Yedi Güzel Adamın Biri

  • GİRİŞ07.06.2014 09:43
  • GÜNCELLEME07.06.2014 09:43

Eylül ayına hüznün yakıştığını biliyoruz da peki Haziran’ın nesi var, diyebilirsiniz.

Sanıyorum ilginç bir şekilde Haziran aylarında yoğun şair ölümleri yaşanmıştır da ondandır Haziranların da hüzn’e boyanması.

Kanımızın en deli aktığı yıllarda tanımıştım Cahit Zarifoğlu’nu. Bir Edebiyat Dergisinden sıcak ve samimi elini uzatmış elimizden tutmuştu.

Okumamızı, yazmamızı, düşünmemizi önermiş ve yazdıklarımızı kendisine göndermemizi istemişti.

Farkına varmadan o’nun sevgiyle ve dostlukla yürüyen merdivenine binmiş ve kucaklaşmıştık kendisiyle.

Zarifoğlu İstanbul Radyosunda çalıştığı sırada sık görüşmeye başlamıştık, Gülçocuk Dergisi’ni birlikte planlamıştık.

Yürek Dede ile Padişah’ın çizgi roman yapılmasını ben teklif etmiştim ve ilk sayısının yayınlanışını görmek de nasip olmuştu kendisine; Cerrahpaşa’da hasta yatarken göstermiştim çok sevinmişti.

 Yedi Haziran 1987 yılında kaybettik onu.

Güzel Adam’la ölümünden bir yıl kadar önce yaptığım bir röportajı sizlerle paylaşıyor ve Rabbim’ den kendisini Peygamber Efendimiz (sav)’e komşu etmesini diliyorum.

Cahit Zarifoğlu Maddesi TDV İslam Ansiklopedisinde yayınlanmıştır. Maddeye ulaşmak isteyen genç araştırmacılarımız aşağıdaki link’i kullanabilirler.

http://www.islamansiklopedisi.info/madde.php?klme=zarifo%C4%9Flu%2C+cahit&secim=mdd&-find=+ARA+

Karaçam: "İşaret Çocukları" isimli ilk şiir kitabınızdan sonuncusu olan "Korku ve Yakarış"a doğru, anlaşılmazlıktan anlaşılırlığa, birbirine karışmış duygular atmosferinden sade bir sese dönüşen kendi şiir çizginizi nasıl yorumluyorsunuz? Bu, bir şiirin kendi sesini yakalamış olmasıyla ulaştığı bir ifade rahatlığı mıdır, yoksa giderek farklı söyleyişleri tercih eden değişik bir şiir anlayışının vücut buluşu mudur?

Zarifoğlu: Başlangıçta şiiri sadece kendimden yola çıkarak, şairliğimden yola çıkarak yazıyordum... Zamanla angaje oldum. Aktüalitenin zorlamaları, yönlendirmesi oldu. Hama olayları cereyan ediyor. Onbinlerce temiz Müslüman katlediliyor... O çocuklar, kadınlar... Derken içerdeki acılarımız.. derken Afganistan.. Kayıtsız kalamıyor ve bir şair olarak, görev duygusunun baskın olduğu şiirler yazıyorsunuz. Bu şiirlerin elbette, ayağının anlam olarak yere basması gerekli. Bu vardığım bir nokta, bir sonuç değil. Sadece bilinçli şekilde uygulanmış bir metot. Konunun belirlediği bir "daha anlaşılırlık". Yoksa başlangıçtaki şiir çizgimi terk etmiş değilim. Tarzım hiç değişmemiştir.

Karaçam: Kimilerine göre "Şiir bilimsellikten ve bilime dayalı betimlemelerden ürker". Kimileri tersine bir tezi göklere çıkarır. Klasik şiirde hâkim olan öğe "düşüncedir". Çağdaş şiiri belirleyense hemen hemen sadece "Hareket’tir”. Şiirinizin oturduğu temellerden ve şiirinizde paralellik kurduğunuz tezlerden söz eder misiniz? Dahası bize şiirinizi etraflıca tanıtır mısınız?

Zarifoğlu: Çok zorlanırım, şiirimin eleştirmenliğini yapmam istenince. Birçok defalar benimle şiirim hakkında konuşuldu. Bunlar, şiirim hakkında yazılanlardan daha çok sayıda. Garip bir manzara bu. Hem yazacak hem eleştirmenliğini yapacaksın. Açıklamaları siz yapacaksınız. Haksızlık değil mi bu? Bu sorunun cevabını tümüyle, ilgilenen eleştirmenlere, meraklılarına ve hatta bunlar olmuyorsa okuyuculara bırakmak gerek. Yine de şunları diyebilirim: Şairin edindiği tezler vardır. Ama bunlar şiirinin herhalde alt yapısını, fonunu oluşturur. Şair için tezden ziyade duyarlılık söz konusu bence. Ben İslamî duyarlığa sahip bir şairim. Bununla iftihar ediyorum. Ya başka türlü olsaydı? Aman Allahım! İslamî duyarlığa sahip olmak, her şiirde mutlaka İslâm'ı işlemek değil elbet. Ama sizin bu duyarlığa sahip bir şair olduğunuzun bilinmesi, tema'sı itibarıyla ortadaki bir şiirinizin bile İslâmî bir atmosfer içinde algılanmasına yeter. Benim şiirlerimde hadis-i şerifler, belki ayetler, tasavvuf, menkıbeler, İslâmî davranış biçimleri, tavırlar, tepkiler, kabuller, suda erimiş madenler gibi vardır. Genellikle doğrudan doğruya, bangır bangır bağırarak söylemem. Onlar ömürsüzdür. Onlar ömürsüz olduğu için, bir sezgiyle bu yoldan kaçarım. Madem şiir yazıyorum, önemli olan ilkin şiirdir. Ama ona tadı, kaliteyi, evsafı verecek olan, içinde erimiş olanları ihmal etmeyeceksiniz...

Karaçam: Şairlerimizin şiirlerine sosyal olayların hemen tümü yansımaktadır. Ama örneğin bir hac konusunu göremiyoruz. Siz de yazmadınız bu konuda. Gitmedim diyorsunuz, Afganistan'a da gitmediniz. Ne dersiniz?

Zarifoğlu: Hac gitmeden yazılamaz. Gittikten sonra da belki hiç mi hiç yazılamaz. Ravza-yı Mutahhara'da parmaklarınızı, parmaklıklara sürdüğünüz anı nasıl, hangi dille anlatabilirsiniz. Mekke etrafındaki dağları fotoğrafta gördüğümüz zaman bile, bunları Rasulullah (s.a.s) gördü diye içimiz hûşû ile, haşyet ile doluyor. Gerisini nasıl anlatırsınız. Hac toplu, aleni bir ibadet. Ama yaşantı yönü, iç arınma yönü çok özel sanıyorum. Savaşın, cihadın ise maddi ve kolay yakalanır elemanları var. Onlarla, dünyanın neresinde olursa olsun çabucak temas kurabilirsiniz. Savaş pratiktir, hızlıdır. Bir anda yanınızda peydahlanır. Etrafınızda onlarla dolu, onları çağrıştıran materyaller vardır. Haccın dışı nesir konusu. İçi ise ancak yaşanarak algılanabilir.

Karaçam: Büyüklerin sizin için "anlaşılmaz" dediklerinden midir nedir bilmiyorum, giderek küçükler için yazmaya başladınız. Artık büyüklere yazmayacak mısınız?

Zarifoğlu: İçimden, çocukça bir duyuşla, "büyüklere küsüm" demek geçti. Ben küçükler için yazmasını pek bilmiyorum. Onlara yazarken de hitap ettiğim algı düzeyi yetişkinlerdir. Öyle oluyor. Çocuk edebiyatı çok tatlı. Gençleşiyorsunuz. Bir türlü yaşlanmak istemiyorsunuz, sakalınız ağarmaya başlamışsa bile. Geçende Mehmet Genç aramıştı telefonda. Yıllardan beri ilk kez konuşuyorduk. Bana, sesin aynı ama biraz olgunlaşmış dedi. Ben de hep bir çocuk yanımın bulunduğunu söyledim. "Harika" dedi, "yaşlandı mı bir zihin, kaldır at". Bazı büyük şeylere, büyük olgulara çocuk yanımızı koruyarak sahip olabilir, olmaya devam ederiz. Çocuklarda Allah duygusu ne kadar berraktır. Bunlar bende çocuklar için yazarken canlılık kazanıyor, büyükleri ne yapayım. Ama büyükler için yazıyorum. Mavera'nın Eylül (1986) sayısında bir şiirim yer aldı. Çoktan beri ilk defa büyükler için. Oradan bir kıt'a almak istiyorum izin var mı? Sana bu soruları uzatıyorum Son nefes sorusu Çil yavrusu gibi dağılıyor yakınların Mezar sorusu Çil yavrusu gibi dağılıyor yakınların O sorular sorusu Ölüm ve sonrasındaki yapayalnızlığımız anlatıyor.

Karaçam: Bir yazar, "Bir şair için en dayanılmazı, en kırıcısı ona anlaşılmaz olduğunun söylenmesidir" diyor. Eğer bu söylenen doğruysa yıllardır nasıl dayandınız?

Zarifoğlu: Ben değil, anlaşılmaz bulanlar nasıl dayandılar? Bu soruyu asıl onlara sormak gerekli. Ben bu tür yakınmalar karşısında hiç irkilmedim. Hemen hiç rahatsız olmadım. Hiç kırılmadım. Biraz da şöyle oldu, karşımdakinin malın alıcısı olmadığını görüyordum. Satıcı, alıcıyla ilgilenir. Ötekinin sorularını geçiştirir. Ama çürük mal satıyorsa her gelene tezgâhtarlık yapmaya çalışır.

Karaçam: Bir şairler ordusu besleyip duruyoruz. Şairlerden somut "şeyler" beklenilmesi şiirin tabiatıyla çelişiyormuş gibi gösteriliyor kimi şairlerce veya kimilerince. Eğer muzır yaratıklar değillerse ne bekleyeceğiz şairlerden?

Zarifoğlu: Karmaşık. Şairler muzır yaratıklar değillerse ne demek? Bütün şairleri aynı kefeye mi koyuyorsunuz? Şair veya başka bir şey. Bir mihenk taşımız var. Onu ona vuruyoruz, vasfını belli ediyor. Mücerret şiir açısından iyi veya kötü şairler olabilir, ama ilk kıstasımız "şairlik" değil herhalde. İlk kıstas İslâm'dır. Değindik bir kere, İslami duyarlık sahibi mi değil mi? Değilse, "iyi şair" de olsa, aslında ona söz hakkı tanımamak gerek. Rasullullah onlardan bazılarına ölüm fermanı bile çıkardı. İslâm'dan başkasına söz hakkı yoktur. Ama ne yazık ki işler tersine dönmüş. Her neyse sizin sorunuzu kaçırdık galiba, ne diyordunuz? Hadi geçelim.

Karaçam: Değişik anlayış ve şekillerde ifadesini bulan ve kendisine şair diyen arkadaşlar var. Bunlar bu ayrı tarz ve anlayışlara rağmen aynı kumaşın farklı bölümlerini mi dokuyorlar sizce?

Zarifoğlu: Herhalde..

Karaçam: Şiir yazmaktan alı konulduğunuzu düşünün, neler hissedersiniz?

Zarifoğlu: Buna hangi insanın gücü yeter. İşkence altında bile zihnen şiir yazarsınız. Hep öyle yapmıyor muyuz?

Karaçam: Genç şairlerden isimleri aklınızda kalan kimler var?

Zarifoğlu: Genç şair ne demek?

Karaçam: Yaşça sizden küçük olanlar.

Zarifoğlu: Ayol, onların hepsi benden büyük..

Karaçam: Şairin bir öğrenci olduğunu düşünürsek siz hangi okula mensupsunuz ve adını unutamadığınız bir ustanız var mı?

Zarifoğlu: Bir okula mensup olmadım. Ustam da olmadı. Rilke'nin etkisinde kalmış olabilirim. Ama onu hiç tanımadan zaten ovari yazıyormuşum.. Böyle demişlerdi. Daha çok kendimin etkisinde kaldım. En çok okuduğum şair Cahit Zarifoğlu'dur. Hani etkisinde kalmış olabilirim dediğim Rilke'den okuduğum şiir sayısı onu geçmez. Sistemli bir edebiyat okuyucusu olmadım. Edebiyattan hep sınıfta kalabilirim. Yerli edebiyatı, hele edebiyat tarihini hiç bilmem. Bunları bir gün itiraf edeceğimi biliyordum.

Karaçam: İslâmcı şiir nereye gidiyor?

Zarifoğlu: Oraya...

Naif ruhlu Zarif şairin kendisini tanımladığı şiiri

Sultan

Seçkin bir kimse değilim

ismimin baş harfleri acz tutuyor

Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış

Geçen ibadetler özürlü

Eski günahlar dipdiri

Seçkin bir kimse değilim

İsmimin baş harflerinde kimliğim

Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti

Geri kalan korkulu

Her adımım dolu olsa

İşe yaramaz katında

Biliyorum

Bağışlanmamı diliyorum

Ferman KARAÇAM

fermankaracam@gmail.com

https://twitter.com/fermankaracam

facebook.com/ferman.karacam

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat