Bir proje olarak Kılıçdaroğlu

  • GİRİŞ03.02.2016 07:54
  • GÜNCELLEME05.02.2016 08:59

Deniz Baykal olayı, daha önce gerçekleşen CHP Genel Başkanlarındaki değişimin hiç birine benzemiyor.
9 Eylül 1923 yılında kurulan CHP’nin ilk Genel Başkanı M.Kemal’dir ve ölünceye kadar yani 10 Kasım 1938 yılına kadar Genel Başkan olarak kalmıştır.
Ardından iki aya yakın bir süre Celal Bayar vekil olarak partinin başında kalmış, daha sonra İsmet İnönü Genel Başkan olmuştur. 
İnönü, M.Kemal’ in iki katından daha fazla bir zaman yani 34 yıl CHP Genel Başkanlığı yapmış, CHP ile bütünleşmiş ve Türkiye'nin yönetim erkini tek başına otoriter bir lider olarak kullanarak şef adı ile anılmıştır. 
Daha sonra sırası ile 8 yıl kadar Bülent Ecevit, 3 yıl kadar Deniz Baykal, bir yıl kadar Altan Öymen,  10 yıl kadar tekrar Deniz Baykal, 22 Mayıs 2010 yılından itibaren de Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığını sürdürmektedir.
M.Kemal’ den Kılıçdaroğlu’ na kadar yani 1923’ten 2010 yılına kadar 87 yıllık CHP geçmişine baktığımızda, orada, Baykal-Kılıçdaroğlu değişimine benzer bir değişim görmüyoruz.
Belki, İnönü - Ecevit değişimi biraz gürültülü olmuştur ama o da, genç bir parti Genel Sekreteri olan Ecevit’ in, asırlık bir dev olan İnönü’yü devirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Bunun dışında, 87 yıllık CHP genel Başkan değişimlerinin hiç biri Baykal-Kılıçdaroğlu değişimi gibi değildir. Önceki değişimlerin hepsi CHP’nin kendi iç dinamiklerinden, tüzük ve yönetmeliklerinden, ihtilalin partileri kapatmasından, ölümlerden kaynaklanmaktadır.
Hâlbuki Deniz Baykal’ı, geriye dönmesini imkânsız kılacak çirkin bir kaset olayı ile partinin Genel Başkanlığından koparıp, yerine Kılıçdaroğlu’ nun getirilmesi, Türkiye Siyasi Tarihinde uygulamaya koyulmuş büyük küresel projelerden biridir. 
Bu olaya şöyle bakmalıyız; Birincisi, değişimin zamanı ve yerine getirilen şahsın yani Kemal Kılıçdaroğlu’ nun bir Alevi olarak CHP’nin başında oynayacağı rol açısından bakmalıyız. 
İkincisi, CHP’nin geleneksel tabanının iktidar özlemlerinin bir taşkınlık sonucu, partiyi, istenmeyen farklı bir mecraya sürüklemesini önleyip, bu değişimin küresel plana uyarlanması olarak görmeliyiz. 
Üçüncüsü, AK PARTİ iktidarları döneminde, Türkiye’nin Osmanlı hinterlandına doğru açılım ve yürüyüşünü durdurmak yani o zamanlar merkez medya ve Avrupa çevrelerinin sık kullandıkları bir tabirle konuşursak “Eksen Kayması” nı önlemek için yapılmış bir küresel operasyon olarak bakılmalı. 
Dördüncüsü de,  PKK’yı şu ya da bu şekilde bitirme konusunda kararlı olan AK PARTİ’ ye bunun rantını bırakmamak. Çünkü AK PARTİ’ nin PKK’yı bitirmesi demek, çok uzun yıllar AK PARTİ’ nin iktidarda kalması anlamına gelmektedir.
Dikkat ettiyseniz, yukarıdaki dört maddeye küresel bir proje perspektifinden baktığınızda şaşılacak derecede birbiriyle uyumlu olduğunu görürsünüz.
Şunu söylemeye çalışıyoruz; AK PARTİ’ ye kapatma davası açılması,367 engeli, Cumhuriyet Mitingleri,27 Nisan e muhtırası gibi önemli engellerden sonra 2010 yılında yapılan Baykal Operasyonunu bu engelleme dizisinin bir devamı olarak okumalıyız.
Bildiğimiz gibi, Dünya görüşü itibari ile CHP’nin en temel özelliği, İttihat Terakkiden miras kalmış ulusalcılığıdır. Daha sonraları solculuğu, bu ulusalcılığın üstünü birazcık flu hale getirmiş olsa da, bu temel vasfı, Kılıçdaroğlu’ na kadar hiç değişmemiştir. Bir ara Sivas doğumlu ve Alevi kökenli Mustafa Timisi’ nin CHP Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olması, CHP'nin temelindeki mevcut derin ve sert ulusalcılığı perdeleme ve Alevilere mavi boncuk sunma gösterisinden ibarettir. 
Özellikle 1960 İhtilalinden sonra Alevilerin kitlesel olarak CHP’ye oy vermelerine rağmen, Aleviler ve Kürtler CHP yönetiminden bilinçli bir şekilde uzak tutulmuşlardır. Özellikle Kürtlerle CHP arasında zaten ciddi bir kan uyuşmazlığı vardır ve CHP ırkçılık çağrıştıran ulusalcılığından dolayı onlara yakın olmamış, Kürtler de CHP'nin ulusalcı, sekiler ve laik yapısından dolayı CHP'ye mesafeli olmuştur. 
Baykal döneminde bu ayrışma keskinleşmiş ve tamamen CHP, doğu ve Güneydoğu bölgelerinden silinmiştir.
Bu derin ulusalcı CHP’nin şifrelerini iyi çözmüş olan kurt politikacı Timisi şöyle demiştir:’’ Sağ Partiler Alevileri biraz anlasaydılar, Aleviler CHP’ye mecbur olmazlardı’’ 
İşte böylesine köklü bir ulusalcı yapının üzerine; pos bıyıkları tütün sarısına batmış Dersimli amcaların ve güneşin, esmer yüzlerine kalın hüzün çizgileri çizdiği Dersimli teyzelerin hayret ve şaşkınlık mimikleri arasından Kılıçdaroğlu' nu alıp CHP’nin tepesine oturttular. 
Hatırlayın, ilk zamanlar Kılıçdaroğlu Genel Başkanlığa talip olmadığını aleni olarak söylemişti. Çünkü Kılıçdaroğlu böyle bir şeyin yani CHP Genel Başkanlığının kendisine -her şeye rağmen asla verilmeyeceğini düşünüyordu, küresel güçlerin bu kadar kararlı olduğuna inanamıyordu- altın tepsi içinde sunulmayacağına inanıyordu. Fakat küresel irade şaka yapmazdı, kimi, nerede, ne amaçla kullanacağını planlar ve uygulardı.
Kılıçdaroğlu gene de inanmakta zorlanarak, ayakları yalpalayarak, yüzü kızararak, titrek ellerini mikrofonlar karşısında nereye koyacağını bilemeyerek ve dili dolaşarak bir hafta sonra yani aday olmayacağım dediğinden bir hafta sonra aday olacağım dedi. Anlaşılan aday olmayacağım dedikten sonra hatırı sayılır bir fırça yemişti. 
O ilk günlerde, CHP içindeki ulusalcı kanadın Kılıçdaroğlu üzerinde elbette önemli ve ağır bir baskısı vardı ama esas baskı Kılıçdaroğlu' nun kendi içindeydi. İçinde 1938 Dersim Katliamının sinmişliği ve ezikliği vardı. İşte asıl o sebeple Kılıçdaroğlu çekiniyor, kelimeler gırtlağında düğümleniyor hatta ciddi kaygılar taşıyordu. 
Kemal Kılıçdaroğlu kaygılı olabilirdi ancak küresel güçler hiç kaygı duymadan, ileride gerçekleşecek CHP-HDP Koalisyonunun temelini atıyor, PKK'yı bu koalisyonla bitirmek üzere ellerini ovuşturuyorlardı. 
Belki şu an için hesapları tutmamış olabilir fakat bu arada Kılıçdaroğlu kendisini sağlama aldı, yerine iyice yerleşti.
İnsan psikolojisi değişmiyor; ezik ve sinmiş insanlar bir fırsat yakalayınca papatya gibi açılırlar. İlk zamanlarda yürürken bacakları birbirine dolaşan, titreyen ellerini nereye koyacağını bilemeyen Kılıçdaroğlu şimdilerde sağa sola höreleniyor, hakaretler savuruyor. Partisinin bir vekili M.Kemal' in fotoğraflarını odasından söküp atarken arkasını nereye dayayıp, nereden cesaret aldı sanıyorsunuz?
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin en önemli sorunu olan PKK'yı dolayısıyla, küresel güçlerin bakış açısıyla Kürtleri Türkiye'den demokratik yöntemle koparma projesinde kullanılan bir aktördür.
Giderek HDP ile daha fazla yakınlaşacak, daha fazla kaynaşacaktır. Peki, CHP'nin ulusalcılarına ve CHP'nin ulusalcılığına ne olacak, diye soracak olursanız ben de size, geçmiş olsun diye cevap veririm. Ulusalcılar yeni bir partinin temellerini atmaya çalışsınlar. 
CHP artık bundan böyle, Kılıçdaroğlu' nu o koltuğa oturtanların müsaade ettiği ölçülerde, bir Alevi partisi olma yolunda ilerleyecek ve özellikle yakın komşularımızdan birinin politika ve çıkarlarını şuur altında diri tutarak, bir koalisyon hayaliyle yaşayacak ve bir de kabadayı ağızlarıyla Erdoğan'a saldırarak mevcut tabanını korumaya çalışacaktır. 

Ferman Karaçam 
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat