Liderlik ve Erdoğan -2
- GİRİŞ10.08.2016 07:21
- GÜNCELLEME11.08.2016 07:17
Hayır, bu uzunca makalenin ilk bölümünün kısa bir bölümü hariç bugünkü ve bundan sonraki yayımlanacak bölümlerin tamamı aylar öncesinden kaleme alınmıştır…
Yaklaşık bir asırdır bu diktatörlükler Batı’ya, Batı’nın çıkarlarına hizmet veriyor.
Hoş Batı da zaten onları kendilerine “hizmet” ettirmek için o ülkelerin başına koymuştu, görevlerini bihakkın yapıyorlar yani.
Bu ülkeler arasından bir tek bizim ülkemiz sıyrıldı;
düşe kalka da olsa 1950’den itibaren Türkiye “çatlağını arayan su” misali, sürekli akış halindedir.
Ancak ne var ki bu akışı yönlendirecek, yönetecek lider çıkmadı.
Çünkü Lider dediğimiz insan öyle kolay yetişen bir şey değil.
Hatta diyebiliriz ki gerçek bir ilim ve irfan insanının yetişmesi ne kadar meşakkatli ve zor ise, bir liderin yetişmesi de o kadar zor ve meşakkatli oluyor.
Osmanlı kendi liderini adeta fanusta yetiştirir gibi yetiştiriyordu ki 600 yıl boyunca Osmanlıdan yetişen gerçek lider sayısı da parmaklarla gösterilecek kadardır.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye, diğer “İslam Ülkeleri” ne göre birazcık iyi durumda olsa da lider çıkarabilecek ortama ve şartlara kavuşamadı.
Cumhuriyet Türkiye’sini siyasi gövdesi bakımından üç ana bölüme ayırırsak, mesela; Sol’dan toplumun büyük çoğunluğunu kucaklayacak bir lider çıkmadı.
Belki, 1970’lerde Ecevit’in % 42 oranında oy aldığını ileri sürenler olabilir ama o zamanki esas faktörü göz ardı etmemek lazım.
Ecevit’inki konjonktürel bir sıçrama idi.
O yıllarda bütün dünyayı kasıp kavuran bir sosyalizm akımı vardı.
Rusya (SSCB), Çin ve Balkan Ülkeleri başta olmak üzere sosyalizm o sıralarda, dünyada ilk kez tam bir altın çağını yaşıyordu.
Tüm dünya ülkeleri ve gençlikleri sosyalizm’ in tesiri altındaydı.
Kitaplar yayımlanıyor, gazeteler çıkıyor, dergiler elden ele köylere kadar ulaştırılıyordu.
Başta Üniversite gençliği olmak üzere tüm gençlik, işçi kesimi, dar gelirli ve memur kesimi bu yeni akımdan çok şey bekliyordu.
Eğer Sosyalizm gelirse, büyük bir ekonomik pay sahibi olacağına inanıyordu önemli bir kesim.
Bülent Ecevit ise ortanın solundan yükselttiği sesini “Bu Düzen Değişmelidir” sloganı ile ezilen ve horlanan bu kitlelerle buluşturdu ve Sol’un tarihinde en büyük sıçramayı gerçekleştirdi.
Ancak kısa zamanda bunun tamamen konjoktürel bir sıçrama olduğu görüldü ve Ecevit ileri yaşlarına kadar ülke siyasetinin içinde olmasına rağmen, hiçbir liderlik emaresine rastlanmadı.
Kitlelerle buluşamayan, halk çoğunluğunu yanına alamayan kısık sesli, etkisiz ve silik bir parti başkanlığının ötesine geçemeden aramızdan ayrıldı.
Esasen Sol’un “kültürel donanımı” Türkiye’de kitleleri harekete geçirecek nitelikte olmadığı ve olamadığı için, hiçbir zaman, halkın kılcal damarlarına ulaşamadı.
Bunun içindir ki sol dünya görüşünün içinden lider çıkmadı ve çıkması da mümkün görülmüyor.
Mesela, Anadolu’nun en ücra köyünün camiinde okunan hutbede birkaç dize Mehmet Akif Ersoy şiiri vardır.
Türkiye’de sol kökenli hiçbir partinin başkanı meydanlarda bu dizelerden bir kaçını seslendirip, Anadolu insanının yüreğine ulaşamamıştır.
Kültürel donanımı ve aktivitesi buna müsait değildir.
Şöyle bir örnek vereyim: siz, CHP'den Millet Vekili Adayısınız. Bir şehrimizin meydanında kalabalık büyük kitleye hitap ediyorsunuz.
Sömürüden, emek' den, Sosyal Demokrasiden, işçi haklarından... Pekâlâ, söz edebilirsiniz. Dış politikanızdan, emperyalizmden, emekli haklarından da söz edebilirsiniz ama sıra kitleleri coşturacak tarihi Kahramanlara gelince M. Kemal dışında, Kurtuluş Savaşı kahramanları dışında ne Osmanlı, ne Selçuklu ne de İslam Tarihinden ve bunların Kahramanlarından örnekler anlatıp kitleleri coşturamazsınız. Çünkü, sol dünya görüşünüz, hayata bakışınız bunlardan söz etmeye engeldir.
Siz, bir solcu liderin meydanlarda Hz. Hamza'dan, Hz. Ömer'den, Fatih Sultan Mehmet'ten, Sultan Alparslan'dan... Bahsettiğini düşünebilir misiniz?
Düşünemezsiniz.
Halbuki, Mütedeyyin Kesimden bir Parti Lideri hem toplumun sosyal haklarından, hem sömürüye karşı mücadelesinden, hem emperyalist bir Dünya'ya karşı savaşımından, hem de bu Kahramanlardan örnekler verip kitlelerin mayasına, aslına göndermeler yapıp,
bu mayanın dünya çapında ün sahibi kahramanlarını hatırlatıp, kitleleri coşturabilir.
Bugüne kadar ki Türkiye Solunun tarihe bakışından haberdar olduğumuz için meydanlara çıkıp, ne İslam Tarihi'nin, ne Selçuklunun ve ne de Osmanlının tek bir zaferinden, tek bir liderinden ve ya manevi önderinden bahsetmediğini de zaten biliyoruz.
Uzun yıllar CHP'nin başında kalan Deniz Baykal Ulusalcı bir sol çizgi izledi ve partinin kendi içinde bile tüm sol kesimleri kucaklayamadı hatta ayrıştırdı, partiyi kıyıların ve aristokratların partisi durumuna indirgeyerek küçülttü.
Kemal Kılıçdaroğlu ise; Baykal'ın tam tersi bir politika ile ulusalcı solu dışlayarak mezhepçi ve Kürtçü bir çizgiye doğru çekti partisini.
Esasen Kılıçdaroğlu'nun,
CHP'nin başına geliş şekline bakarsak, hiçbir liderlik türü ile bağdaşmadığını rahatça söyleyebiliriz.
Her zaman söylediğim gibi, Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına getirilişi, tamamen, PKK'yı kullanan küresel güçlerin bir mühendislik projesidir.
Böyle bir liderlik ise hem dar bir alan içinde marjinal kalmaya mahkûmdur, hem de kitleleri heyecanlandırmaya yetmez.
Bu durumda,
Solun içinden şimdiye kadar lider çıkmadığını, bundan sonra da kolay kolay, milletin her kesimini kucaklayacak karizmatik bir lider çıkamayacağını kehanet olarak değil, tecrübi ve düşünsel sonuçların gereği olarak ifade edebiliriz.
Ferman Karaçam - Haber 7
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
twitter.com/fermankaracam
facebook.com/fermankaracam
instagram.com/fermankaracam
Yorumlar1