında, şöyle “Nisan Yağmurları” gibi yağmadı bu sene.  Gene de çok şükür, az da olsa yağdı, az da olsa rahmetin ıslak tadına vardık ve yine bu sene de Nisan Yağmurları Kutlu Doğum Kutlamaları ile birlikte yağdı Ülkemin üstüne.

Kutlu Doğum adını duyar duymaz, bir ışık patlaması, karanlığın yani zifiri karanlığın tam ortasında bir ışık patlaması geliyor aklıma.

Bu ışık patlaması insanın canlı canlı toprağa gömülmesini durduracak kadar somut, net ve güçlüdür.

Kısmî bir karanlığın ışığa dönüşmesi değildir bu doğumla birlikte olan. Bu aydınlanma evrensel bir aydınlanmadır; mesela, ekonomide, sağlıkta, eğitimde, ahlakta, bilgide… bir değişim ve dönüşüm değildir sadece.

Bu aydınlanma insanı, insan dışındaki tüm canlıları ve hatta eşyayı da hedef alan her “şeyde”, her “halde” ve her “zamanda” büyük bir başkalaşım, değişim ve dönüşümdür.

Şöyle de diyebiliriz; insanı muhatap alan ve insanın muhatap olduğu bozulmuş ve kirletilmiş olan her şeyin kaynağına, yaratıcı iradenin istediği “aslına” dönüştürülmesinin “nasılını” tarif edecek ve hatta bizzat yaşayarak gösterecek bir doğumdur Peygamberimizin doğumu.

İnsanı aslına döndürme, eşyayı kendi hüviyetine kavuşturma, zamanı anlamlandırma ve adeta tüm kâinatı sünnetullah çerçevesinde yeniden bir elçi eliyle onarmanın adıdır Kutlu Doğum.

İsterseniz fakirin kaleminin zorlandığı tam bu sırada erbabına, Şeyh Galip'e söz verelim.

 

 

 

“… Allah'ın hediyesi olan ruhlar, Peygamberler Şahının yolunda topraktır.

O Şah'ın tahtının mekânı yoktur, melekler O'nun süpürgecisidir.

Ay, O Şah'ın ayağını öpmek için parça parça oldu. Cebrail O'na verilen ihsanın habercisi, Mikail O'nun kâhyasıdır.

O'nun temiz varlığı “Levlak” ile tavsif edilmiştir. Kur'an'a göre vasfı ise zarfla mazruftur.

O'nun tâkının kapısı KÂBE KAVSEYN'dir; ayağının bastığı yer iki âlemin ilmidir.

Payesi, gökler ülkesinin hükümranlığı, gölgesi yeryüzünün Ay'ıdır.

Vahdeti bilen, vahdet ile peygamberliğin aynı şey olduğunu söyledi. Madem ki o nur yaratılmışların ilkidir, O'na Hûda'yı takip eden desem mazurum.

Beşerin babası olan Hazret-i Âdem peygamberlik bahçesinde bir ağaçtır. Nuh gözyaşları dökerek O'nun güzelliklerinin denizinde gemici oldu. Nil coşunca O'nun feyzi Musa'ya Hızır gibi yetişti.

Şeriatiyle silahlanınca, putları kırmak İbrahim'e düştü. İdris, O'nun büyük miracını gökyüzü varlıklarına öğretti.

O'nun kıymet biçilmez güzelliği öyle bir derecededir ki Yusuf O'na satılık bir köle olur.

O'nun geldiğini müjdelemek için İsa sanki tâ feleğin minberine çıkmıştır. O'nun yaratılması, kâinat'ın varlığına sebeptir; O'nun ümmetleri ilmin sırrına mirasçıdır. İlahi vahdetin aynasıdır; varlığının aynası da aynen kendisidir.

Gerçek iman'ın ne olduğunu bil; sana bir peygamber, bir de Allah kâfidir. Susayanlara su vermesi pek boldur. Mucizesi parmakla gösterilir.

Miraç gecesinin siyah miski onun peygamberlik beratının tuğrasıdır. Söz keramet kaynağı bile olsa elbette Kur'an'a benzemez.

Kur'an Resul'ün vasıflarını ve büyük ahlakını tarif etmiştir.

Ey Kalem! Sözlerini kâfi gör. Allah, levh-i mahfuza kalemle yazmıştır…''

Yani büyük aşkın güzel yolcusu Şeyh Galip adeta bize de şunu diyor, “Kalemler üstünde bir kalem vardır.''

Doğru söylemiş, bizim kalemlerimiz eksik ve çekingen çünkü; söz konusu efendimiz olduğun da, onun karşısında; üzerinden sisi sıyrılan küçük bir kara taş kadar suskunum.

Tuğla tuğla yükselip burçlaşan bir kardeşlik duvarında işe yaramamışım, Filistinli bir çocuğun sapanında olamamışım, Mısırda kardeşlerimizin üzerine kurşun yağdıran bir zalimin ayağına takılıp onu düşürememişim.

Burma'da, Orta Afrika'da kardeşlerimi diri diri ateşe atan insanlık düşmanı barbarları durduramamışım.

Suriye'de, Çeçenya'da, Afganistan'da, Türkistan'da, Kırım'da, Irak'ta ki kardeş yaralarına bir dirhem merhem olamamışım, akan kanların durmasında, durulmasında hiçbir işe yaramamışım; küçük, siyah bir taş kadar mahcup ve faydasızım.

O yüzden başımı kaldırıp yüzüne bakacak yüzüm yok, o yüzden kalemim hem çekingen hem de utangaç.

Yürümemizi istediğin Kutlu ve aydınlık yol'u yürüyecek mecali olmayan dizlerimiz, birbirimize olan öfkenin yollarında çokça istekli ve acımasız oldu.

Bizi bize vurdurma ve bizde var olan ne varsa elimizden alma konusunda öylesine ustalaştılar ki artık, sözlerimiz kavi olsa da dillerimiz gevşek, dilimiz samimi olsa da halimiz hal değil.

Gönül coğrafyamızın pusulası bozuldu, kardeşler birbirini tanıyamıyor, çünkü;

Ülkelerimizi küçültüp

Egolarımızı büyüttüler.

Ama gene de hep umut ettik ve ediyoruz çün, şair de öyle dedi;

       “Benim iki cihan içre muradım Hudâ'dandır

Ümidim rüz-ı mahşerde Muhammed Mustafa'dandır''

Ferman Karaçam

fermankaracam@gmail.com

fermankaracam@twitter.com 

https://twitter.com/fermankaracam

facebook.com/ferman.karacam

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat