1960'dan, 2017'ye bitmeyen kin
- GİRİŞ26.04.2017 07:21
- GÜNCELLEME27.04.2017 07:22
Batı "uslu çocuk" istiyor.
"Aaaa kuşa bak" deyince parmak izini takip eden, önündeki ekmeği çalınca farkına varmayan ve hiç bir zaman büyümeyen prematüre çocuk istiyor.
Kendi kültüründen olmayan toplumların ekmeğini çalma konusundaki ustalığının kabul edilmesini, rıza gösterilerek ses çıkarılmamasını arzu ediyor.
Teknolojiyi, bilgiyi, silahı ürettikçe, paraya sahip oldukça kendileri dışındaki toplumlara insan gözüyle bakmıyor Batı.
Şımardıkça şımarıyor ve nihayet güç zehirlenmesi kalıcı bir karakter haline geliyor.
Bu, dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak.
Ama böyle olmasını istemeyen, kendine yetmeye çalışan, üretmeye, Batının bu tasallutundan kurtulmaya çalışan toplum ve liderlere karşı da Batı amansız bir savaş sürdürüyor.
Savaşın öncü kuvveti de hiç şüphesiz medya.
Medya işaret fişeğini çakıyor ve ardından bombardıman başlıyor.
Batı medyasının geçmişte Adnan Menderes'e karşı uyguladığı hazımsızlık bugün, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı hazımsızlığın ötesine geçerek düşmanlık boyutlarına ulaştı.
1960'larda yani Menderes'in iktidar olduğunda yazdıkları, çizdikleri ile bugün Erdoğan için yazdıkları ve söyledikleri neredeyse tıpatıp aynı.
Aslında, Sultan Abdülhamit'i Batı basınının en büyük hedefi olarak ele almak lazım ama hepimizin bildiği gibi onlar kitaplık çapta çalışmalar gerektiriyor.
Adnan Menderes için bundan 57 yıl önce yazılanlardan bazılarına bir göz atalım.
Alman Basınından, Süddeütsche Zeitung, Nisan- 1960 :
" ......Bilhassa basın yıllardan beri diktatörlük baskısı altında yaşamaktadır. Bütün siyasi serbestlikle hürriyetlerin bir çeyrek yıl için kaldırılması ve bir parlamenter komisyon kurulması ile zirvelenmiştir. Bu komisyon muhalefete karşı hudutsuz selahiyetlerle mücehhez bir engizisyon mahkemesi diye vasıflandırılabilir. "
Blick :
".......Menderes şiddet yolunu tutmuştur. Muhalefete baskı yapmakta, hoşuna gitmeyen gazetecileri hapsettirmektedir. Parlamentoyu kötü maksatlar için kullanmaktadır...."
Die Welt :
".......İnönü'nün sonuçlarını asla kabul etmediği 1957 seçimleri bugünkü huzursuzlukların gerçek nedenini teşkil etmektedir...."
Dikkatinizi çekti değil mi ?
CHP'de kendi kazanamadığı seçimleri şaibeli nitelemek bir miras, bir gelenek meselesi.
Demek ki CHP sadece kendi kazandığı seçimleri meşru kabul etmiş, kazanamadıklarını da şaibeli kabul etmiş ve mızıkçılık yapmış.
Amerikan Basınından 1960'ta Menderes ve hükümetine yönelik örnekler,
Daily Telegraph:
"......Hakikatte Türkiye bir diktatörlüğü parlamenter bir sisteme çevirmenin delillerini dünyaya göstermiştir.
Türk hükümetinin fert hürriyetlerini tahdit için ileri sürdüğü sebepler malum şeylerdir, fakat tatmin edici değildir...."
Washington Post:
"......Sıkı kısıtlamalara rağmen muhalefet devam etmektedir. İhtiyar cengaver İsmet İnönü'nün liderliğini yaptığı CHP henüz yeraltı faaliyetine sevk edilmiş değildir...."
The New York Herald Tribune:
"......Siyasi saati geri çevirmek ve muhalefete şiddetten başka kapı bırakmamak, hükümetten baskıdan başka cevap alamamak, Türkiye ve NATO için bir felaket olur...."
İngiliz Basınından 1960 örnekleri,
İngiliz Basını o dönemde bir yandan Menderes'i tehdit ederken, diğer yandan da Amerika'yı Menderes'e karşı harekete geçmeye çağırmış ve başarılı da olmuştur. Çünkü 27 Mayıs darbesi bu kışkırtmaların ardından gerçekleşmiştir.
Şu satırlar 16 Mayıs 1960 tarihli Newsweek'e ait:
"......Amerika Menderes'in bu baskı rejimine kayıtsız kalmak ve hala kefil olmak, arkasında durmak zorunda değildir...."
The Economist:
"......Türkiye kaynıyor. Türk öğrenciler Beyazıt Meydanında hürriyet, hürriyet, Menderes istifa diye bağırarak gösteri yapmışlardır. Polis üniversiteye girmiş ve öğrencilere destek olan profesörleri tutuklamışlardır...."
Batılı diğer ülkelerin medya organları da bütün mecraları ile Menderes'e saldırmışlardır. Mesela Fransız Le Popülaire darbeden sadece üç gün önce yani 23 Mayıs 1960'ta,
Ordu müdahaleye katılacak mı ? diye sorma cüretini gösterebilmiştir.
Bir kaç örnek de bugünden verelim, gerçi bunları her gün görüyorsunuz ama biz örneklerimizi 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından yapılan Batılı medya eleştirilerine ayırarak hem hafıza tazeleyelim, hem de aradan neredeyse yarım asır geçmesine rağmen Batı'nın aynı kin ve nefreti sürdürdüğünü görelim.
The Independent: “Yeni Sultan: Erdoğan’ın zaferi otoriterleşmeyi daha olası hale getirdi.”
Financial Times: “Kendisini iyi yürekli bir hükümdar, 77 milyonluk halkını da çağdaş bir demokrasinin yurttaşları olarak değil, tebası gibi görüyor.”
Wall Street Journal: “Erdoğan’ın seçimlerdeki başarısını, ülkeyi demokrasinin altını oyacak ve liberalizmden uzaklaşacak bir biçimde kullandığını söylemek de mümkün.”
New York Times: “Erdoğan 2002’den bu yana başbakanlık yapıyor ve bu süreçte, zaten zayıf olan muhalefeti ustaca ve acımasız bir biçimde kontrol altına alıp sindirdi.”
Financial Times: ”Erdoğan’ın, kafa karıştırıcı hokkabazlığa son vermesi gerekiyor. Kobani’nin düşüşünün, eğer düşerse, Türkiye’nin itibarına vereceği zararın farkına varmalı.”
Daily Telegraph: “Tıpkı Stalin’in Sovyet ordusunun ilerlemesini durdurarak Nazilerin 1944’teki Polonya isyanını ezmesine izin vermesi gibi… Yani IŞİD, Kobani’yi Kürtlerden alırsa Türkiye buna hiç üzülmezdi.”
Le Monde: “Erdoğan Kobani’de büyük projelerinden bazılarını da çökertiyor.
Kısa kısa seçmeye çalıştığım bu alıntılar rastgele bir kaç örnekten ibarettir.
Fakat, bu kadarı bile Batının çirkin yüzünü gösterdiğini, kanlı ellerini coğrafyamızdan çekmediğini ve sürekli devlet ile milletin arasını açacak liderleri desteklediğini, Abdülhamit Han, Menderes, Özal, Erbakan, Yazıcıoğlu ve Erdoğan gibi liderlere düşmanlığının hiç bitmediğini ve bitmeyeceğini göstermektedir.
Ferman Karaçam - Haber 7
Yorumlar1