Ezilenlere kızıl pençe
- GİRİŞ27.11.2015 07:58
- GÜNCELLEME28.11.2015 09:50
Geldiğimiz nokta itibari ile Dünyada ki konjonktürel-reel politikle kaçınılmaz bir çatışma potansiyelinin sınırları içine girmiş bulunuyoruz.
Bu potansiyel kendi içinde bazen sert, bazen hafifçe birbirine geçişli grafikler çizse de sonuç olarak, yaşadığımız coğrafya ve bize tarihimizin miras bıraktığı "mazlum halklar" ister istemez ciddi bir şekilde bizi çatışma alanlarına çekmektedir.
Türkiye; Asya'nın, Afrika'nın, Ortadoğu'nun, Balkan'ların garibine, gurebasına doğru hamle yaptıkça, karınlarını doyurdukça, yollarını yaptıkça, tarihi eserlerini imar edip, hafızalarını canlandırdıkça; dünyayı paylaşmış, garip gurebanın mülküne çöreklenmiş zalimler de Türkiye'ye doğru pervasız hamleler yapıyor.
Türkiye kimsesizlere kim, kimliksizlere kimlik, aç ve susuzlara hami, yurdundan yuvasından sürülmüşlere yurt ve yuva sahipliği yaptıkça; paranın, uyuşturucunun, silahın ve putperest teknoloji sahiplerinin hışmına uğruyor.
Belki de işin en zor ve en acıtıcı yanı şudur: Türkiye mazlum, mağdur ve ezilmiş halklara kucak açtıkça bu halkların içinden çıkmış yönetimlerle ve yine içinde birikmiş ihanet odakları ile de çatışmaktadır.
Yani Türkiye, bir yandan sömürgeci dış güçlerle karşı karşıya gelirken, bir yandan da bunların mazlumların bağrında oluşturduğu irin bağlamış tümörleri ayıklamak ve çaresiz onları opere etmekle karşı karşıyadır.
Her iki yapı ile de başı derttedir.
Dünün Sosyalisti, Dünya ezilenlerinin koruyup kollayıcısı, proletarya sınıfının kurtarıcı ülkesi Marksist Leninist Rusya, gerici ve Faşist bir diktatöre, kendi halkını katleden bir diktatöre sahip çıkıyor. O faşist diktatörü korumak için ezilenlerin, kimliksizlerin, evlerinden sürülmüşlerin, emekçilerin yani proletaryanın tepesine bomba yağdırıyor.
Marks'ın tarihle, dinle, sosyoloji ile ezilenlerle olan imtihanı yine her zamanki gibi kanla sonuçlanıyor.
Materyalizm; tarihin derinliklerinden uzatıp, insanlığın göğsüne yapıştırdığı kızıl pençesini günümüzde bir kez daha gösteriyor.
Lenin'in ; şirkle ve tağutla imzaladığı defterinin felsefesini şimdilerde çok daha iyi anlıyoruz.
George Politzer'in; Marks'tan aldığı ve tarihi materyalizmle iç içe geçmiş ilkelerini iplik iplik ördüğü ve insanlığa kurtarıcı bir felsefe olarak sunduğu dürüstlük abidesi (!) eserinden damlayan ezilen, itilen, kakılan, horlanan yığınların kanı gırtlak seviyesini aşmış bulunuyor.
Rusya; Orta Asya, Kafkas ve Balkan Ülkelerinin kültürlerini, emeklerini, inançlarını sömürdü ve onları köleleştirdi.
Sürgünler, katliamlar, soy Kırım'lar yaptı.
Kırım’da, Kafkasya’da, Başkurdistan’da, Türkistan’da, Tataristan’da sadece Stalin döneminde yaklaşık 30 bin Cami ve Mescit yakıldı, yıkıldı yerle bir edildi.
Kaşgar'da, Tirmi'de, Semerkant'da, Buhara'da, Kokant'da, Darbent'de, Timurhan’da milyonlarca Dinî eser ve Kur'an-ı Kerim yakıldı.
Katledilen Din Adamlarının ve Âlimlerin sayıları 300-400 bin civarındadır. Sürülen, yollarda telef olan, topluca katledilen insanların sayılarını bile bilemiyoruz.
Rusya; Kanlı katil ll. Nikolas mı desem, Lenin mi, Stalin mi, Brejnev ...mi desem dilime Afganistan'ın bir buçuk milyon şehidi dolanıyor, dilim pelteleşiyor, yüreğim kavruluyor.
Dün‘ ün Sosyalist Gençlerinin hayal ülkesi, genç kızların prensi, genç erkeklerin, Nazımların Prensesi, Beyaz Gecelerin rüya ülkesi, 46'lıların, 70'lilerin yüreklerinde fokur fokur kaynayan kurtuluş beldesi. Daha aradan kaç yıl geçti bu rüyaları gören, bu hayalleri Kuran gençler için. Şunun şurasında 40-50 yıl işte.
40-50 yıl önce Rusya; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği idi ve Sosyalizm'in yani Kurtuluş'un yani ezilenlerin kurtuluşunun hayal ülkesi idi. Şimdi Rusya yeniden, adeta Stalin'in eliyle, Suriye’de ezilenlerin başlarından bomba yağdırıyor, evlerini, iş yerlerini, barınaklarını yıkıyor, mazlumları 600 yıl yaşadıkları vatanlarından, yurtlarından sürüyor.
İnsanları umutlarından, aşklarından koparıyor ve bütün bunları ülkesinin sadece üçte birinde kontrolü bulunan faşist bir diktatörü ayakta tutmak için yapıyor.
Kaderin cilvesi; Komünizm ile Faşizmin tarihi düşmanlığından dostluğuna evrildik.
Komünistlerle Faşistler el ele yürüyorlar, Komünistlerle gerici Mollalar, iş birlikçi kimliksizler omuz omuza yürüyorlar Ortadoğu'da mazlumların üstüne ve Türkiye işte bu mazlumlara, bu ezilmiş, sömürülmüş, horlanmış, diktatör baskıları ile preslenmişlere sahip çıkıyor, onlara kucak açıyor, yüreğine sarıyor, bağrına basıyor.
Dünya'yı ezilenlere dar edenler, Türkiye’yi de onların hamiliğini yaptığı için psikolojik baskı çemberine alıyorlar. Bir asırdan fazla bir zamandır Rusya'yı yerinden kımıldatmayan ABD; kuzeyimizden gelip güneyimizde sınırlarımızı ihlal eden ve insanları 600 yıllık vatanlarından sürgün eden Rusya ile " ne haliniz varsa görün " diyor.
NATO, AB, diğer Avrupa Ülkeleri bir yana ama bunların Kralları, kuklaları, soytarıları, piyonları sus pus.
Dedim ya insanın yüreğini acıtan da budur işte; içimizde tümörleşmiş o sadık piyonların manşetleri, susmaları ve topraklarından, birlikte iç içe yaşadıkları yoksul halklarından, vatanlarından, imanlarından daha fazla ve sımsıkı olarak sahiplerine bağlılıkları.
Aman Allah'ım ihanet ne zor şeymiş meğer..!
Ferman Karaçam
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol