Liderlik ve Erdoğan - 11
- GİRİŞ19.10.2016 08:00
- GÜNCELLEME20.10.2016 08:22
Asırlarca kardeş kardeş yaşamış, büyük, güçlü ve onurlu bir medeniyetin temsilciliğini yapmış olan bir devletin,
Osmanlı Devletinin sonrasında kurulan bir ülkeye lider olmak, o ülkeyi yönetmek, hakiki manada o ülke insanının gönlünü kazanmak, çok zor olsa gerek.
Çünkü, Türkiye insanı Hak ve hakikat düşmanlarının karşısında azametli ve onurlu yaşamanın ne demek olduğunu biliyor.
Milyonlarca metre kare topraklar üzerinde,
onlarca kavimle birlikte, kardeş kardeş yaşamanın avantajlarını ve lezzetini biliyor.
Büyük olmanın, güçlü olmanın, aziz ve adil olmanın hikmetini, şerefini, asaletini taşımanın ne kadar önemli olduğunu, bütün bunların bir ümmet bilinci ve tevhit akidesi ile yaşamaya bağlı olduğunu bilen bir halkın gönlünü kazanmanın zorluğu çok açık.
Böyle bir milletin gönül dünyasında yer almak için yollar, köprüler, metrolar, hızlı trenler, marmaraylar, hava meydanları yapmak elbette önemli fakat milletin gönlünde yer etmek için bunlar yeterli değildir.
Bu milletin seciyesi yüksek;
bu ümmetin ataları asırlarca şehadet ve vahdet aşkıyla kıtalar dolaşan bir ruhun bedeninde yaşamış.
Böyle asil bir ruhu yollarla köprülerle tatmin etmek mümkün değildir.
Bu hizmetleri yaparak bu milletin lideri olamazsınız ama bunları yapmazsanız bu millet Batı karşısında adam yerine konulmadığını hissedecektir ve incinecektir.
Ama bunların yanında esas olan ise, lider olacak şahıs bu milletin ruhunu kanatlandıracaktır.
Hafızasında küllenmiş olan Hak Aşkını canlandıracaktır.
Kitaba ve Sünnete dokunacaktır.
Tarihe ve Medeniyete dokunacaktır.
Mekke'den çıkarken, müşrik ve müstekbir bir geçmişin yüzünü bir avuç kara toprakla tarihe gömüp, kutlu ve aydınlık bir yolculuğun asalet ve evrenselliğine inanacaktır.
Bunlara inanan kalem sahiplerini sahiplenecektir.
Ömrünü bunlara adamış, yazmış, çilesini çekmiş olan ama Cumhuriyet Tarihi boyunca sürekli görmezden gelinmiş, halkın gözünden Irak tutulmuş, okul kitaplarından uzak tutulmuş;
Mehmet Akif Ersoylar, Necip Fazıl Kısakürekler, Sezai Karakoçlar, Arif Nihat Asyalar, Nurettin Topçular, Fethi Gemuhluoğlular, Nuri Pakdiller, Yahya Kemal Beyatlılar...farkedilecek ve eserleri, isimleri ayağa kaldırılacaktır.
İşte Erdoğan bunu yaptı.
Bunu yaptığı içindir ki bu milletin gönlünde taht kurdu.
Bunu yaptığı içindir ki millet onu kendi içinden biri olarak bağrına bastı.
Bunu yaptığı içindir ki Cumhuriyet tarihinde ilk kez onu, bu kadar uzun bir süre iktidarda tuttu ve tutmaya devam ediyor.
Bu millet, sahip olduğu ahlak kaynağının ve yüksek seciyesinin yüce Kur'an ve sevgili Resûlullah olduğuna İnanıyor. Aynı inancı bu milletin bir ferdi olarak Erdoğan da paylaşıyor ve aynı düşünce ve inancı Üstad Necip Fazıl da paylaşıyor.
İşte bu ortak payda, Erdoğan'ı, tartışmasız bir şekilde liderlik konumuna oturtuyor.
Bu büyük buluşma yukarıda da söylediğimiz gibi güçlü bir şekilde Devlet-Millet kaynaşmasını da ortaya çıkarıyor. Millet, hem devletini sahipleniyor hem de beklediği liderine kavuşuyor.
Lider, milletin sevdiği, bağrına bastığı ve "üstad" makamına yerleştirdiği şairlerin şiirlerini dilinden düşürmeyerek milletin lideri, gözbebeği oluyor ve yediden yetmişe bütün halkının duasını alıyor.
Sadece kendi halkının mı ?
Elbette hayır, bütün bir ümmetin duasını alıyor.
Üstadın "Zindan'dan Mehmede mektup" şiirini Recep Tayyip Erdoğan'dan başka kim onun kadar içten ve duygulu okuyabildi ki?
Hele şiiri bitirirken şu mısralardaki vurguları bir kez daha dinleyin:
"....Mehmed'im, sevinin başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin , eve dönsek de !
Sanma bu tekerlek kalır tümsek de !
Yarın, elbet bizim , elbet bizimdir !
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir. "
Uzunca bir makalenin sonu.
Sabrınız ve ilginiz için teşekkür ederim.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol